SORULAN SORU

Fatiha Suresine Ümmü'l Kitap denmesinin sebebi nedir?

CEVAP

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri çocukluk dönemini anlatırken; Küçük yaÅŸta iken Fatiha-ı Åžerife’yi öÄŸrenip, mealini de bir hoca Efendiden öÄŸrendikten sonra, “Bu Ümmü’l Kitap’tır, bunun sırrına mahzar olalım Ya Rabbi”, diye aÄŸlardım. BuyurmuÅŸtur.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerinde dediÄŸi üzere Fatiha Ümmü’l-Kitap’tır, yani Kitab’ın anasıdır. Fatiha, Kerim Kitabımızın muhteviyatının, insanlığa gönderiliÅŸ amacının özü ve özetidir. Yaratılışımızdaki gaye ve hikmetin bir beyanıdır.

Ä°mam Buharî Hz.leri Tefsir kitabının başında; "Fatiha süresine Ümmü'l-Kitap adı verilmiÅŸtir. Çünkü Mushafların yazılışına onunla baÅŸlanır ve namazda Kur'an okumaya Fatiha ile baÅŸlanır" demiÅŸtir. Fatiha'nın bu adı olmasının sebeplerinden biri de, Kur'an'ın bütün muhtevasının bu süredeki manaya raci [1] olduÄŸu görüÅŸüdür.

Fahrettin Razi Tefsirinde; Fatiha süresine Ümmü’l Kitap denmesinin sebebini açıklarken; Fatiha suresi Cenab-ı Hakk'ın zatı ve sıfatları ile ilgili konular, ahiretle ilgili konular, nübüvvet (Peygamberlik müessesesi ile ilgili konular ve Kaza ile Kaderin Allah Teâlâ'ya ait olduÄŸunu bildirmektir. Kur’an’ın en büyük gayesi, bu dört gaye olduÄŸu ve Fatiha Süresi de bu dört gayeyi ihtiva ettiÄŸi için, "Ümmü'l-Kur'an" lakabı ile lakablandırılmıştır.

Bu ismin verilmesinin ikinci sebebi:

Ä°lâhî kitapların tamamı üç gayeye yönelmiÅŸtir: Ya lisanla Allah Teâlâ'yı medh-ü sena, ya Allah'a hizmet ve ibadetle meÅŸgul olmak veya mükâÅŸefe [2] ve müÅŸahedeyi istemektir. Buna göre, ayetlerinin hepsi Allah Teâlâ'yı medh-ü senadır. Hakk Teâlâ'ya hizmet ve kullukla meÅŸgul olmayı ifade eder. Ancak Cenab-ı Hak, önce (Sadece Sana ibadet ederiz) sözüyle baÅŸlamıştır ki bu kulluk hususunda çalışıp gayret göstermek gerektiÄŸine iÅŸarettir. Bundan sonra (Sadece Senden yardım isteriz) buyurdu ki, bu da, kulun kendi güçsüzlüÄŸünü, zilletini, yoksulluÄŸunu ve her ÅŸeyinde Allah'a baÅŸvurduÄŸunu itiraf etmesine iÅŸarettir. (Bizi doÄŸru yola ilet) ayetine gelince, bu da, mükâÅŸefe, müÅŸahede ve her türlü hidayeti istemeyi ifade eder.

Bu sureye Ümmü'l-Kur'an ve Ümmü'l-Kitap diye isim verilmesinin üçüncü sebebi ÅŸudur:

Bütün ilimlerin gayesi ya rubûbiyyetin izzetini veya kulluÄŸun zilletini tanımaktır. Buna göre ayetleri, Cenâb-ı Hakk'ın, bütün dünya ve ahiret hallerine hükümran olan ilâh olduÄŸuna delâlet eder. Sonra, Cenâb-ı Hakk'ın dan, sürenin sonuna kadar olan ayetleri de kulluÄŸun zilletine delâlet eder Zira bu ayetler, kulun görünen amellerinden ve batını mükâÅŸefelerinden her hangi bir ÅŸeyin, ancak Allah'ın yardımı ve hidayetiyle tamamlanabileceÄŸine delâlet eder.

Dördüncü sebeb:

Ä°nsanların ilimleri, ya Allah'ın zâtını, sıfatlarını ve fiillerini bilmeye yöneliktir, ki bu usûl ilmîdir; ya Allah'ın hükümlerini ve yüklediÄŸi mükellefiyetleri bilmeye yöneliktir ki, bu da furû ilmidir; veya insanın bâtıni temizleme, ruhanî nurların ve ilâhî  mükâÅŸefelerin ortaya çıkmasına yönelik ilimdir. Kur’an’ın maksadı, bu üç çeÅŸit ilmi açıklamaktır. Fatiha Sûresi de, bu üç gayeyi en mükemmel ÅŸekilde ihtiva etmektedir. Buna göre, ayeti usul ilmine iÅŸaret etmektedir. Çünkü Allah'ın varlığına delâlet eden, mahlûkatın varlığıdır, sözü ise, O’nun varlığını bilmenin ancak, O'nun âlemlerin Rabbi olduÄŸunu bilmekle mümkün olduÄŸuna iÅŸaret yerine geçmektedir. "Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a içindir." sözü ise, O'nun hamde müs-tehak olduÄŸuna iÅŸarettir. Allah Teâlâ. hamde, ancak bütün mümkinâta kadir olduÄŸu ve bütün malûmatı bildiÄŸinde müstehak olur Sonra Allah Teâlâ kendisini, rahmetinin sonsuzluÄŸu ile vasfetmiÅŸtır ki, bu da O'nun Rahman ve Rahîm olmasıdır. Yine O, kendisini kudretinin mükemmelliÄŸi ile vasfetmiÅŸtir ki, bu da, [ O Allah) din gününün mâlikidir. ] ayetiyle ifade edilen husustur. Çünkü o ahiret gününde, Cenâb-ı Hakk, zulme uÄŸramış kimselerin iÅŸlerini ihma! etmez, aksine haklarını zalimlerden tastamam alır. Ä°ÅŸte burada Allah'ın zat ve sıfatlarını bilme hususundaki söz tamamlanmış olur ki, bu usul ilmidir. Cenâb-ı Hakk, bundan sonra furû ilmini beyan etmeye geçer. Bu ilim de, Allah'a hizmet ve kullukla meÅŸgul olmaktır ki, bu da (Sadece Sana ibadet ederiz) ayetinde ifade edilen husustur. Sonra Allah Teali furû ilmini bir kere daha usul ilmiyle karıştırmıştır. Bu da ÅŸudur: Kulluk vazifelerini yerine getirmek ancak Allah'ın yardımı ile tamamlanır: ayetinde ifade edildiÄŸi gibi...) Daha sonra, Cenâb-ı Hakk, keÅŸfin derecelerini açıklamaya baÅŸlamıştır. Çok olmalarına raÄŸmen bu dereceler, üç kısımda ele alınır:

Birincisi, hidayet nurunun kalbte meydana gelmesidir dosdoÄŸru yoluna hidayet et) ayetinde kastedilen budur.

Ä°kincisi, Ä°lâhî cazibesi ve kudsî celâliyle kendilerine nimet verdiÄŸi kimselerden tertemiz seçkin kullarının mertebelerinin kula tecellî etmesidir. Öyle ki bu kulların kutsi ruhları, cilalanmış aynalar gibi olur da birinden diÄŸerine manevî ışıklar yansır Bu Cenâb-ı Hakk'ın (Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet) ayetinin ifade ettiÄŸi manadır.

Üçüncüsü: Bu ruhların, ÅŸehvet kirlerinden korunmuÅŸ ve muhafaza edilmiÅŸ olmalarıdır ki, (Kendilerine gazab edilmiÅŸ olanların yoluna deÄŸil) ayeti bunu ifade' eder. Onlar ÅŸüphe günahlarından da korunmuÅŸlardır. (Sapıtanlarm yoluna da deÄŸil) ayeti de bunu ifade eder. Böylece bu sürenin, gayelerin en ÅŸereflisi olan bu yüce sırları ihtiva ettiÄŸi ortaya çıkar. Bundan ötürü, nasıl ki beyin bütün duyuların ve menfaatlerin merkezi olduÄŸu için (Başın aslı) diye isimlendiriliyorsa, Fatiha Sûresi de "Ümmü'l-Kitab" olarak isimlendirilmiÅŸtir.

BeÅŸinci sebeb: Sa'lebî, Ebu'l-Kâsım b. Hubeyb'den; O da Ebû Bekr el-Kaffâl'den; O da Ebû Bekr b. Dureyd'den, onun ÅŸöyle dediÄŸini duymuÅŸtur/Arapların lisanında "el-Ümm" kelimesi, askerin diktiÄŸi sancak manasına gelir." Nitekim bu manada olmak üzere, Kays b, el-Hutaym ÅŸöyie demiÅŸtir:

 "Bayrağımızı diktik de düÅŸmanlarımız darmadağınık oldular. Birbirine tutkun bir topluluk iken, hastalıklı kimselere dönüverdiler." Bu manada olmak üzere, Fatiha Sûresi, "Ümmü'l-Kur'ân" diye isimlendirilmiÅŸtir. Çünkü, nasıl askerlerin sığınağı sancakları ise, ehl-i imanın sığınağı da bu suredir. Araplar topraÄŸa da "Ümrn"(ana) demiÅŸlerdir. Çünkü, mahlukat, yaÅŸarken de öldükten sonra da ona dönerler ve çünkü, bir kimse bir ÅŸeye yöneldiÄŸi zaman (filan kimse falancaya yöneldi) denilir. [3]

Ebû Hureyre (ra)'den rivayete göre Allah Resulü ÅŸöyle buyurmuÅŸtur: "Kim, kendisinde Fâtihayı (ümmül-kitab) okumadığı bir namaz kılarsa bu namaz eksiktir" [4]. BuyurmuÅŸlardır.

Fatiha suresinin bir diÄŸer ismi de seb'û'l-mesani ‘dir. Seb'û'l-mesani "Tekrarlanan yedi" anlamında Kur'ani bir kavramdır.

Hz. Ömer, Ebul-Âliye, Ä°bn Ebi Muleyke, Ubeyd Ä°bn Umeyr ve kalabalık bir cemaat bu yedi ÅŸey (seb'ul mesânî), fatiha süresi ayetleridir demiÅŸlerdir. Seb'ul mesânî ile Fatiha süresinin kast olunduÄŸuna dair delil Buhari’de geçen Ebu Said hadisidir. Rasulullah (sav), Ebu Said (ra)'e Kur'an'daki sürelerin en büyüÄŸünü açıklarken, "O sure el hamdu lillahi Rabbil Âlemin'dir ki tekrar olunan yedi âyet (seb'ul-mesani) ve bana verilen Kur'an'dır" buyurdu. [5]

Fatiha’nın ilk ayeti besmeledir. Fatiha’nın anlamı: Açış yapan, açan manasına gelmektedir. Bu beyt herkese (ev) açılmaz. Bana açıldı ve içine girdim. Ä°çinde olanları öÄŸrendim. Bu beyt, bu kitabın kapsadığı bu menzillerin tümünün içinde bulunan hazinelerin bütün anahtarlarını barındırır. Çok yüce ilimler ihtiva etmektedir. Bunu bilen Arif, kâinatın Ondan mevcut olduÄŸunu tahakkuk eder. Allah ile konuÅŸan Arif için Besmele, Hak teala için "Kün = Ol" sözü mesabesindedir. [6]

Fatiha suresinin daha birçok ismi zikredilmektedir. Konunun uzamaması adına biz iki ismi üzerinde durarak açıklamaya çalıştık.

Bu sürenin nüzulü hakkında âlimler üç görüÅŸ zikretmiÅŸlerdir:

Birinci görüÅŸ: Bu sure mekkîdır. Sa'lebî [7]  Hz. Ali (kvc) ; "Fatiha sûresi, Arşın altındaki hazinelerden inmiÅŸtir." DemiÅŸtir. Sa'lebî bunun peÅŸi sıra. Âlimlerin çoÄŸunun bu görüÅŸte olduÄŸunu söylemiÅŸtir. Yine Sa'lebî, senedi ile. Anu b. Åžurahbil'ia ÅŸöyle dedeni rivayet etmiÅŸtir.

 "Kur’an’dan ilk nazil olan Fatiha Suresi’dir." Bu böyledir, çünkü {vahyin baÅŸlangıcında)Hz. Peygamber (sav ), Hz. Hatice (ra)(ye gizlice ÅŸöyle dedi: "Bana bir ÅŸeyin karışmasından (yani aklıma bir hal, gelmesinden) endiÅŸeleniyorum."

Bunun üzerine, Hz. Hatice, "O nedir?" dedi. Hz. Peygamber (sav) ÅŸöyle dedi: "Yalnız kaldığımda, "oku" diye bir ses duyuyorum." Sonra Hz. Peygamber Varaka b. Nevfei'e gitti ve bu durumu ondan sordu da, O, Peygamber (sav)'e ÅŸöyle dedi: "Sana ses geldiÄŸinde dur.' Böylece Cebrail (as), Hz. Resûl'e geldi ve Sa'lebî, senedi ile birlikte, Ebu Sâlih'den, O'nun da Ä°bn Abbas (ra)dan rivayet ettiÄŸine göre, Ä°bn Abbas (ra.) ÅŸöyle demiÅŸtir: Hz. Peygamber (sav) kalktı ve hemen dedi. Bunun üzerine KureyÅŸliler, "Allah aÄŸzını kırsın" dediler.

Ä°kinci görüÅŸ: Bu sure  Medîne'de nazil olmuÅŸtur. Sa'lebî senedi ile birlikte, Mücâhıd'den, ÅŸöyle dediÄŸini rivayet etmiÅŸtir: "Fatiha Sûresi, Medîne'de nazil oldu." El-Hüseyin b. El-Fadl ÅŸöyle demiÅŸtir: "Her âlimin bir hatası olur. Bu da Mücâhidin hatasıdır Zira âlimler bu görüÅŸün aksini söylemiÅŸtir." Buna iki ÅŸey delâlet eder, Birincisi, Hicr Süresi, ittifakla Mekkîdir. Fatiha Suresi’ni gösteren ayeti de Hicr Suresi’ndedir. (Ayet, 87). Bu da gösterir ki, Allah Teâlâ, Peygamberimiz (sav)'e bu sûreyi Hicr Suresi’nden önce vermiÅŸtir. Ä°kincisi: Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Fatiha Sûresi olmaksızın, Mekke'de on küsur sene kaldığını söylemek doÄŸruluktan uzak bir görüÅŸtür,

Üçüncü görüÅŸ: Bazı âlimler, bu sûrenin bir kere Mekke'de, bir kere de Medîne'de nazil olduÄŸunu söylemiÅŸlerdir. Buna göre Fatiha Sûresi hem Mekkî, hem de Medenîdir. Bundan dolayı Cenab-ı Allah, onu "Mesânî" diye isimlendirmiÅŸtir. Çünkü bu süreyi iki defa indirmiÅŸtir. Bu durum da ancak bu sürenin ne kadar ÅŸerefli olduÄŸunu gösterir. [8]

 



[1] Ait olmak           

[2] Ä°ki ÅŸey arasındaki perdenin kalkması ve bu iki ÅŸeyin birbirine karşı açığa çıkması

[3] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, AkçaÄŸ Yayınları: 1/245.

[4] Müslim, Salât, 38, 41; Ebû Davud, Salât,132; Tatavvu ; 13; Tirmizî, Salât, 116, 166

[5] Buhari, Tefsir, 1; Fedailil-Kur'an, 9; Tirmizi, Sevabul-Kur'an, 1; Nesâi, Ä°ftitah, 26; Muvatta, Nidâ, 37, 45; Ahmed b. Hanbel, IV, 211, V, 114).

[6] Tefsiri Kebir- Ä°bn Arabi sayfa 29

[7] Sa‘lebî, dönemin önde gelen müfessir ve dilcilerinden biri olarak kabul edildiÄŸi gibi hocası Ä°bn Habîb ve talebesi Vâhidî ile birlikte NîÅŸâbur tefsir ekolünün en önemli temsilcileri arasında gösterilmektedir.

[8] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb




Okunma Sayýsý : 4276

Soru Tarihi: 3/12/2017

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *