KONULAR

Soru-Cevap

Nasıl namazın tadili erkânı varsa, uymak, riayet etmek gerekiyorsa, ders çektirmenin de,  ders çekmeninde belli edep ve adapları vardır. Edep ve adabın olmadığı yere maneviyatta gelmez.

Bir kimse tasavvuf yoluna girip bir mürşid-i kâmile tabi olduğunda o kişiye üstadı tarafından belli virtleri kapsayan evradı şerifler verilir. Bu evradı şerifler o mürşid-i kâmilin maneviyatta ki şifresidir. Bu evradı şeriflerin hangi virtlerden oluşacağı kaçar tane olacağı ve nasıl yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Şöyle ki;

 Dersimizin başında okunan Üç ihlas ve bir Fatiha surelerinin kimlere bağışlanacağı dahi açıkça belirtilmiştir. Bu zatların isimleri rasgele seçilmiş değildir. Bağışlama yaptığımız bu zatlar Allah Resulünden başlayıp cennet mekân üstadımız Abdullah Baba Hz.lerine kadar gelmiş bir silsiledir.

Allah Resulünü ile başlayan ve Hz. Ali Efendimizle ile devam eden silsilemiz daha sonra Hasan-ı Basri, Habib-i Acemi, Davud-i Tai,  Maruf-el Kerhi, Sırrı  el Sakati,  Cüneyd-i Bağdadi şeklinde devam edip 45. halka  olan üstadımız Abdullah Baba Hz.lerinde son bulmuştur. Her yolun kendine özgü bir silsilesi mevcuttur.

Edep ve adap gereği, kimse bu silsileye birilerinin ismini ekleyip birilerinin ismini çıkaramaz.

Zaten dersimizin bağışlama kısmında Turuk-i Aliyyemiz ve Akraba-i Taallukatımız” dediğimiz zaman yolumuza müntesip olan tüm kardeşlerimizi, abilerimizi ve ablalarımızı kapsadığını da unutmamalıyız. Ancak ders sonu duaların da istendiği takdirde Efendi Hz.lerine ve dergâhımıza hizmetlerinin şükranesi olarak üstadımızın muhterem zevceleri hacı annemizi anmamızda bir mahsur yoktur.

Bağışlama kısmına Efendi Hz.lerinden sonra kendi isimlerini ekletenler ancak makam sevdalılarıdır.

Bizzat Büyük üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine tabi olan İstanbul dergâhının sorumlu çavuşlarından bir abimizin bu konuyla alakalı yaşadığı bir hadiseyi nakletmemiz çok yerinde olacaktır.                                        

Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri hayattadır. Efendi Hazretlerinin İstanbul’daki dergâhı o zaman Zeytinburnu’ndadır. O dönem İstanbul’un zakiri Ali Efendidir. Ancak dersleri genelde Ali Efendinin sağ kolu olarak bilinen Kadir Hoca ile sol kolu olarak bilinen sadettin adında bir kardeşimiz yaptırmaktadır.

Efendi Hazretlerinin ömrünün son zamanlarında derse başlamadan evvelki bağışlamalarda zikri yaptıran kişiler “Şeyhimiz Mürşidimiz Çorumlu Hacı Mustafa Efendi ve Üstadımız Hacı Ali Efendinin ruhaniyetlerine” diyerek bağışlama yapmaya başlarlar. Ali Efendi de bu duruma müdahale etmez.

         Bir gün Çoruma Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine ziyarete gittiğimizde; Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri Ali Efendiyi kastederek;

 “Yazıklar olsun! Daha sağlığımızda bağışlamalara isimlerini ekletip şeyh gibi davranıyorlar”  deyip Ali Efendi’yi azarlar.

Görüldüğü gibi bu usul ve kaideler taa büyük üstatlarımızdan beri süregelen kaidelerdir. Üstadımız dahi;

 “ Biz Çorumlu Hacı Mustafa Efendi ‘den aldığımız emaneti olduğu gibi değiştirmeden devam ettiriyoruz”  buyurmuştur. Üstadımın hakkı ve yetkisi olmasına rağmen edep ettiği bir durumda iyi niyetten diyerek yapılacak tüm hareketler edebe muhalefettir. Unutmamalıdır ki; usulü kaybeden vusulü kaybeder.

Birileri çıkarda “Efendi Hazretleri de böyle yapardı” diyecek olursa biz de deriz ki “bu sadece ona atılmış bir iftiradır.”  Ne güzel söylemiştir Yunus Emre;

Harami gibi yoluma,

Aykırı inen karlı dağ

Ben yârimden ayrı düştüm,

Sen yolumu bağlar mısın?

Bu tür işlere tevessül eden insanların gizli niyetleri aslında kendilerini öne çıkarmak,   bir başkasının ismini bağışlamaya ekleyerek ilerde kendilerine de bu yolu açmaktır.

          Allah bizi böyle yol kesen haramilerden ve bunların şerlerinden muhafaza eylesin. Rabbim bizleri bozulmadan Mehdi Ala Resule erişmeyi nasip etsin.

                                                                                                           Nuri KÖROĞLU