KONULAR

Dâimî Zikir

Dâimî Zikir

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri titrer…” (Enfâl, 2)

         Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Müferridler Allah’ı zikretmeye düşkün olan kimselerdir. Zikir onların sırtlarındaki günah yüklerini indirdiği için kıyamet günü hafiflemiş olarak gelirler.” (Tirmizî, Daavât 128)

Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Çok zikir; adedi fazla olan değil, gafletten sakınarak ve huzûr ile yapılan zikirdir.”

Zikir feyz ve rûhâniyetinden lâyıkıyla istifâde edebilmek için, kalben ve zihnen de zikre iştirâk etmemiz îcâb eder. Zira, tıpkı namaz gibi, zikrin de kalp ve beden ahengiyle ifası zaruridir. Yani dil zikrederken, kalp de, zikrin manasının tefekküründe derinleşmelidir.

Kendimizi dâimâ Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda bilerek, O’nun bizi her an ve mekânda gördüğü, hattâ bize şah damarımızdan bile daha yakın olduğu şuur ve idraki içinde Hakk’a yönelmeliyiz. İşte bu keyfiyette bir yöneliş ile kalpte “huzur” hâli gerçekleşir.

Allah Resulü (sav), her an Zikrullah ve murakabe hâlinde bulunmanın lüzumu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Allah’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411)

Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.

Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:

“Rasûlullâh (sav) her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117)

Hz. Mevlânâ, gönül feyzinden mahrum bir hâlde, sırf şekilde kalarak ibadet eden kimselere şöyle seslenir:

“Ey gâfil! Keşke secde ettiğin zaman, yüzünü samimiyetle Hakk’a çevirebilseydin de, “Yücelerin yücesi olan Rabbim, her türlü noksan sıfattan münezzehtir.” demenin mânâsını lâyıkıyla idrâk edebilseydin. Yani sırf şekil secdesi değil, (seni mîrâca çıkaracak bir) gönül secdesi yapabilseydin!..”