KONULAR

Moğol İstilası ve Hz.Mevlana

Bu günlerde çeşitli televizyon kanallarında bir takım kendini bilmezler tarafından Hz. Peygamber, mezhep imamlarımız, Piran Efendilerimiz, dervişler hakkında mesnetsiz iddialar ortaya atılmaktadır. Hadis yoktur, mezhep yoktur, tasavvuf yoktur, tarikat yoktur diyerek bir program dâhilinde inanan insanları yoldan çıkarmak için çalışmalar yapılmakta, müminlere tuzaklar kurulmaktadır. Ne yazık ki bu tuzaklara takılan o kadar çok insan mevcuttur ki… Allah ümmeti Muhammedî korusun.

Allah’a giden yolu batıl olarak gösterenler, Allah’ın evliyasına dil uzatan bu zümre “Moğollar Anadolu’da büyük katliamlar yaptılar. Kırşehir’i,  Kayseri yakıp, yıktılar. Konya’ya geldiler. Kendilerine göre bir işbirlikçi buldular Konya’ya dokunmadılar.” Diyerek, Mevlana Celalettin Rumi (ks) Aziz Hz.lerini kastetmektedirler. Bu kendini bilmezler vefatının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen insanların islamla şereflenmesine vesile olan bir Allah dostuna söz edecek kadar da küstahlaşmıştırlar.

Mevlana Hz.leri bu kendini bilmezlere sekiz asır öncesi Mesnevisinde bakın ne buyurmuştur;

“Zamanın züppesi,  zamanın ukalası, haddini bilmeden ecdadına, Allah’ın nur ile yazmış olduğu kimselere dil uzatacak kadar alçalmıştır”

Ta sekiz asır öncesinden bunlar gibi küstahların geleceğini haber vermiştir.

Böyle ithamlarda bulunanlara deyin ki, Moğollar Konya ilk gelişlerinde Mevlana Hz.lerine de zulmetmişlerdir. Konya ahalisinin bütün buğdaylarına el koymuşlar, mallarını ve canlı hayvanlarını almışlardır. Hatta Moğolların  Kayseri istilaları esnasında Mevlana Hz.lerinin birçok talebesi de şehadet şerbetini içmişlerdir.

Moğollar istilanın şiddetini daha da arttırmayı düşünüp işgal gününü belirlerken cereyan eden olayları Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled ’in anlattıklarını naklederek sizlerle paylaşalım inşallah…

Moğol komutanı Baycu Noyan Takkeli dağda bulunan Selçuklunun Gevele Kalesi’nin eteklerine otağını kurar. Halk büyük bir korku, dehşete kapılır. Halkla beraber yöneticiler de telaşa kapılırlar. Moğollar tarafından zaten işgal edilmiş ve fiilen sona ermiş olan Selçuklu Devleti’nin yöneticileri, sığınacak hiçbir dalları kalmadığından Mevlana Hz.lerinin kapısına gelirler, aman dilenir, yardım isterler. “Bizi bu beladan kurtarmak için bir şeyler yap” diyerek ricada bulunurlar.

Mevlana Hz.leri; 

“Korkmayın, tevekkül edin! Onlara karşı duracak gücünüz yoktur. Yarın sabah vakti, sarayın kapılarını kapatın. Halk da evlerine çekilsin ve kapılarını sürgülesin, kendini emniyete alsın. Allah dilemezse onlar bu şehre girmeye güç yetiremezler” der ve dergâhına çekilir. Dervişlerini toplar. Büyükçe bir halaka kurulur ve Allah’ı zikrederler.

Mevlana Hz.lerinin mübarek dudaklarından dökülenler kulaktan kulağa yayılır ve Konya’da Mevlana Hz.lerinin buyruğunu duymayan baş kalmaz. Hem Müslüman, hem gayrimüslim, bütün Konya halkı bu öğüdü tutar.

Moğol komutanı Baycu Noyan ertesi sabah muazzam bir saldırı yapmak için ordusunu toplamıştır. Önden küçük askeri birlikler göndererek talana başlamışlardır.

Bu sırada, Moğol otağının içinde büyük saldırı için yedi koruma askeri ile birlikte beklemekte olan Baycu Noyan’ın gırtlağına bir el yapışır, öyle bir sıkmaktadır ki neredeyse gözleri yuvalarından çıkacaktır. Baycu Noyan’ın boğazına yapışan elin sahibi hiddetle;

“Ey hain! Ey kâfir! Ordunu tez elden buradan götürmeyecek olursan, senin bu gövdeni başından ayırırım.” Der ve bir anda gözünün önünden kaybolur.

Baycu Noyan otağından dışarıya sürüne sürüne çıkar. Kapıda bekleyen yedi tane koruma askeri güçlükle ayağa kaldırırlar. Baycu Noyan nefes almakta zorlanmaktadır. Dermanı kesilmiştir ve perişan bir haldedir. Kekeleyerek askerlerine;

“Biraz evvel içeri giren kimdi?”  Diye sorar.

Askerleri şaşkın bir ifade ile “Komutanım içeri giren de olmadı, dışarı çıkanda” diye cevap verirler.

Baycu Noyan yaşadıkların şaşkınlığı ile tüm askerlerini çağırarak Konya’ya girmek için yola çıkar. Güneş henüz öğle kerahetine girmeden Moğol ordusu Konya düzlüğünde görülür. Baycu Noyan komutasındaki ordu dörtnala şehre yaklaşmaktadır. Şehirde hiçbir hareket göremeyen Moğol komutanı şaşırır ve ilk saldırı için okçulara emir verir. Okçular yayları gerer ve bırakırlar. Ancak oklar şehrin üzerinde görünmez bir örtü varmış gibi bir türlü hedefe varmaz; belirli bir yere varınca farklı bir yöne sapar. Durum Moğol komutanına arz edilir. Baycu Noyan atlı birliklerini öne sürer ve şehrin kapısını işaret ederek haykırır; “İleri!”

Ne var ki atlar bir mesafeyi koştuktan sonra aniden durmuş, süvarileri ne yaparlarsa yapsınlar tek adım ileri gitmemişlerdir. Hadiseye şahit olan Moğol komutanı birkaç nafile gayretin ardından otağında başına gelenleri hatırlar.

 Bu yaşananların bir müsebbibi olduğunu ve bunun boğazına sarılan o zat olduğunu anlar. Ve o zatı bulmak için Konya sokaklarında dolaşmaya başlar.

Mevlana Hz.lerinin evi Konya’mızı bilenler için tarif edelim, şimdiki Kadı İzzettin’in yani imam hatip lisesinin bulunduğu yerde idi.

Mevlana Hz.leri duman rengi sarığını sarmış damın üzerinde oturmuş murakabe halinde, Allah’ı zikretmekle meşguldür.

Baycu Noyan askerleriyle Alaattin Keykubat Hz.lerinin sarayından aşağı doğru gelirken Mevlana Hz.lerini görür. Mevlana Hz.leri o anda Baycu Noyan’ın gözüne öyle büyük, öyle heybetli ve azametli görünür ki, Moğol komutanı afallar, ürker.

“Bu zat kimdir?” diye sorar.

“İbrahim b.Ethemin torunu, Mevlana Cellaleddini Rumi Hz.leridirdiye cevap verirler.

 Baycu Noyan boğazının sıkanın da, yaşadıkları hallerin sebebinin de Hz. Mevlana olduğunu anlamıştır;

“Ona söyleyin, o buranın ulusudur. Biz burayı terk ediyoruz” diyerek oradan ayrılır.

 Uğradığı bütün şehirleri yerle bir eden bir gücün komutanı olan Baycu Noyan, Mevlana Hz.lerinin kendisini ne kadar etkilediğini gizlememiştir ve ;

 “Eğer her şehirde böyle bir adam bulunsaydı, oraların halkı bize mağlup olmazdı” diyerek şaşkınlığını ve hayranlığının dile getirmiştir.

 Mevlana Hz.leri rubaisinde de aynen şu ifade kayıtlıdır.

 “Hak âşıkları, bir elleriyle halis iman şarabı içerler, öbür elleri ile de kâfirin perçemini tutarlar.”

İşte buna tasarruf denir. Tasavvuf terimi olarak tasarruf  ‘insanlara, eşyaya çeşitli şekillerde etki etmek, onları idare etmek, onlara hükmetmek, kerâmet göstermek; Allah'ın eşyayı ve bütün varlıkları velisine musahhar kılması (ona boyun eğdirmesi)’ anlamlarına gelir.

"Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı..." (Enfâl, 8/17) âyetinde ifade edildiği gibi, gerçek fâil şüphesiz Allah'tır. 

Mevlana Hz.leri ve birçok Allah dostunun o dönemlerde tasarrufu vardı.

 Tarihi vesikalarda Moğolların Konya’da iki gün kaldıkları ve sonrasında çekip gittiklerini nakledilmiştir.

Mevlana Hz.leri Moğollar Anadolu’da ilk istila hareketlerini başlattıkları zaman bir gazelinde, “Biz Moğollardan yüz bin iman bayrağı yükselteceğiz”buyururken, yaşanan zulüm günlerine rağmen, bir vakit sonra zulmün yerini sükûnete bırakacağını, Moğolların müslüman olacağını ve Anadolu halkıyla kaynaşacağını işaret ediyordu. Mevlana Hz.leri bu müjdesi çok geçmeden gerçekleşmiş ve müslüman olan Moğol hükümdarı Gazan Han bu gazeli hükümdar kaftanına yazdırmıştır. Müslüman olup Anadolu halkına karışan Moğollar, ilim merkezlerini yakıp yıkarak geldikleri Anadolu topraklarına Yakutiye Medresesi’ni inşa etmişlerdir.

Mevlana Hz.leri şunu yaptım bunu yaptım falan diye bir açıklama yapmamıştır. Bu yaşananlar seneler sonra ortaya çıkmış oğlu Sultan Veled tarafından anlatılmıştır.

Hâsılı kelam kendini bilmez bu insanlar lafları çok ucuzca konuşup sonra da gidebileceklerini zannederler. Ama konuşulan her bir sözün yarın insanın karşına çıkacağından bir haberler. İnsan söylediği her sözün bir gün karşısına çıkacağının bilinciyle hareket etmelidir. Unutmamalı ki yarın huzuru mahşerde söylediği her bir sözden dolayı Allah katında hesaba çekilecektir.

 Bir ihvan kardeşimiz Abdullah Baba Hz.lerine şöyle bir soru yöneltmişti;

-Efendim Konya’mızda Mevlana Hz.lerine dil uzatan bir kişi var. Bu ve bunun gibi insanların durumu nedir?

Abdullah Baba Hz.leri cevaben;

-Allah’ın (cc) rahmetinden uzaklaşmış insanların alameti, Allah’ın dostlarına dil uzatmalarıdır.

“Kim benim bir dostuma cefa ederse, muhakkak ki ben de ona harp ilan ederim.(Buhari)

Başka bir hadisi kutside de;

“Kim bir Veliye eza ederse, benimle muharebeye girmiş gibi olur” buyurur.

Allah’a düşman olacak insanlar, ilk önce Allah’ın dostlarına düşman olurlar.

Mevlana Hz.leri maneviyatta pir makamında olan büyük bir evliyadır. O gafiller kendilerine öyle bir rakip seçmiş ki, Mevlana Hz.leri ona yeter.”  Buyurmuşlardır.

Cennet Mekan Üstadımız Nevşehirli Hacı Abdullah Baba Hz.leri bu insanlar hakkında şöyle derdi;

“Oğlum nasıl bir cüret varmış ki adamlarda, Mevlana Hz.leri gibi bir sultanı karşısına alıp onla cenge çıkmışlar”

Allahu Teâla yarın huzuru mahşerde sormayacak mı o dostunun hakkını senden?

Kader böyle bir şeydir… Bir şeyi konuşuruz, o konuştuğunuz şey bir gün gelir, gizli ilahi de karşılığını bulur. Karşınıza farklı bir mesele olarak çıkar gelir.  Karşınıza gelen bu meseleyi görünce niye böyle oldu dersiniz ama hangi yaptığınız fiilin karşılığı olarak bize dönüyor bilemezsiniz.

 İşte bu durum;

“Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal Süresi 7-8) Ayeti kerimesinin karşılığıdır.  Kader böyle bir şeydir. Olmadık bir yerden hiç yoktan bir şey karşımıza çıkıp gelmez. İnsanların yaşamış oldukları arz talep meselesidir. Rüzgâr eken fırtına biçer. Ne güzel buyurmuştur Cenabı Zülcelal Hz.leri Şura suresinin 30.ayetinde “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yapıp kazandıkları yüzündendir

Onun için Rabbim Abdullah Babama layıkıyla evlat olmayı bizlere nasip etsin. Çok büyük bir sultanın eteğinden yapıştınız sabırlı olacaksınız ve şunu da aklınızdan çıkarmayacaksınız inşallah. Efendim cennet mekân;

“Cemaat ile yaptığınız zikrullah bir hamama girip de güzelce terleyip güzelce keselenmeye benzer, kendi kendine ders yapmakta evde duş almaya benzer, evladım… Hamamda yıkanınca sıcağın ve kesenin etkisi ile tüm kirlerden arınırsın ancak evde keseleyen yok, o kadar sıcak su yok, yarı temiz yarı kirli banyodan çıkarsın” buyururdu.

Bu sebeple cemaat halinde yapılan zikrullahlarımızı kaçırmayalım “Cemaatte rahmet vardır” hadisinin daim muhatabı olalım inşallah…

Gönül dünyamızı Allah’ın zikriyle pırıl pırıl yapacağız ki imanımız taklitten tahkike geçiversin değil mi?

      Allah hepinizden razı olsun, Allah’a emanet olun…