KONULAR

Aşure Gününün Fazileti ve Önemi

"Şehrullahi'l Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremlerin coştuğu ve bollaştığı bir aydır. Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz (sav) tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Muharrem ayının onuncu günü ise Aşure günüdür. Aşure, (Aşura) Arapça’da 10 manasına gelen "aşara" kelimesinden türemiştir ki Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içinde bu güne Aşure günü denilmiştir.

Muharrem ayı, Kur'an-ı Kerim'de, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Aşure gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.

Aşure gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr suresinin ikinci ayeti olan “On geceye yemin olsun” ifadelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz. Cennet Mekân Efendim bu on gece ile ilgili şöyle buyurmuştur;

“Aşure günü hem muharremin onu hem bu ümmete verilen on ikramın onuncusudur. On ikram şunlardır: Recep, şaban, ramazan ayları, kadir gecesi, ramazan bayramı günü, zilhicce ayının ilk on günü, arefe ve kurban bayramı günleri, Cuma günü ve aşure günü. Rabbimiz bu ay gün ve gecelerinde kendisine ibadet edip af dileyen kullarının kurtulacaklarını bildirerek onlara ikram da bulunmuştur.”

Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kutsiyet ve bereketini bildirmektedir.

 Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunmuştur. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah, Hz. Musa’ya (as) Aşure gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (as) gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşure gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (as) balığın karnından Aşure günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem’in (as) tövbesi Aşure günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşure günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semaya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud’un (as) tövbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim’in (as) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub’un (as), oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (as) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Cennet Mekân Üstadımızın dediği gibi;

Kardeşlerim! Bu mübarek ayı yani Muharrem ayını hakkıyla idrak edebilmemiz için önce bu ayın önemini idrak etmemiz gerekmektedir. Muharrem ayı içerisinde bulunan ve bu ayın onuncu gününde idrak etmemiz gereken aşure günü çok kıymetli bir gündür.

İlk insan ve ilk peygamber Âdem (as)  yeryüzüne indirildiğinde, aff-ı mağfiret dilemek için uzun bir müddet ağladı sızladı, en sonunda;

“Ya Rabbi Arş-ı Ala’da gördüğüm ‘Lâ ilâhe illâllah Muhammedürresulullah’ lafzının yüzü suyu hürmetine, duamı kabul eyle” diye niyazda bulununca Cenab-ı Zülcelal Hazretleri duasını kabul eyledi.

Adem (as) duasının kabul edildiği gün aşure günüdür.

Havva Annemiz ile Âdem (as) dünyada yeniden bir araya geldikleri gün yine aşure günüdür.

Nuh kavmi aşure günü helak olmuştur. Nuh (as) ve Şit (as) Hazretleri’nin kavmi ağaçlara, ateşe, kadına taparlardı. Nuh (as) Ulu-l Azam Peygamber ikinci atamız olur. Allah-ü Teala Hazretleri Nuh (as)’a Peygamberlik verdi.

O’na; “Ya Nuh! Kavmine benim varlığımı birliğimi bildir, onlara anlat” buyurdu. Nuh (as) ne kadar anlattıysa da, kavmi O’na inanmadı. Allah-ü Teala Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de bunu bize şu ayetle bildiriyor; “Nuh kavmi, gönderilen peygamberleri yalanladı” (Şuara/105).

Nuh (as)’ın kavmi daha ileri giderek mübareği taşladılar. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (cc) onların şöyle söylediğini beyan etmektedir; “Dediler ki; Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, kesinlikle taşlanmışlardan olacaksın” (Şuara/116)

Evlatları ve eşi dahi O’na inanmadı, çok zulümler ettiler. Mübarek;

“Ya Rabbi! Sen bunlara bu kadar ihsanda bulunduğun halde, rızıklar, binekler, nimetler verdiğin halde, bunlar nankör, bunlar seni tanımıyorlar, bana isyan ettiler, ne olur bu kavmi helak eyle Ya Rabbi!” diye dua etti. Kur’an-ı Kerim’de, bu, şöyle ifade edilmiştir;

“Artık benimle onların arasını nasıl ayırt edeceksen et de, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!"(Şuara/118)

Bunun üzerine Cenab-ı Allah; “Ya Nuh! Duanı kabul eyledim, sen bir gemi yapacaksın, iman edenleri gemiye al, selamete erersin” buyurdu.

Nuh (as); “Ya Rabbi! Ben nasıl yapayım gemiyi?”, deyince, Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri; “Bizim gözetimimizde ve vahyimiz dairesinde gemi yap ve Bana o zulmedenler hakkında bir şey söyleme; çünkü onlar, boğulacaklardır.” (Hud/37) buyurdu.

Allah-ü Teala Hazretleri Cebrail (as)’ı gönderdi. Nuh (as)’a ağaçları kesip birbirlerine ek yapılmasını söyledi ve nihayet üç katlı muazzam bir gemi yapmaya başladı. Nuh (as)’a iman edenler de geminin inşasında çalışıyordu. Bunu gören inançsızlar gelip gemiye pislemeye başladılar. Bu çirkin hareketlerinin karşılığında, Cenab-ı Allah onlara cüzzam hastalığı verdi. Gemiye pisleyen bütün inançsızlar cüzzam hastalığına yakalandı.

Bir gün bu cüzamlı hastalardan birisinin eli pisliğe deyince derhal şifa buldu. O inançsız kendi kendine:

–Aman benim hastalığım bu necisten iyi oldu, deyip diğerlerine de haber verdi. Geldiler,  kendi yaptıkları necisi,  yara olan yerlerine sürdüler, şifa buldular.

Cüzzam hastalığı onlardan gitti ve gemi pırıl pırıl oldu. Bezlerle her tarafı sildiler, temizlediler.

Bu hadiseden sonra Cenab-ı Zül Celal Hazretleri Nuh (as)’a;

“Ya Nuh! Geminin ilk katına vahşi yırtıcı hayvanları, orta kata memeli hayvanları üst kata da erkek ve nisalardan inananları al” buyurdu.

Bu hadise Kur’an da şöyle anlatılıyor; “Nihayet emrimiz gelip de tennür (geminin kazanı) kaynayınca Nuh'a:

‘Her birinden ikişer çift alıp aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!’ dedik.

 Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti.”(Hud/40)

Bir türlü tufan kopmuyordu; İnançsızlar:

– Dağlardan taşlardan su gelecekte, senin gemiyi kaldıracak, kurtulacaksınız, bizde boğulacağız öyle mi? diyerek,

Nuh (as) ve O’na inanlarla alay ettiler.  Onları taşladılar.  Onlar ise bu sırada “Lâ ilâhe illâllah, lâ ilâhe illâllah, lâ ilâhe illâllah” diye Allah’ı (cc) zikrediyorlardı. Derhal Cebrail (as) geldi ve Allah’ın şöyle buyurduğunu söyledi;

“Ya Nuh Allah’ın (cc) tevhid edildiği yerde, Allah’ın (cc) zikri olan yerde, Allah’ın (cc) afatı olmaz, sen tevhidi kes ki ben afatı vereyim”.

Hemen tevhidi kestiler. Ardından Cebrail (as) şöyle buyurdu;

“Geminin ortasındaki direğe bir bayrak as, üzerine  “Lâ ilâhe illâllah Muhammedurrasulullah” yaz, senin alnında bend olan Nuru Muhammed’in ismini geminin ortasında ki direğe yazmadığın müddetçe senin geminde tehlikededir.”

Nuh (as); “Nasıl yazayım”, diye sordu. Cebrail (as); “Bir bez parçası getir”, dedi. Cebrail (as) söyledi, Nuh (as) da yazdı; “Lâ ilâhe illâllah Muhammed-ur Rasulullah, sağ tarafına Ebubekir Sıddık, sol tarafına Ömer-ül Faruk, tekrar sağına, Osman-ı Zinnureyn, Sol tarafına Aliyyel Murtaza yaz”.

Nuh (as) sordu; “Ya Cebrail bunlar kimdir?”,

Cebrail (as); “Bunlar da ahir zamanda gelecek, Ahmed-i Muhtar’ın sevgili yâridir. Onlar mallarıyla mülkleriyle, fisebilillah Allah (cc) için cihat edecekler. Allah (cc) için çalışacaklar, Allah (cc) için mallarını, canlarını, Muhammed-ül Mustafa’ya feda edecekler.”

Hemen dediği şekilde yazdılar.

Allah-ü Teâlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur;

“Bunun üzerine Biz de O’nu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık. Sonra da arkasında kalanları boğuverdik.” (Şuara/ 119–120)

O anda bir bulut geldi ve rahmet yağdı, sonra birdenbire taşların arasından dağlardan, her taraftan su fışkırmaya başladı. Nuh (as) babalık şefkati ile son bir kez oğullarına seslendi, onlar gene inkâr ettiler:

– Yok, yok biz seninle gelmeyeceğiz, yüksek dağlara kaçar kurtuluruz, dediler ve onlar da helak oldular.

Yüce Rabbimiz, onların bu durumunu Kur-an’da şöyle beyan etmiştir;

 “Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna:

‘Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!’ diye seslendi. O:

‘Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım’ dedi. Nuh:

‘Bugün Allah'ın (cc) emrinden koruyacak yok; meğerki O rahmet ede!’ dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu." (Hud/42–43)

Allah-ü Teala Hazretleri geminin akibetini bizlere Kur-an’da şöyle haber vermiştir.

“Bir de: ‘Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sende açıl!’ denildi.

Su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa: Defolun denildi.”

Gemi Cudi dağına geldiğinde, helak olmayıp kurtulanlar arasında bir dedikodu başladı, Nuh (as)  kavmine: “Ne oldu?” diye sordu. Onlar da:

“Ya Nuh kavmimiz helak oldu, yeryüzünde hiç kimse kalmadı. Yiyeceğimiz de çok az, şimdi biz ne yiyip ne içeceğiz”, dediler. Allah-ü Teala Hazretleri Nuh (as)’a;

“Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve birçok bereketlerle in!” (Hud /48) buyurdu.

Bunun üzerine Nuh (as): “Getirmiş olduğumuz erzakların bir kısmını ekeceksiniz, bir kısmını da yiyeceğiz”, dedi. Onlar yine:

 “Ya Nuh bu erzak bize kaç gün dayanacak”, dediler. O anda Cebrail (as) geldi; “Ya Nuh! Bir kazan içerisine, buğday, arpa, darı, pirinç, fasulye, nohut, mercimek gibi gıdalardan ne kadar varsa bunların hepsini at içine su karıştır, bir aş yapın” dedi. Nuh (as) söylenen şekilde aşı yaptı. O anda Cebrail (as);

“Ya Nuh! Nuru Muhammed aşkına dua ette; senin aşın şifa olsun, topraktan yeni mahsul çıkana kadar bereketli olsun” buyurdu.

Bilinmelidir ki Aşure pişirmek Nuh Peygamberin sünnetidir. Bu güzel aşı yani aşureyi daha sonra gelen bütün peygamberler de yapmışlardır.

Böylesine manalı ve kutsi hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca da hep kutlana gelmiştir.

Peki, biz bu günü ve gecesini nasıl idrak etmeliyiz? Üstadımız (Allah ondan razı olsun) hadisler ışığında bu gün ve gecesinde neler yapmamız gerektiği hususunda bizleri bilgilendirmiştir;

1.Aşure günü oruç tutmak sünnettir.

Muharrem ayı ve Aşure günü, ehl-i kitap olan hristiyan ve yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

“Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı firavunu boğdurduğu gündür. Hz. Musa (as) şükür olarak bugün oruç tutmuştur.” dediler.

Bunun üzerine Rasulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.

Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Yahudi ve Hristiyanlara muhalif olması için Aşure günü orucu, bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile birlikte tutulmalıdır. Yani ayın 9’u ile 10’u veya 10’u ile 11’inde oruçlu bulunulmalıdır.)

“Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.” (Müslim)

“Aşure günü bir gün önce, bir gün sonra da (oruç) tutarak Yahudilere muhalefet edin.” (İ.Ahmed)

“Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.”(Şir’a) (

Peygamber Efendimiz (sav) bir gün öğleye doğru buyurdu ki: “Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Peygamber Efendimiz (sav), bugün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına verirdi. Çocuklar, Rasulullah’ın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir. Bir avcı, Aşure günü, bir geyik yakaladı. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Rasulullah Efendimizden, şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini isteyince, geyik; “Bugün Aşure günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonra gelmek için izin istedim” dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Rasulullah (sav)’e hediye etti. O da, geyiği serbest bıraktı.

2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Efendimiz (sav) : “Sıla-i rahimi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa’nın sevabı kadar ecre kavuşur.” buyurmuştur. (Şir’a)

3- İlim öğrenmeli. Nitekim bir hadis-i şerifte; “Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allah-ü Teâlâ’yı zikredilen bir yerde, biraz oturan, cennete girer.” buyrulmuştur. (Şir’a) Bu gecede ayrıca Kur’an-ı Kerim okunmalı, kaza namazı kılınmalıdır.

4- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Bir hadis-i şerifte; “Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur.” buyuruldu. (Şir’a)

5- Çok selam verilmeli. Peygamber Efendimiz (sav); “Aşure günü, on Müslüman’a selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.” buyurmuştur. (Şir’a)

6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Bir hadis-i şerifte; “Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur” buyrulmuştur. (Beyheki)

"Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."( et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2.116)

7-Gusletmeli. Bir hadis-i şerifte; “Aşure günü gusleden mü’min, günahlardan temizlenir.” buyruldu. (Şir’a) Bu sevaplar, itikadı düzgün olan, namaz kılan ve haramlardan kaçan mü’min içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşure günü, bir değil, defalarca gusletse, günahları affolunmaz.

8- O gün, eve ufak tefek erzak alınmalıdır, zira Aşure gününde eve erzak alınırsa bir sene boyunca evde bereket olur.

9- Nafile namaz kılınmalıdır.

10-  Ümmet-i Muhammed (sav)'in hidayeti ve kurtuluşu için dua edilmelidir.

11-Allahı zikreden meclislerde bulunmak.

Aynı zamanda Aşure Günü’nde, Nuh Aleyhisselamın sünneti olan Aşure pişirilip Müslüman kardeşlerimize ikram edilmelidir. Bu çok güzel bir davranış olmakla birlikte, Allah ve Rasulü’nün memnun olduğu bir harekettir.

Cennet Mekân Üstadımız bu konuya çok önem verir; her sene Aşure Günü geldiğinde, zikrullahlar ile Aşure kaynattırıp, ardından dergâh duası yaptırır, kazanları bizzat kendi mübarek elleri ile açarken “İnnallâhe huver rezzâku zul kuvvetil metîn”(Zariyat suresi 58) ayetini okur mübarek nefesi ile “Huuu” diyerek kazanlara üflerdi. Kaynatılan aşure Müslümanlara ikram edilirdi. O günün akşamı aşure aşı ile iftar edilir ardından dualar edilir, sohbet yapılır ve gece zikrullah ile taçlandırılırdı.

Halkımızın arasında Muharrem ayı boyunca aşure yapılabileceğine inanılır. Hatta bu aya aşure ayı denilmektedir. Cennet mekan bu hususta da Peygamberlerin sünnetine ve Evliyaullah’ın sözlerine müracaat etmek gerektiğini söyler ve;

“Nuh (as) muharremin onuncu günü karaya çıkmış ve bu aşıda onuncu günü pişirmiştir. Üstadım Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri de bu konuda hassasiyet gösterir ve 10. Günü yapardı. Biz de onlar ne yaptıysa onu yaparız doğru olan 10.günü yapılmasıdır” buyururdu.

Rabbim himmetinden, feyzinden bizleri ayırmasın, Cenab-ı Hak bu günleri anlayıp layıkıyla idrak etmeyi cümlemize nasip eylesin. Bütün İslam Alemini aşk ve şevk ile bu günleri ihya edeceği zamanlara ulaştırsın inşallah.(Amin)