Sayfa Yükleniyor

Bilal Baba Hz.leri

Muhammed Bilal Nadir Hz.leri, Gaziantep Ä°li’nin, Ä°slâhiye Ä°lçesinde o günkü ismiyle Erikli Belen Köyünde, 1895 yılında dünyaya ÅŸeref vermiÅŸlerdir. Bilal Nadir Hz.lerinin babası Abdullah Efendi zengin ve eÅŸraftan bir zât idi. 

Abdullah Efendinin önceki hanımından çocuÄŸu olmadığı için tekrar evlenmiÅŸ, ondan da çocuÄŸu olmamıştır. Abdullah Efendi bunun üzerine, Allah-u Teâlâ’ya, kendisine hayırlı bir evlat vermesi için dualar eder, koyunlar kestirir, fakir fukaraya dağıtırmış. Hayır ve hasenatta bulunurmuÅŸ. Nihayet Hak Teâlâ ilk hanımından bir erkek evlat vermiÅŸtir.

Abdullah Efendi devrin âlimlerine çocuÄŸun ismini koymak için müracaat etmiÅŸ. Zamanın âlimleri, nur yumağı olan bu yavruya, Peygamberimizin ve onun ÅŸerefli müezzini Bilal-i HabeÅŸi Hazretleri’nin ismini vermeyi uygun görmüÅŸtür. Böylece “Muhammed Bilal” ismi verilmiÅŸtir.

Abdullah Efendi, oÄŸlunun iyi bir eÄŸitim görmesini istemiÅŸtir. Bunun içinde kendisi yaylada kalmasına raÄŸmen, kış günlerinde oÄŸlunu atına bindirip, köy imamından Kur-an eÄŸitimi alması için köye götürmüÅŸ ve çocuÄŸunun eÄŸitimi ile yakından ilgilenmiÅŸtir. Nuru cihanı aydınlatacak olan Muhammed Bilal; küçük yaÅŸta Kur’an-ı Kerim’i öÄŸrenmiÅŸ ve on beÅŸ yaşına geldiÄŸinde, babası Abdullah Efendi’yi kaybetmiÅŸtir. 

Artık evin geçimi kendi üzerine kalmıştır. Tüccarlık, çerçicilik, çiftçilik gibi çeÅŸitli mesleklerde çalışarak büyük bir gayretle dünya hayatını kazanırken, öte yandan da içinde oluÅŸan kemalat arzusu sebebi ile derin tefekkürlere dalmakta, bunun için, kendisini Hakk’ a vasıl edecek kâmil bir ÅŸeyh aramaktadır. Gaziantep’e, KahramanmaraÅŸ’a ve daha birçok illerdeki ÅŸeyhlere gider. Kalbini mutmain edici bir ÅŸeyh bulamaz. Nihayet terki dünya etmiÅŸ ve aynı gayeyle yola çıkmış Sivaslı Osman Efendi isminde bir derviÅŸle karşılaşır. Birlikte yola düÅŸerek kendilerini matluba eriÅŸtirecek kâmil bir ÅŸeyh bulmak için Suriye’ye, Åžam’a, Halep’e, BaÄŸdat’a giderler. Fakat oralarda da uygun vasıfta kâmil birini bulamazlar. En son Hulefa-i Kadir-iden Åžeyh Hafız Ali Efendi’ye gider. 

O büyük zât Bilal Nadir-i Hazretlerine:

“Evladım Bilal, senin maneviyatın Veysel Karani Hazretlerine benziyor, maneviyatını ben tartamıyorum” der.

Artık, bundan sonra Muhammed Bilal Nadir-i (ks) Hazretleri sürekli olarak, Antep de bulunan Hz. Peygamber (sav)’in güzide ashabı ve sancaktarı UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin türbesine gider. Vaktinin büyük bir kısmını, UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin yanında zikir, ibadet ve tefekkür ile geçirir, sürekli gözyaşı döker.

UkkaÅŸe (ra) Hazretleri

Cennet ehlinden olmak için Hz. Peygamberden dua isteyen UkkaÅŸe (ra) Hz.leri; Ashabı kiramın büyüklerinden ve bedir ashabındandır.

Fazilet erbabı olup yaradılışı, ahlakı ve huyu çok güzeldi. Medine muhacirlerinden olup, çok meÅŸakkatler çeken sahabelerdendir.

UkkaÅŸe (ra) Hz.leri Peygamber (sav) Efendimizin üç sancaktarından biriydi. Harbe gidilirken atlı birliklerin, okçu birliklerin ve yaya olan birliklerin sancağı ayrı ayrı olurdu. Yaya birliklerinin sancağını UkkaÅŸe (ra) taşırdı.

Hz.UkkaÅŸe (ra) Ä°le Ä°lgili Hz. Peygamberin (sav) Bir Mucizesi

Rasulullah(sav) Efendimizin yanında, Hz. Hamza (ra) ve Hz. Ali (ra) Efendimizin komutasında Bedir savaşına katılmıştır. Bedir savaşı esnasında kılıcı kırılmış. Hz. Peygamber (sav) kırılan kılıcına mukabil ona hurma dalı vermiÅŸtir. Peygamberimizin mucizesiyle hurma dalı keskin bir kılıç olmuÅŸtur. Daha sonra Uhud, Hendek gibi savaÅŸlara da aynı kılıçla katılmış. Hayatı boyunca büyük zorluklarla karşılaÅŸmış ve yılmadan mücadelesine devam etmiÅŸtir. YaÅŸadığı müddetçe de peygamber mucizesi bu kılıç ile savaÅŸlara katılmıştır.

Ebu Hureyre (ra) ve Ä°bni Abbas (ra) , UkkaÅŸe (ra) hakkında, hadisler rivayet etmiÅŸlerdir. UkkaÅŸe (ra) erkeklerin en güzeli ve ahlaklısı olarak tavsif edilmiÅŸtir.

Peygamber (sav) Efendimiz saÄŸlığında iken UkkaÅŸe (ra)’a “Cennet ehliden” olması için dua etmiÅŸtir.

Hz.UkkaÅŸe(ra)’nin Hz. Peygamber(sav)’in Nübüvvet Mührünü  Görmesi ve Öpmesi

İbni Abbas (ra) anlatıyor:

Peygamber (sav) Efendimiz “Nasr suresi” nazil olunca vefatının yaklaÅŸtığını anladı. Rasulullah dünyadaki son günlerinde idi. Hz.Bilal’e bütün ashabının Mescid-i Nebevi’de toplanmasını emreyledi.

Daha sonra iki rekât namaz kıldı ve hutbeye çıkarak ÅŸöyle buyurdu;

─ Bugün benim dünyamın sonu ve ahiretimin ilk günüdür. Allah-ü Teâlâ beni dünya ve ahiret arasında muhayyer bıraktı. Ben de ahireti tercih ettim. Ben sizlere Nebi ve nasihat edici idim. Bu vazifeyi kendiliÄŸimden deÄŸil, Allah’ın emri ile yerine getirdim. Allah tarafından görevlendirilmiÅŸ idim. Åžimdi aranızdan ebediyen ayrılıyorum. 

Bir gün gelecek ki; o gün ana ve baba evladından kaçacak. Boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacak. O gün gelmeden eÄŸer içinizden birine vurdum ise iÅŸte buradayım, gelsin benden hakkını alsın, diyerek üç defa tekrar eder.

Bunun üzerine UkkaÅŸe (ra) Hz.leri ayaÄŸa kalkarak:

─ Anam, babam size feda olsun Ya Rasulullah! Üç seferdir and verip “bende hakkı olan varsa gelsin”, buyurdunuz. Böyle ısrar etmeseydiniz, bir talepte bulunmayacaktım. HâÅŸâ sizden davacı deÄŸilim fakat emrinize istinaden buraya geldim. Tebük Seferinden sonra Hazid Muharebesinde benim devem sizin devenizin yakınında idi. Devemden indim. Size yaklaşıp elinizden öpmek istedim. Sırtımı size döndüÄŸüm de; o zaman tevazuunuzdan öpmemi engellemek için, sırtıma kamçı ile vurmuÅŸtunuz, der. Bunun üzerine Peygamber (sav) Efendimiz:

─ Sende bana vur kırbacı, buyururlar.

O esnada bütün sahabe gözyaÅŸları içerisinde UkkaÅŸe’yi caydırmaya çalışmaktadır. UkkaÅŸe (ra):

─ Ya Rasulullah! Benim üzerimde gömlek yoktu, der.

Peygamber (sav) Efendimiz üzerindeki gömleÄŸini çıkarır. 

UkkaÅŸe (ra) Hz.leri, Peygamber (sav) Efendimizin iki omuz küreÄŸi arasındaki nübüvvet mührünü görür görmez, kendinden geçerek “La ilahe Ä°llallah Muhammedur Rasulullah” deyip gözyaÅŸları arasında mührü öpme ÅŸerefine nail olur.

─ Ya Rasulullah! Maksadım hâÅŸâ sizi kamçılamak deÄŸil nübüvvet mührünüzü öpebilmekti. Bunun için böyle bir yola baÅŸvurdum.

Bunun üzerine Cenabı Peygamber (sav) Efendimiz ashabına dönerek:

─ Ehli cennetten birini ve cennetteki komÅŸumu görmek dilerseniz; bu zâta nazar ediniz ve ziyaret ediniz. O’nun nefesinde ÅŸifa vardır. Çünkü benim nübüvvet mührümü öptü, buyurur.

Bu hadiseden sonra ashab ve Ehli beytin ona karşı hürmet ve sevgisi daha da arttı.

UkkaÅŸe (ra) Hz.leri Peygamber (sav) Efendimiz vefat ettikten sonra Hz.Ebubekir-i döneminde ordu komutanlığı yapmıştı. O vefat ettikten sonra Hz. Ömer (ra) Efendimizin hilafetinde de aynı görevine devam etmiÅŸti.

Ä°slam orduları Hz. Ömer (ra)’in Hilafetinde Hz. Ali (kv)’nin baÅŸkomutanlığında zaferden zafere koÅŸuyor; önüne çıkan bütün küffar ordularını alt ediyorlardı.

Halep’in fethinden sonra Ä°slam ordularına mukavemet edecek batıl güçler darmadağın olmuÅŸtu. Birçok koldan ilerleme saÄŸlanabilir ve büyük bir coÄŸrafya kısa sürede Ä°slam ve iman vuslatına kavuÅŸabilirdi. Ä°ÅŸte bu yüzden Halid bin Velid (ra) Hz.leri fetih ordusunu onar bin kiÅŸilik birliklere ayırtıp birçok koldan ilerlemeyi emretmiÅŸti. Ä°ÅŸte bu onar bin kiÅŸilik Ä°slam fetih ordusu birliklerinin birine UkkaÅŸe (ra) Hz.leri getirilmiÅŸti. Bu birlik ve komutanı Antakya ve Hatay havalisini fethedip; Ä°slam tebligatını yaparak, Kırıkhan ve Ä°slâhiye’yi de aldıktan sonra, türbesinin bulunduÄŸu güzergâh üzerinden MaraÅŸ ve Malatya’ya doÄŸru ilerlemek istiyordu.

Ancak buralara gelene kadar kendinden sayıca ve kuvvetçe üstün olan küffar ile çok çarpışmış, epeyce ÅŸehit vermiÅŸler ve yaralılar da çoÄŸalmış kendisi de yaralanmış idi. Tam o esnada Halife Hz. Ömer’in bir kerameti ile karşılaÅŸtı.

Bu keramet; taa Medine-i Münevvere de mescidin damı üzerinde iken, Hz. Ömer’in ileriye doÄŸru iÅŸaret ederek ve bağırarak; 

“Ya Saria (UkkaÅŸe) El-Cebel El-Cebel (Ya UkkaÅŸe daÄŸa çıkın)” emrini vermesi idi. Hz.UkkaÅŸe bu emri ve iÅŸareti alınca birliÄŸine, çarpışarak daÄŸa çıkmalarını emretti. Öncü olarak kendisi önce tepeye çıktı.

Bu tepede hem ağır yaralı hem de yorgun ve bitkin olan Hz.UkkaÅŸe, arkasından gizlice yaklaÅŸan bir keÅŸiÅŸ tarafından, hançerlenip ÅŸehit olarak Rabbine kavuÅŸmuÅŸtur. Hz. UkkaÅŸe ÅŸehit olduÄŸunda yetmiÅŸ üç yaşında idi Daha sonra diÄŸer Ä°slam orduları yardıma yetiÅŸmiÅŸ ve küffar bozguna uÄŸratılarak zafer kazanılmıştır.

Daha sonra ÅŸehitlerin defin iÅŸlemleri yapıldı. Hz.UkkaÅŸe’nin ashabın içindeki mevkii çok yüksek ve Ehli Beyte yakınlığı olduÄŸundan özellikle ÅŸehit olduÄŸu bu mekâna defnedilmesi kararlaÅŸtırıldı. Hz.Ali (ra) bu ÅŸehadeti ve muharebeyi duyunca emrindeki diÄŸer birliklerle buraya gelerek, Hz. Ömer (ra)’in de mesajı üzerine UkkaÅŸe (ra)’ı bu mekâna ve makama defnettiler;

Sakın, terki edepten ey! Makam-ı evliya’dır bu

Nübüvvet Mührü’nü öpen Eshab-ı Mustafa’dır bu 

Elini göksüne koy da, gir bu dergâha ey mümin 

Muhibbi mürÅŸidi âlem, sipaha evliyadır bu

 

Budur Ukkaşe bin Muhassin, şehidi Hak envarı

Fetih ordusu kumandanı, güruhu evliyadır bu

Ä°mamı Ali emrinde, Ömer’ul Faruk zamanında

Yüzün sür payine Ethem, ÅŸehidi kibriyadır bu.

Ä°lel Cennet-i Ebeda…

Bilal Baba, UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin yanında huzur buluyor, onun maneviyatından istifade etmeye çalışıyordu. Yine, böyle bir gün UkkaÅŸe (ra) Hz.lerinin huzurunda iken, basiret gözü açılan Bilal Nadir Hz.leri, UkkaÅŸe (ra) Hz.lerinin maneviyatı ile tanışmış ve tek gayesi olan Allah’a kulluk makamına ulaÅŸabilmek için nefsi ile çetin bir mücadeleye girmiÅŸtir. 

Allah-u Teâlâ Hazretlerinin dostluk makamına ulaÅŸtırdığı zâtlar Peygamberlerden sonra en büyük sıkıntılara ve imtihanlara tabi tutulurlar. Zira Peygamber (sav) Hazretleri Hadisi Åžeriflerinde;

“Kim beni sevdiÄŸini iddia ediyorsa, fakirliÄŸe razı olsun. Kim Allah-u Teâlâ Hazretlerini sevdiÄŸini iddia ediyorsa belaya razı olsun. Her kim Allah ve Resulünü sevdiÄŸini iddia ediyorsa, hem fakirliÄŸe hem de belaya rıza göstersin”, buyurmuÅŸtur.

Ä°ÅŸte o Allah’ın dostları baÅŸlarına gelen her türlü sıkıntıya sabretmiÅŸler, en büyük saâdetin ancak Allah’a (cc) muhabbette olduÄŸunu bilmiÅŸlerdir. 

Bilal Nadir (ks) Hazretleri de genç yaÅŸtaki kardeÅŸini kaybetmiÅŸtir. KardeÅŸinin vefatı hadisesini, ÅŸöyle anlatır; 

─KardeÅŸim aniden ortadan kayboldu, günlerce aradık bulamadık. ArkadaÅŸlarına sorduk. Onların da haberi yoktu.

KardeÅŸim kayıp olalı beÅŸ altı gün geçmesine raÄŸmen hâla haber alamamış idik. Daha sonra UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin Türbe-i Åžeriflerini ziyarete gittim. Çok üzgündüm. O sırada UkkaÅŸe (ra) Hz.leri bana:

─ Evladım Bilal, fazla üzülme! Besmele-i Åžerife çek ve çık, dedi. 

Ben de:

─ Bismillahirrahmanirrahiym, dedim. O anda Cennetin birinci katında kendimi buldum. Aynı askeriye nizamiyesi gibi, gayet tertipli bir yerdi. Oradaki görevliye, kardeÅŸimi aradığımı söyledim. Bana:

─Bu isimde birisi burada yok, dediler. Oradan ikinci kata çıktık. 

─Ä°kinci katta da bu isimde bir ÅŸahıs yok, dediler. 

Oradan üçüncü kat cennete çıktım. Ä°smini okudular, biraz sonra kardeÅŸim gayet güzel bir surette yanıma geldi. Yalnız, baÅŸ tarafında kan lekesi vardı. Eliyle yüzünü mesh etti. Yüzü pırıl pırıl oldu ve sonra ÅŸöyle devam etti;

─ Üzülme AÄŸabeycim! Benim rahatım burada çok iyi, ben ÅŸehit oldum. Biz o gün arkadaÅŸlarla ava gitmiÅŸtik. Ben bir ara onlardan uzaklaÅŸtım. Onlar da beni av zannedip, ateÅŸ ettiler. Ben de orada ÅŸehit düÅŸtüm. Onların bundan dolayı bir vebali yok, davacı da deÄŸilim, dedi.

Ä°ÅŸaret parmağını ÅŸöyle ileriye doÄŸru uzattı. Flüoresan ışığı gibi bir ışık saçtı. Avlandıkları yerde, cenazesi iki kayanın arasında tertemiz duruyordu. 

Daha sonra oradan ayrıldım. Bu manevi hal üzerimden geçtikten sonra kardeÅŸimin bana tarif ettiÄŸi yerde yatarken cesedini buldum. Cenazesini aldık ve defnettik. (Allah rahmet eylesin).

Tabi bu hadiseyi, kardeÅŸimi vuran kiÅŸiler de duymuÅŸtu. Fakat onların bir suçu olmadığını ve onlardan davacı olmadığımızı söyledik.

Günler günleri kovalıyor ve Bilal Babanın içindeki ilahi aÅŸk gittikçe artıyordu.

UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin manevi feyiz ve bereketi ile yetiÅŸip ondan istifade etmiÅŸ olan Muhammed Bilal (ks) Hazretlerine bir defasında, Gavs-ül Azam Seyyit Abdülkadir-i Geylani (ks) Hazretleri, nasıl yatacağını, nasıl uyuyacağını ve nasıl çalışacağını uzun uzadıya tarif eder. 

Bundan sonra Bilal Baba, yedi yıl tuzsuz arpa ekmeÄŸi yiyip riyazetle, mücahade etmiÅŸtir. Yedi sene riyazetten ve kırk günlük çileden sonra, kendisine manevi fetihler ihsan edilmiÅŸtir. 

Böylece Peygamber Efendimiz(sav)’in Veysel Karani’yi (ra) manevi olarak yetiÅŸtirdiÄŸi gibi, UkkaÅŸe (ra) Hz.’leri de Muhammed Bilal Nadir-i Hz.lerini yetiÅŸtirmiÅŸti. Rüyalarında Peygamberimizi, Cihar-ı yâri Güzin’i büyük velileri görerek onlardan da aldığı feyiz ile kısa zamanda kendisini yetiÅŸtirir ve kâmiller arasına girer. Kendisine de manevi olarak Rasulullah (sav) tarafından (Nadir) ismi verilmiÅŸtir. Böylesi zâtların ender yetiÅŸmesinden dolayı bu isme layık görülmüÅŸtür.

Zira Hz. Peygamber (sav) Hazretleri, hadisi şeriflerinde bizleri bu konuda şu şekilde aydınlatmaktadır;

“Benim ashabımın her biri gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız, kurtuluÅŸa erersiniz”

Artık, Muhammed Bilal Nadir-i (ks) Hazretleri denizlerin kendisine aktığı bir umman olur.

Muhammed Bilal Nadir-i (ks) Hz.leri, manevi görev alışını ÅŸu ÅŸekilde anlatmaktadır;

“Bir gün rüyamda; Bütün peygamberlerin, sahabelerin, evliyaların ve pek çok mübarek insanın hazır bulunduÄŸu bir yerde iken, bana imamlık yapmamı söylediler. 

Ben de: 

─ Bu zâtların hepsi, kabir ehlidir. Ben onlara namaz kıldırmaya hayâ ederim. En iyisi onlara dua edeyim, dedim. Tam o sırada, Peygamber (sav) Hazretleri, elinde bir taç ve bir cübbe ile geldi. Cübbeyi ve tacı giydirdi ve bana namaz kıldırmamı emretti. Namazı kıldırdıktan sonra, iki cihan serveri Fahri Kâinat Efendimiz (sav), ÅŸöyle buyurdu:

─ Evladım Bilal, senin maneviyatın nadirattandır. Bundan sonra senin ismin “Nadir-i” buyurdular. Ümmetime Hakkı anlat ve sabrı tavsiye et, iyiliÄŸi emret, kötülükten men et, ümmetimi irÅŸat ile vazifelisin, buyurduktan sonra;

Seyyid Abdulkadir Geylani, Muhammed Bahaeddin NakÅŸibendî ve Seyyid Ahmed-i Rufai Hz.lerinden ders vermeye yetkili kıldılar.

Bu hadiseden sonra, UkkaÅŸe (ra) Hazretlerinin türbe-i ÅŸeriflerine gittim. Daha önceleri mübareÄŸi ziyarete gittiÄŸimde, kendisi yanı üzerine yatar bir vaziyette iken görüÅŸürdük. Bu görev verildikten sonra yanına gittiÄŸimde toparlanarak bana;

“HoÅŸgeldin MürÅŸitlerin Kâmil-i” dedi”.

Antepli Bilal Nadir Hz.leri bir sohbetlerinde ÅŸöyle anlatmıştır:

“KardeÅŸlerim! Size “Üstadınız Üstadı kimdir” diye sorarlarsa Veysel Karani Hz.leri dersiniz. Biz üveysiyiz. Bizi her yönü ile irÅŸad eden Veysel Karani Hz.leridir. Manevi feyzinden istifade ettiÄŸimiz zât ise Hz. UkkaÅŸe (ra) dır” buyurmuÅŸlardır.

Bilal Nadir (ks) Hazretleri, yaÅŸadığı müddet Hakkın hâkimiyeti için çalışmış, insanların ıslahı için gayret göstermiÅŸ. Pek çok sarhoÅŸun hidayetine vesile olmuÅŸtur. Birçok ruh hastalarının ve devasız hastalıklara müptela olmuÅŸ zavallıların, ÅŸifa bulmasına vesile olmuÅŸtur. Kırık kalplerin, yıkık gönüllerin mimarı olmuÅŸ bir gönül sultanı idi.

Hayatı bütünüyle Hak mücadelesi ile geçen Bilal Nadir (ks) Hazretleri, sadece tasavvuf yolunda mücadele vermemiÅŸ; aynı zamanda memleketimizin düÅŸman istilasına uÄŸradığı o dönemlerde 1.Dünya Harbine de iÅŸtirak etmiÅŸtir. Etrafında oluÅŸturduÄŸu yirmi kiÅŸilik bir grup ile Fransızları günlerce oyalayarak düÅŸmana büyük zayiatlar verdirmiÅŸtir. Tarihin cilvesine bakın ki, memleketi için canını ortaya koyan büyük bir mücahit, bir zaman gelmiÅŸ, ‘vatanı bölme suçundan mahkeme’ de yargılanmıştır. Otuz altı defa tevkif, elli dört defa nezarete alınmış ve yüzden fazla da ifade vermiÅŸtir. Daha sonra da, on sene Giresun'a ve iki sene de Ä°stanbul' a sürgüne gönderilmiÅŸtir. Giresun’da 1936 ve 1946 seneleri arasında, Ä°stanbul’da ise 1954 ve 1956 yılları arasında sürgünde kalmıştır. Her hapis yatmasında, her sürgüne gitmesinde, biraz daha tanınmıştır.

Bir gün Giresun’a sürgüne gönderilirken yolda hanımı Bilal Babaya:

─ Hep bu başımıza gelenler, senin bu müritlerinin yüzünden, der.

Bilal Baba da:

─ Evet, hanım, artık bundan sonra bu iÅŸleri bırakacağım, diye cevap verir.

Bunun üzerine hanımı:

─ Ciddi mi söylüyorsun? Diye sorar.

Bilal Baba da:

─ Evet, der. 

Hanımı;

─ Aman Efendi! Bir eve acı, ekÅŸi, tatlı, tuzlu, hepsi lazım. Ä°yi müritlerin tatlı gibidir. DiÄŸerleri de; tuzlu, acı ve ekÅŸi gibidir. Bunlar olmadan nasıl ev hayatı devam etmezse, ihvanlar olmadan biz yapamayız, der.

Bilal Nadir (ks) Hazretleri de:

─ Hanım, ben de seni imtihan için böyle söyledim, cevabını verir.