SORU ARA

SORULAN SORU

Nübüvvet Nuru nedir? Mehdi Ali Resulün alnında Nübüvvet Nuru bulunacağına dair rivayetler var? Mehdi Ali Resulün peygamber olmadığına göre bu nur ne anlama geliyor? Nübüvvet Nurunun özelliÄŸi nedir?

CEVAP

Allahu Teâlâ hiçbir ÅŸey yaratmadan evvel ilk yarattığı varlık nûr-i Muhammedî olduÄŸu gibi, ruhların yaratılışında da O’nun ruhu ilktir. DiÄŸer ruhlar, O’nun rûh-i ÅŸerîfinin kadri kıymetinin bilinmesi için bir mücevherin mazrûfu[1] kabilindendir.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Bu sebeple Hazret-i Peygamber (sav) Efendimize “Ebu’l-Ervâh: Rûhların Babası” da denilir. DemiÅŸtir.

Hz. Cabir (ra) anlatıyor:

“Ey Allah’ın Resulü! Anam-babam sana feda olsun, Allah’ın her ÅŸeyden önce ilk yarattığı ÅŸeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Åžöyle buyurdu:

“Ey Cabir! Her ÅŸeyden önce Allah’ın ilk yarattığı ÅŸey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediÄŸi yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir ÅŸey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateÅŸ / cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneÅŸ, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı." [2]

-Cenâb-ı Hak, insanlığın babası Hz. Âdem'i yaratmıştı. Allah kendisine “Ebu Muhammed” künyesini ilham etmiÅŸti. Hz. Âdem bunun hikmetini sorunca da Allah (cc):

“Başını kaldır ArÅŸa bak.” dedi.

Hz. Adem de başını kaldırıp bakınca Arşın sütunlarında “Muhammed”in nurunu gördü.

"Ya Rabbi, bu nur nedir?" diye sordu. Allah (cc) cevap olarak ÅŸöyle buyurdu:

"Bu senin zürriyetinden bir peygamberin nûrudur ki, onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed'dir. EÄŸer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!" [3]

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:

Ashâb-ı kirâm hazarâtı Allah Resul’üne sordular:

–Size peygamberlik ne zaman ihsan olundu?

Rasulallah (sav) cevaben:

 “–Âdem, ruh ile ceset arasında iken…”[4] Buyurdular.

Ä°mam es-Sübkî; Nuru Muhammediye nedir? Hakikati Muhammediyedir. Buyurmaktadır.

Åžeyh-ül Ekber Muhyiddin Ä°bn Arabi Hz.leri Hakikati-ı Muhammediyye, Allah’ın her ÅŸeyden önce ve her ÅŸeyi kendisinden yarattığı bir nûr olması hasebiyle, âlemin yaratılışının kaynağı ve aslıdır. Daha sonra zuhura gelen âlemdeki tüm hakikatler, hakikatlerin kaynağı olan Hakikati Muhammediyye’nin tafsilatıdır. [5]

Hazret-i Mevlânâ Mesnevi’sinde buyurur ki:

“Gel ey gönül! Hakiki bayram, Cenâb-ı Muhammed’e vuslattır. Çünkü cihanın aydınlığı, O mübarek varlığın cemâlinin nurundandır.”

Ä°mam Rabbani Hz.leri Mektubat’ında ÅŸöyle der:

“Hakikati Muhammediyye, ilk zuhurdur ve hakikatler hakikatidir. Åžu manaya ki: Melâike-i izamın hakikatleri olsun, enbîya-ı kirâmın hakikatleri olsun; sair hakikatlerin tümü, onun hakikatinin zilâli (gölgesi) dir. Zira o, bütün hakikatlerin aslıdır.” [6]

Allah’tan baÅŸka hiçbir ÅŸey yokken ilk defa Hakikati-i Muhammediye var olmuÅŸ. Bütün mahlûkat bu hakikat için yaratılmıştır. Âlemin var olma sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir. Gizli bir hazine olan Cenâb-ı Hak, bilinmeyi murat etmiÅŸ ve ilk defa taayyün-i hubbî ÅŸeklinde, yani Hz. Peygamber (sav)’in nuru ve sevgisi olarak tecelli etmiÅŸ, ardından diÄŸer varlıkların hepsini bu nurdan yaratmıştır. Onun âlemlere rahmet oluÅŸunun anlamı da budur. Buna göre evrenin varoluÅŸ sebebi, Allah’ın Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e duyduÄŸu sevgidir. Kutsi Hadiste rivayet edildiÄŸi üzere

“Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım”[7] ifadesiyle de bu husus anlatılır. Resûl-i Ekrem (sav)’in rûhu ve nûru, bütün insanlardan peygamberlerden, hatta meleklerden önce var olduÄŸundan o, insanlığın manevî babası kabul edilmektedir.[8]

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Allah Teâlâ Hz.leri ilk insan ilk peygamber Âdem (as) yarattığında Nuru Muhammediyeyi Adem (as) anlına nakletti. Daha sonra Nuru Muhammediye Adem (as) oÄŸlu Åžit (as) geçti. Åžit (as) dan da Bir temizden bir temize geçerek Peygamber Efendimizin Babasına oradan Amine annemize geçti. Peygamber Efendimiz (sav)  babası Hz. Abdullah, Âmine annemizle evlenmeden önce bir olay yaÅŸanmıştır;

Peygamber Efendimiz (sav)  babası Hz. Abdullah, akranları arasında çok beÄŸenilen yakışıklı bir genç olup yüzünde diÄŸer gençlerde bulunmayan bir güzellik ve parlaklık vardı.

Kura olayının yaÅŸandığı günlerde Peygamber Efendimiz (sav)  babası Kâbe’nin önünden geçerken Varaka b. Nevfel’in kız kardeÅŸi Rukiye karşısına çıkar. Rukiye Peygamber Efendimiz (sav)  babasının anlındaki Nuru Muhammediyeyi görünce etkilenir, kendinden geçer. Hemen orada   “benimle evlenir misin?” diye sorar. Mahcup olup cevap veremeyen Hz. Abdullah’a ikinci defa “ Benimle evlenir misin” diye sorar ve “EÄŸer benimle evlenirsen senin için kurban edilecek 100 deveyi ben sana verebilirim” der. Fakat Hz. Abdullah bu teklifi ret eder. Daha sonra Amine annemizle evlenen Peygamber Efendimiz (sav)  babası kendisine evlenme teklif eden Rukiye ile karşılaşır. Her zaman ilgi ve alaka gösteren evlenmek için can atan Rukiye bu karşılaÅŸmada hiç ilgi ve alaka göstermez. Peygamber Efendimiz (sav)  babası ÅŸaşırır ve eski istekli hali göremeyince nedenini sorar. Rukiye; eskiden anlında bir nur vardı, ben o nura aşıktım. Görüyorum ki o nur sende deÄŸil artık. Der.

Åžeyh-ül Ekber Muhyiddin Ä°bn Arabi Hz.lerine göre zatı rabbine en çok delil olan Hz. Muhammed (sav), mülkün tacı ve insan-ı kâmil unvanının asıl sahibidir. Zira Hz. Muhammed (sav), insan türünün en kâmilidir. Bu yüzden iÅŸ (var oluÅŸ emri) onunla baÅŸlamış, onunla sona ermiÅŸtir. O, rabbine olan delilin ilkidir. [9]

Velâyet ve nübüvvet fikri de bu meseleyle alakalıdır. Buna göre hüküm koyucu olarak nübüvvet ve risâlet Hz. Muhammed (sav) ile son bulmuÅŸtur. Ancak onun âlemlere rahmet oluÅŸundan tevarrüs eden velâyet ise devam etmektedir. O bu bakımdan, Ä°bn Arabî’ye göre velâyet kandili (miÅŸkât) dir. Buna istidatı olanlar, bu miÅŸkattan feyiz almak suretiyle kemâle ererek insan-ı kâmil olur. Yani her bir insan-ı kâmil velâyetini, miÅŸkâtu’l-velâye kabul edilen son peygamber (hatmü’l-enbiyâ) Hz. Muhammed (sav)’den alır. Bu velâyeti alana da hatemü’l evliyâ denir. Hatmü’l-velâye de farklı velîlerde zuhûr edebilen ortak bir manadır. [10]

Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, Mehdi Ali Resulün alnında bulunan nur BaÅŸta bütün peygamberlerde, sahabeyi kiramda, mürÅŸidi kâmillerde bulunan nurdur.

Hz. Cabir (ra) rivayetine göre; Ben Rasulallah (sav) e Allah-u Teâlâ’nın yaratmış olduÄŸu ilk ÅŸeyi sorduÄŸumda:

''Ey Cabir! O, senin peygamberinin nurudur! Allah önce onu yarattı, sonra bütün hayırları onda yarattı, her ÅŸeyi ondan sonra yarattı. Onu yarattığı zaman (manevi) yakınlık makamında huzurunda onu on iki bin sene tuttu.

Sonra onu dört kısma böldü; ArÅŸ'ı ve Kürsı'yi birer kısımdan yarattı, ArÅŸ 'ı taşıyan meleklerle Kürsi'yi bekleyen melekleri bir kısımdan yarattı. Dördüncü kısmı (manevi) yakınlık makamında oniki bin sene tuttu, sonra onu dört kısma ayırdı; bir kısımdan Kalem'i, bir kı­sımdan Levh'i, bir kısımdan da cenneti yarattı.

Sonra dördüncü kısını korku makamında oniki bin sene tuttu, daha sonra onu dört parçaya ayırdı; Bir parçadan melekleri, bir cüzden güneÅŸi, bir cüzden de ayı ve yıldızlan halk etti.

Böylece dördüncü cüzü ümit makamında oniki bin sene ikame etti. Sonra onu da dört cüze ayırdı; bir cüzden aklı, bir cüzden ilim ve hikmeti, bir cüzden de ismet ve tevfikı (günahlardan korunma ve hayırlara muvaffak kılınmayı) yarattı.

Dördüncü cüzü haya makamında oniki bin sene tuttuktan sonra, Allah-u Azze ve Celle ona tecelli buyurunca, o nur ter attı. Böylece ondan yüzyirmidörtbin nur damlası damladı, Allah her bir damladan ya bir nebinin ya da bir rasulün ruhunu yarattı. Sonra peygamberlerin ruhları nefes aldı, Allah onların nefeslerinden kıyamete kadar gelecek velileri, ÅŸehitleri, saidleri ve itaatkarları var etti.

ArÅŸ ile Kürsi benim nurumdandır. (meleklerin efendileri olan) Kerubiy yun benim nurumdandır. ruhaniler ve melekler benim nurumdandır, cennet ve içindeki nimetler benim nurumdandır, yedi kat göklerin melekleri benim nurumdandır, güneÅŸ, ay ve yıldız­lar benim nurumdandır, akıl ve tevfik benim nurumdandır, rasullerin ve nebilerin ervahı benim nurumdandır, ÅŸehitler, saidler ve salihler benim nurumun mahsulündendir. [11]

Hadisin son kısmında gecen kıyamete kadar gelecek veliler, ÅŸehitler gibi Mehdi Ali Resulda bulunacak olan nur, nuru Muhammedîyedir. Bu nübüvvet nuru bütün mürÅŸidi kâmillerde de bulunur. Aynı ÅŸekilde kâfirlerinde alınlarında kendilerinin kâfir oldukları belli eden rumuzlar olur.

AÅŸk Eri Hz. Mevlana bu hususiyeti ÅŸöyle ifade ediyor:

Hilafeti döneminde Hazreti Osman Efendimiz kürsüye çıktı. Sahabeyi kirama vaazu nasihat ediyordu. Vaaz esnasında “Elhamdülillahi Rabbil Âlemin” dedi. Sahabeyi kiram aÄŸlamaya baÅŸladı. “Essalâtü vesselâmu alâ rasulinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmâîn” dedi. Sahabeyi kiram hıçkırıklara boÄŸuldu. Osman-ı Zinnureyn bir kelime dahi etmeden, kürsüden indi.

Mevlana Hazretleri burada sual ediyor “Acaba orada Hazreti Osman ne konuÅŸtu da sahabe ne anladı?” ve devamında sualini cevaplayarak ve ÅŸöyle buyuruyor;

“Hazreti Osman Nuru Muhammediye’yi temsil ettiÄŸi için orada Nuru Muhammediye’si ile bir göründü de sahabelerin tamamı mest-ü hayran oldu.”

Ä°ÅŸte Efendimiz aleyhissalatü vesselamın varisi, temsilcisi olan mürÅŸid-i kâmillerin böylesi hususiyetleri vardır.

Kendisi de mürÅŸid-i kâmil olan Mevlana Hazretlerinin ÅŸu ifadeleri bunu daha iyi izah eder:

Ä°mrûz menem Ahmed nî Ahmed-i pârîne

Ä°mrûz menem anka nî murgak-l bâçîne

Bugün Ahmet benim, ama dünkü Ahmet deÄŸil.

Bugün anka benim, ama yemle beslenen kuÅŸcağız deÄŸil.[12]

“Bu gün Hazreti Muhammed Mustafa’nın (sav) nuru benim, ama Hazreti Muhammed Mustafa'nın (sav) aslı deÄŸilim. Onun ancak varisiyim. Sakın beni ete kemiÄŸe bürünmüÅŸ bir beÅŸer olarak görme, zira ben Allah’ın nuruyla bakan, Onun konuÅŸmasıyla konuÅŸan, Onun tutmasıyla tutan bir Allah eriyim.” diyor

Rabbim şefaatlerine nail kılsın inşallah.

 

 



[1] Zarf içine konulmuÅŸ, bir ÅŸeyle sarılmış.

[2]  Aclunî, KeÅŸfu'l-Hafa, 1/265-266

[3] Kastalanî, el-Mevahibü'l-Ledünniye, Kahire, ts.1/47

[4] Tirmizî, Menâkıb, 1

[5] Ä°bn Arabî, ts.a: I, 118

[6] Rabbânî, 1977: II, 1651

[7] Aclûnî, 2001: II, 148

[8] Ä°bn Arabî, 2007: 241-255; el-Cîlî, 2012: 20-25; Rabbânî, 1977: II, 1652-1653; Demirci, 1997: XV, 180

[9] Ä°bn Arabî, 2007: 255; Ä°bn Arabî, ts: II, 104; Küçük, 155

[10] Konuk, 2011, I, 218-223; DoÄŸrul, 1948; 85-86; Küçük, 162; Uysal, 2001: 274-283

[11] Cüz'ül-mefkud minel-musannef Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)in nurunun yaratılışı babı no:1 sh:51, Åžeyh Doktor isa ibni abdillah ibni Muhammed ibni Mani'el Hımyeri tahkikiyle ilk baskı 1425/2005; Ahmet es Savi El Maliki El Esrarü'r Rabbaniyye ve'l-füyüzatü'r Rahmaniyye ale'ssalavati'd Derdiriyye, sh:29-30

[12] Bugünün Diliyle Mevlânâ, S. 91-92





Okunma Sayýsý : 1359

Soru Tarihi: 11/7/2021

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *