KONULAR

Kurban Bayramı

Allah-ü Teâlâ inanan kullarına kulluk borcu olarak bedenî, lisani, kalbî ve mali ibadet ve mükellefiyetler yüklemiştir. Her biri Allah’ın rızasını kazanmaya rahmet ve nusretine [1] yakın olmaya birer vesiledir.  Ahiret hayatında büyük nimet ve yüce derecelere kavuşmamıza vesile olacak mali ibadetlerden birisi de kurban kesmektir.

Kurban Allah’ın rızası için, ibadet niyeti ile belirli günlerde cins, yaş ve vasıflarını dinimizin tayin ve tespit buyurduğu hayvanlardan birini kesmektir.

Genel anlamda kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet yer almaktadır.

“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Allah'a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” [2]

Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, ibadet amaçlı birer uygulama oldukları açıktır. Bu amaçla kesilen hayvanların, et ve kanlarının Allah’a ulaşamayacağı asıl olanın ihlâs ve takva olduğunun vurgulanması, kurban kesmenin ibadet olduğunun açık bir göstergesidir.

Kurban kesmekten asıl maksat: İlahi emre itaat ve teslimiyetle, Kul’un Allah’a yakınlık kazanmasıdır.
Kurban, hak yolunda fedakârlığın bir alameti, Cenab-ı Allah’ın verdiği nimetlerin bir
şükranıdır. Bunun neticesi de, birçok sevaba nail olmak ve nice felaketlerden kurtulmaktır.

Kurban Allaha yakın olmak maksadı ile yapılan bir ibadet olup sadece Rasulullah Efendimiz zamanında değil insanlığın yaratılışından itibaren vardır.

Rabbimiz  Zül Celal Tekaddes Hazretleri Adem Aleyhissalâtuvesselâm dan itibaren bütün peygamberler üzerine kurban vazifesini yüklemiş ve yine Peygamberleri vasıtasıyla  bu emrini kullarına da   bildirmiştir.

Kur’anın ifadesiyle Allah-ü Zül Celal Hazretleri Âdem (as) oğulları Habil ve Kabil’e kendisi adına neler yapabileceklerini sınamak amacıyla her ikisinden de kurban istemiştir.

Habil  “Allah-ü Teale Hz.leri en güzeline en endamlısına en heybetlisine kusursuz olanına layıktır” deyip sürünün içinden en güzel en muazzam olanını seçip süsler ve Allah -ü Teâla Zül Celal Hazretleri ne kurban eder.

Kabil ise   “Allah ’ın benim kurbanıma mı ihtiyacı var” diyerek zayıf bakımsız ve küçük bir hayvan seçer. [3]

O zamanlar kurban, onu Allah'a sunmak üzere bir dağın tepesine bırakmak şeklindedir. Ertesi gün gelip bakarlar, kimin kurbanı yok olduysa, o kurbanın gökyüzüne kaldırıldığına ve kabul olduğuna inanılırdı.

Bir müddet sonra kurbanlarını sundukları tepeye geldiklerinde Habil’in kurbanının Allahu Teâlâ Zül Celal Hz.lerinin Dergâhı İzzetinde kabul edildiğini ve orada bulunmadığını görürler. Kabilin kurbanı ise olduğu yerde durmaktadır. Kuran’da kurban konusu ilk olarak bu şekilde beyan edilmiştir.

Allahu Teâlâ kurban ibadetini sonra ki peygamberler döneminde de şart koşmuştur. Allahu Teâlâ Hz.leri Kur’an-ı Kerim’de oğlunu kurban etmesini istediği Hz. İbrahim ile kurban edilecek olan Hz. İsmail’in kıssasını şu şekilde bildirmiştir bizlere;

Hz. İbrahim'in yaşı nerdeyse 90’a ulaşmış olmasına rağmen hiç çocuğu olmamıştır. Bu büyük peygamber davasını ve ailesini devam ettirecek temiz bir evlat arzu eder ve niyaz eder;

"Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!" [4] , eğer bana bir erkek evlat verecek olur isen ben senin yolunda onu kurban edeceğim.”  Duası kabul olunur. Yüce Rabbimiz, Hacer validemizden Hz. İbrahim'e bir erkek çocuk nasip eder. Bu çocuğa da İsmail ismi verilir.

İlk imtihanları ayrılık olur. Hz. İbrahim Hacer Validemizle oğlu İsmail’i Filistin topraklarından alıp Kabe-i Muazzama’nın olduğu yere Safa ile Merve’nin hemen aşağısına doğru götürüp bırakır ve Allah’ın emri üzerine kendisi beldesine döner. Nihayet çocuk babasının ardına düşebilecek yaşa gelince Hz. İbrahim bir rüya görür. Rüyada kendisine evladını kurban etmekle ilgili adağı hatırlatılır.

Hz. İbrahim çaresiz bir şekilde Hz. Hacer ve Hz. İsmail'in yaşadığı Mekke'ye gelir. Niyeti evladını kurban etmektir.  Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'e bıçak ve ip almasını söyler. Hacer annemize “onu temizle ve süsle” der. Görüntüde odun kesmeye gideceklerdir. Evden uzaklaşırlar. Nihayet Mina-Müzdelife bölgelerine yakın bir yere gelince Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'i oturtup onunla biraz sonra olacakları konuşur. Rabbimiz Kur’an da bize bu olayı şöyle haber vermektedir;

"Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince bir gün ona;

'Evladım, dedi, ben rüyamda seni kurban etmeye giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe!' 

Oğlu: 'Babacığım! Dedi; Hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap.  Beni inşallah sabredenlerden bulacaksın." [5]

İkisi de Allah'a teslim olurlar. Nihayet Hz. İbrahim ile Hz. İsmail emre uymak için hazırlık yaparlar. Hz. İsmail babasına şöyle der:

"Babacığım. Kollarımı arkadan bağla. Sımsıkı. Gömleğimi soy ki kana bulanmasın. Annem görür dayanamaz."

Hz. İbrahim oğlu İsmail'i alnı üstü yatırır. Kurban edecektir. Hz. İbrahim bıçağı çalacaktır boynuna ama Rabbim bıçaktan kesebilme kudretini kaldırmıştır.  Hz. İbrahim bıçağa "kes" derken,  Yüce Yaratan "kesme" demektedir. Yüce yaradan emir buyurunca hangi bıçak kesebilir ki. Tıpkı ateşe yakma dediğinde Hz. İbrahim’i yakmadığı gibi...

Allahu Zül Celal Ve Tekaddes Hazretleri Cebrail (as)’a bir koç ile İbrahim (as) yanına gitmesini emreder. Kur'an'da bu durum şöyle bildirilmiştir;

"İkisi de bu şekilde teslim olduklarında, onu tuttu şakağı üzerinde yatırdı. Biz ona şöyle seslendik: 

'Ey İbrahim! Gerçekten rüyayı doğruladın. İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık ve kesin, çetin bir imtihandı.' Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik." [6]

Cebrail (as) cennetten bir koç alır. Rivayet edilir ki o koç Habil’in Rabbine kurban ettiği koçtur.

Dünya semasına ulaştığında Cebrail (as);

"Allahu ekber Allahu ekber" diyerek tekbir getirir.

İbrahim (as) bu sesi işitince başını gökyüzüne çevirir ve onun bir koçla geldiğini görünce;

"Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber" diye cevap verir.

Bu tekbir ve tevhîd kelimelerini işiten ve kurban edilmeyi bekleyen İsmail (as) da;

"Allahu ekber velillâhi'l-hamd" der. Böylece kıyamet gününe kadar sürecek büyük bir sünnet başlatılmış olur. Görüldüğü gibi teşrik tekbirlerinin başlangıcı Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etme olayına kadar uzanır.

Onun için biz kurban ibadetini İbrahim Aleyhissalâtuvesselâm’ ın sünneti olarak ihya ederiz ama Cenab-ı Peygamber Aleyhissalâtuvesselâm Hazretleri de kurban kesmişlerdir.  Hanifi mezhebine göre kurban kesmek vaciptir. Yani farz kadar hükmü geniştir ve terki günahtır. Allah Resulü; “ Bizim yolumuzda olan Allah’a ve ahirete iman eden kurban kessin” buyurmaktadır.

Şuna dikkat çekmek isteriz;

Sevgili Peygamberimiz (sav) kurban kesmeyi hafife almamış, aksine üzerinde ehemmiyetle durmuş, hatta bizzat kendisi kurbanını keserek, “Bu benim, bu da ümmetimin adına” diyerek iki kurban kestiği görülmüştür.

Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm biri kendi için biri de kıyamet sabahına kadar gelecek olan Ümmet-i Muhammed için olmak üzere iki kurban kesmişlerdir. Onun için kardeşlerimize şunu salık veriyoruz eğer kendi kurbanınızı kestikten sonra imkânınız var ise Hazreti Peygamber Aleyhissalâtuvesselâm adına da “Ya Rabbi bunu da Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâmın adına kesiyorum inşaallahurrahman” diyerek bir kurban daha kesmeniz pek yerinde ve güzel olacaktır.

Bazı hoca efendiler buna karşı gelebilirler; “Böyle bir şey olmaz peygamber için kurban kesilmez” diyebilirler.

Bizler diyeceğiz ki; “ Hazreti Peygamber bize kestiyse bende Peygamber Efendimize keserim. Ben Allah’ın rızası için Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm adına kurban kesiyorum. “Malik i yevmiddin” din gününün sahibi Allah’ tır. Onun hükmünü Allah -ü Teâlâ verecektir.”

Üstadımız Abdullah Baba Hz.leri Allah Resulü adına kesmek üzere gözleri sürmeli, başı siyah,  boynuzları kıvrım kıvrım olan bir koç alırdı.  Cennet Mekân Efendimiz İbrahim Aleyhisselam’ a getirilen koçun sureti bu şekildeydi. Gözleri sürmeli, başı siyah, boynuzları da şöyle kıvrım kıvrımdı diyerek özellikle ona benzetmeye çalışırdı.

Rabbim lütfetsin hepimiz Rasulullah (sav) Hz.leri için kurban keselim inşallah. Efendimiz (sav)  Hazretleri bu dinin önderidir. Efendimiz için kesmeyeceğiz de kim için keseceğiz. Rabbim o aşkı o muhabbeti o neşeyi hepimize versin inşaallahurrahman.

Efendimiz (sav); Yan tarafta komşunun evinden ateşin dumanı tütüpte et kokusu gelmeden Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm kurban etinden yemezlerdi. Onun için etrafımızda ki insanları muhakkak kollamalıyız. Kurban kesemeyenleri görmeliyiz amma şunu da yapmamalıyız nerede hayvanın yaramaz yenmez yerleri varsa yağını kemiğini de doldurup insanlara vermemeliyiz. Kurbanın neresi kendi nefsimizin hoşuna gidiyorsa orayı kesemeyen kardeşimize verelim inşallah.  En güzel tarafından kesip Allah için diyerek vereceğiz çünkü kurbandan maksat budur.

Sevgili Peygamberimiz (sav), kestirdiği kurban için Hz Aişe (ra) vali­demize sormuş:

“Ya Aişe kurbanın etini dağıttınız mı?”

“Evet, Ya Rasulullah. Kurbanın etini tümüyle dağıttım bize sadece bir but kaldı.”

Bu dağıtımdan memnun olan Efendimiz (sav) tebessüm ederek:

“Demek ki kurbanın tümü de bize kaldı, bir buttan başka! Hepsi sevap defterine geçti,” buyurmuşlar.

Bayramlarda açları doyurmak, fakirleri giydirmek, muhtaçlara her türlü maddî ve manevî yardımda bulunmak insanlara bambaşka bir manevi haz verir. Kalpleri bu ziyaret ve ziyafetle bambaşka bir nur kaplar. O gün, tanışmak ve sevinmek, barışmak ve kaynaşmak günü­dür. O günde, vahdet ve birlik sağlamlaşır. Herkes nura erer.

 Almanya da yaşayan bir kardeşimizin naklettiği bir olayı sizlerle paylaşmak isteriz;

Kardeşimiz her yıl kurban kesermiş. Dışarda hayvan kesmek yasak olduğu için banyoda keser ve her kestiğinden de bir parçasını yan tarafta Alman komşusu Hans’a götürür ona da ikram edermiş. Bir bayram günü imkânı olmamış, kurban kesememiş. Kendi kendine;

“Hans da bekler şimdi gideyim marketten et alayım kendimizde yeriz Hans’a da veririm” diyerek evden çıkmış. Hem kendi ailesi hem de komşusu için etin en güzel yerlerinden alıp gelmiş. Komşusunun etinin götürmüş teslim etmiş. Aradan kısa bir süre geçmiş bizim Alman komşu Hans gelmiş; “ Yanlış anlamayın beni ama bu sen getirdiğiniz et sizin her sene verdiğiniz ete hiç benzemiyor. Öncekilerin tadı bi başkaydı ”  demiş.

Hasılı kelam kardeşlerim kurban etinde şifa vardır, kurban etinde rahmet vardır, kurban etinde ihsan vardır. Onun için Allah’ın izni inayetiyle kurbanınızı kestiğiniz zaman kendiniz, eşiniz, dostunuzla birlikte afiyetle yiyin inşallah. Cenab-ı Hakk (cc) biz, ümmet-i Muhammedi bu ilâhi rahmete dâhil etsin.

Kurban Bayramını idrak edeceğimiz günler çok yakın. Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm Hazretleri’nin uyguladığı bir ameliyeyi uygulamaya çalışacağız. Bazı imtihanlara tabi tutulabiliriz.

Bir kısmımız mevzuya et olarak bakacağız  “ne kadar çok et o kadar iyi dolap doldu epey idare eder” bizi diyeceğiz,

bir kısmımız imkânımız olduğu halde “bu senede kesmesem ne olur” deyip kesmeyeceğiz,

bir kısmımız fakirleri kesemeyenleri görmezden geleceğiz,

bir kısmımız hissedar kardeşimize fazladan giden etin derdine düşeceğiz belki de…

Unutmayalım;

KURBAN ALLAH’IN KULUNA YAKLAŞMAK VEYA UZAKLAŞMAK IÇIN YARATMIŞ OLDUĞU VESİLELERDEN BİRİDİR.

Rabbim idrakinde olanlardan eylesin. Onun razı olacağı şekilde kurbanlarımızı kesmeyi nasip etsin. Kurbanlarımızı, kabul edip sıhhat ve afiyetle nice bayramlara erişmemizi vacip olan bu ilahi emri yerine getirmemizi nasip-i müyesser eylesin inşallah…

 Âmin.

 



[1] Nusret: Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.

[2] Hac 22/36–37

[3] Rivayet odur ki ziraatle uğraştığı için Kabil bir tutam buğday getirmiştir ancak sahih kaynaklarda onunda kurban kestiği belirtilmiştir.

[4]  Saffat Suresi, 100

[5]  Saffat Suresi, 99-102

[6]  Saffat Suresi, 103-107