Sayfa Yükleniyor

Vefatı

Åžerefli ömrü, maddi ve manevi sıkıntılar içinde geçen Abdullah Baba Hazretlerini, fisebilillah fedakârca çalışmaları, riyazetler, atılan iftiralar, ümmetin içinde bulunduÄŸu durum ve müridlerinin sıkıntıları iyice yıpratmıştı. Son demlerini daimi bir tefekkürle geçirmekte idi.

Üstadımız Abdullah Gürbüz (ks) Hazretleri 25 Åžubat 2004 yılında, küçük oÄŸlu Naci Efendi’yi yanına çağırarak;

“Evladım, ben aranızda misafirim. Ä°nÅŸaallah, dosta kavuÅŸmamızın vakti yaklaÅŸtı. Ä°hvanlarımız helalleÅŸmek için gelsinler, onlarla helalleÅŸelim”, diye buyururlar. 

Bu haber duyulduktan sonra, pervanelerin ışık etrafında toplandıkları gibi, Efendi Hazretlerinin bütün derviÅŸleri, sevenleri, evine akın etmeye baÅŸladılar. Binlerce insan, Avrupa’nın çeÅŸitli ülkelerinden, birçok ÅŸehirlerden, akın akın NevÅŸehir’e geldiler.

Gece geç vakitlere kadar tevhidler, hatm-i ÅŸerifler ve hatmeler yaparak, Allah-u Teâlâ Hazretleri’ne, üstadımızı bize bağışlaması için günlerce gözyaşı döktüler. Åžubat’ın 29.günü Efendi Hazretleri; 

“Evladım, benim ile Rabbim arasına perde geriyorsunuz. Ben maÅŸuÄŸuma kavuÅŸmak istiyorum, siz bana mani oluyorsunuz. Allah-u Teâlâ’dan benim için muradımın hasıl olmasını isteyiniz”, buyurdular.

Muharrem ayının onuncu (AÅŸure) günü, yani 1 Mart sabahı saat 6.30’da Efendi Hazretleri bu fakiri yanına çağırdı.

“Evladım, ben vefat ettikten sonra cenazemi derviÅŸler yıkasın. Namazımı da Kale Camiinde kılın”, buyurdular.

Bu konuşmamızın ardından Efendi Hazretlerine;

─Efendim, kardeÅŸlerimizin sormak istedikleri sorular var. Müsaade buyurursanız, bunları sormak isterim, dedim.

─Tabii evladım sor, dedi. 

Ä°lk olarak ÅŸu soruyu sordum.

─Efendim, bizim durumumuz ne olacak?

Efendi Hazretleri cevaben; 

─ Biz vefat ettikten sonra, herkes tayin edilen zakirlerine biat edecekler. Derslerine de aynen devam edecekler, buyurdular.

─Ä°kinci sorum da, himmetinizden, feyzinizden ziyadesi ile faydalandık, bundan sonra da devam edecek mi Efendim? dedim.

Efendi Hazretleri; 

─Evladım, kâmil bir mürÅŸidin vefatı ile himmet kesilmez. Allah’ın (cc) izni ile kınından çekilmiÅŸ kılıç misali, derviÅŸlerimizin her türlü sıkıntılarında imdadına yetiÅŸiriz, buyurdular.

Abdullah Baba’nın maneviyatı, O’na tabi olanlarla beraberdir. Zira Allah Resulü ashabına ruhani bir hayat yaÅŸatmış, ruhani hayat kal ile anlatımı mümkün olmadığı için, gönülden gönüle, kalpten kalbe aktarıla gelmiÅŸtir. 

Peygamber (sav) Efendimiz; 

“Allah-u Teâlâ Hz.leri benim darımı ne ile doldurdu ise ben de aynıyla Ebubekir-i’in sadrına Ä°lka ettim”(Mevsua etrafil hadis) hadisinde anlatıldığı gibi hallerin ve duyguların eÄŸitimi in’ikas yoluyla, beraber ve bir arada bulunmak sureti ile olur. O’nun bu ruhani ve ahlaki sıfatlarının manevi in’ikas yoluyla devam etmesi sebebi ile Allah-ü Teâlâ Hz.leri; 

“Biliniz ki Allah’ın Resulü aranızdadır.”(Hucurat/ 7) 

“Sen (habibim), onların arasında bulunduÄŸun sürece, Allah onlara azap etmez”(Enfal /93),buyurmaktadır.

Bu ayetlerde anlatılan Allah Resulü’nün asr-ı saadetten sonra ümmetle beraberliÄŸi ve aramızda bulunuÅŸu manevi ve ruhanidir. Kur’an tarihi bir kitap deÄŸil ve hükmü baki ise Allah Resulü ruhu ahlaki ve mesajı ile diri ve aramızdadır.

Hz. Peygamber (sav) beÅŸer olarak doÄŸmuÅŸtur ama peygamber ve rehber olarak yaÅŸamaktadır. Peygamber (sav) Efendimiz bir hadisi ÅŸeriflerinde; “Allah’ın Peygamberi diridir ve Hak canibinden rızıklandırılır”(Ä°bni Mace)buyurulur. Peygamber (sav) Efendimiz’in varisleri de; O’nun varisi olmaları sebebi ile diridir, manevi varlıkları kendilerine intisab edenlerle beraberdir. Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin (bizim vefatımızla kınından çekilmiÅŸ kılıç gibiyiz) dediÄŸi de budur.

Üçüncü sorum; 

─ Efendim! Ä°sa (as) ve Mehdi Resule ulaşıp, O’na asker olacak mıyız?dedim.

Efendi Hazretleri; 

─Ä°nÅŸaallah, Ä°sa (as) ve Mehdi Resule ulaÅŸacaksınız,buyurdular.

─Efendim bize tavsiyeniz var mı? diye sordum;

Efendi Hazretleri;

─Kur’an ve Sünnet’e baÄŸlı kalın. Allah’ı sevin, Resulünü sevin, bir de Allah’ı sevenleri sevin, evladım!buyurdular.

Son olarak, 

─Efendim, biz sizden razıyız, acaba siz de bizden razı mısınız? deyince;

─Elhamdülillah, hepinizden razı oldum, buyurdular.

Soru ve cevaplı karşılıklı konuşmamız bittikten sonra;

─ Evladım, evin damına çıkın! Halaka olup tevhid-i ÅŸerif okuyun, arkasından da dua yapın! buyurdular.

Üstadımızın söylemiÅŸ olduÄŸu bu söze, o an için bir anlam verememiÅŸ idik ama onun emri başımızın tacıdır. BuyurduÄŸu üzere dama çıkıp tevhid okuduk, arkasından dua yaptık.

Buradaki hikmet; gök ehline buradaki hali durumu bildirmek içindir. Zira Ebu Hureyre (ra) Hz.leri; “Dünya Ehli nasıl yıldızları görüyorsa, gök ehli de (Melekler)Allah’ın zikredildiÄŸi haneleri birer yıldız gibi görürler”buyurmuÅŸtur. 

Üstadımızın söylemiÅŸ olduÄŸu bu vazifeyi yerine getirdikten sonra yanına tekrar geldiÄŸimizde, Efendi Hazretleri;

─Beni kabrime götürün, buyurdular. 

Biz de emrini yerine getirdik ve kabrine gittik. Mübarek, bir müddet kabrinin başında nazar etti. Daha sonra tevhid okuduk. Sonra teneÅŸire doÄŸru yaklaÅŸtı ve bir müddet de teneÅŸire nazar etti. Ardından orada da tevhit okuduk. Daha sonra kendisini tabutun içine koymamızı buyurdular. Tabutuna koyduk ve kapağını kapattık. Efendi Hazretleri içinde olduÄŸu halde, o ÅŸekilde tevhid okuduk ve ardından Efendi Hazretleri’ni tabuttan çıkardık. Bunu üç kere farklı zamanlarda tekrar ettik. Orada bulunan kalabalık topluluk ile helalleÅŸtikten sonra;

─Elhamdülillah! Bu vazifeyi de yerine getirdik, artık beni eve götürebilirsiniz , buyurdular. 

Bunun üzerine Üstadımızı evine götürüp, yatağına yatırdık.

Bu yaÅŸananları ilk anda anlayamadık, fakat Pirimiz Mevlana Hazretleri’nin vefatı aklımıza gelince hikmetini anlayabildik. 

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks) Aziz Hazretleri de vefat etmeden önce ağır bir ÅŸekilde hastalanmış ve kırk gün kadar bu hal üzere devam etmiÅŸtir. Etrafında birçok hekimler tedavisi için ne kadar uÄŸraÅŸsalar da müspet bir netice alamamışlardır.

Bu hastalık hali üzerinde iken yakınında olan derviÅŸlerine;

“Beni, defin olacağım yere götürün” diyerek, kendi kabrine nazar etmiÅŸ, arkasından teneÅŸire yatmış bir müddet nazar etmiÅŸ ve daha sonra cenazesini taşıyacak olan tabutun içerisine girerek bir müddet orada kaldıktan sonra yanında bulunan cemaat ile helallaşıp tekrar yatağına götürülerek Mevlasına kavuÅŸacağı zamanı beklemeye koyulmuÅŸtur. 

Vefatının yaklaÅŸtığı sıralarda, Selçuklu sarayından temsilciler, hekimler (Ekmeluddin Bey hekim) gönderilerek Mevlana Hz.lerine geçmiÅŸ olsun dileklerini iletiyorlardı. Ziyaretine, hocası Sadreddin Konevi ve ÅŸehrin ileri gelen âlimleri geldiler:

─Allah-u Teâlâ (cc), acil ÅŸifalar versin. Ä°nÅŸallah, en kısa zamanda sıhhat bulursunuz! Zira siz, âlemin ruhusunuz, âlem sizinle hayat bulur!dediler.

Mevlana Hazretleri de onlara;

─Allah’ı severim diyenden de, sevdim diyenden de usandım. Ben dostuma gidiyorum. Sizler niyaz ederek benim yolumu kesiyorsunuz. Üzülmeyin ben vefat edince düÄŸün dernek kurun. Bundan sonra, vefat ettiÄŸim günde ÅžEB-Ä° ARUZ yapın, buyurmuÅŸlardır.

Pirimiz Mevlana Hazretleri, nasıl ki o dönemde ümmetin önünde giden ve onlara ışık tutan bir zât ise; ahir zamanda Ümmet-i Muhammed’e yol gösteren, feyzi ile nurlandıran, kararmış gönülleri aydınlatan Üstadımız Abdullah Gürbüz (ks) Hazretleri de aynı neÅŸe ve saadet ile o çok sevdiÄŸi ve sevildiÄŸi, uÄŸruna herÅŸeyini feda ettiÄŸi Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine kavuÅŸmanın vaktini beklemekte idi. 

Abdullah Efendi Hazretleri hastalığı ilerlemiÅŸti, günlerce hiçbir ÅŸey yiyip içmeden sadece Rabbini zikrediyordu. Birgün aÄŸzının kuruluÄŸu gitsin diyerek, bal ÅŸerbeti yapıp getirdiler. 

Efendi Hazretleri; 

Benim ÅŸerbetim La Ä°lahe Ä°llallah Muhammed-er Rasulullah’dır, diyerek, ÅŸerbeti içmemiÅŸtir. 

Abdullah Baba Hazretleri ölüm döÅŸeÄŸinde idi. Seneler evvel, NevÅŸehir Ä°linde, ÅŸu fani dünyayı ÅŸereflendirirken, aldığı ilk nefesle beraber, yıllarca ümmetin kurtuluÅŸu için ÅŸehir ÅŸehir dolaşıp onları irÅŸat edip; o kutlu görevi yerine getirdiÄŸi feyiz ile aÅŸkla, imanla geçen sayılı nefesleri bitmek üzere idi. Emaneti sevdiÄŸi ve sevildiÄŸi Rabbine teslim etmek üzere iken bile, sürekli zikir ile meÅŸgul oluyordu. 

Nihayet, dilinde ki tespih artık kesilmek üzere idi ve “Hak, Hak, Hak” esmasını zikrediyordu. Orada bulunanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar, kendilerine hâkim olamayarak aÄŸlamaya baÅŸladılar. 14 Mart Pazar (Hicri Muharrem 23) günü, öÄŸlen saat 12.10 da mana güneÅŸi Abdullah Efendi Hazretleri kutsal âleme gurup etti. 

Maneviyat GüneÅŸi Abdullah Baba Hazretleri, yetmiÅŸbir yıl önce ÅŸereflendirdiÄŸi NevÅŸehir de, ÅŸu fani dünyaya gözlerini kapadı. 

Üstadım Abdullah Baba Hz.leri vefat edince mübarek vücutları yemyeÅŸil oldu. Çünkü Hz. Hasan Efendimizin soyundan (Seyyid) gelenlerin vefatları hep bu ÅŸekilde olmuÅŸtur. Burada konuya açıklık getirmesi için Peygamberimiz (sav) Efendimiz ile ilgili bir hadiseyi nakletmek istiyorum:

Bir gün Peygamber (sav) Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin Efendilerimizi yanına alarak pazara giderler. Hz. Hüseyin Efendimiz kırmızı bir elbiselik beÄŸenir, Hz. Hasan Efendimiz de yeÅŸil bir elbiselik beÄŸenir. Rasulullah (sav) Efendimiz, torunlarına o elbiseleri alır ve tekrar eve dönerler. On sekiz bin âlemin Efendisinin kucağında hiçbir ÅŸeyden habersiz bu iki sabi yavru neÅŸe ile otururlarken Peygamber (sav) Efendimiz Cebrail (as)’ın aÄŸladığını görür. Onun bu hüzünlü halini gören Rasulullah Efendimiz sorar;

“Ey Cebrail KardeÅŸim seni bu ÅŸekilde üzüntüye sevk eden nedir?”

Cebrail(as);

“Ey Allah’ın Resulü! Sanki torunların baÅŸlarına gelecek akıbeti bilirmiÅŸ gibi elbise beÄŸendiler” deyince; Efendimiz (sav) hikmetini sorar. Cebrail(as); Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da başının kesilip kanlar içinde ÅŸehit edileceÄŸini ve Hz. Hasan Efendimizin de zehirlenerek vücudunun yemyeÅŸil bir hal alıp ve ÅŸehit olacağını söyler. Peygamber (sav) Efendimiz, bu hali görünce aÄŸlamaya baÅŸlar.

O anda Allah-ü Tela Hz.leri Cebrail (as)’a:

“Habibim ArÅŸ’a baksın” buyurur.

Bunun üzerine Peygamber (as) Efendimiz başını kaldırdığın da, ArÅŸ-ı Ala’da bir tarafta kırmızı yakuttan bir köÅŸk, diÄŸer tarafta da yeÅŸil yakuttan bir köÅŸk görünce hüznün yerini sevinç alır ve “Torunum Hasan ve Hüseyin Cennetin Efendileridir” buyurmuÅŸlardır.

Ä°ÅŸte Hz. Hasan Efendimizin soyundan gelen zâtlarda bu ÅŸekilde doÄŸumlarında ve vefatlarında vücut rengi yeÅŸil olur. Abdullah Baba Hz.lerinin anne tarafından gelen soyu Hz. Hasan Efendimize dayanır. Bu sebeple Üstadımız da vefat ettiÄŸinde, teninin yeÅŸil renk aldığı orada bulunan herkes tarafından aÅŸikâre olarak görülmüÅŸtür.

15 Mart 2004 Pazartesi günü, binlerce insan gerek yurtdışından, gerekse yurtiçinden NevÅŸehir’e akın ettiler. Büyük küçük binlerce insan, gözyaÅŸları içerisinde, mana güneÅŸinin o nurlu ve bakanları etkileyen, mübarek naaşını görmek için bir birleri ile yarıştılar. 

Mübarek naaÅŸları bazen sarı, bazen de yeÅŸil renk alarak tebessüm ediyordu. Öte yandan vasiyet ettiÄŸi Kale Caminin yanına defin edilmesine karşı geliniyordu. Oysa manen oraya gömüleceÄŸi, daha önceden müÅŸahede edilmiÅŸti. Fakat vatanını ve milletini bu kadar çok sevip, insanlığın aydınlığı, zamanımızın Mevlana’sının bu isteÄŸi yerine getirilmemiÅŸti. Zaten, böyle deÄŸerli ÅŸahsiyetlerin hiçbir zaman kıymetleri bilinmemiÅŸtir. Ancak, Allah (cc) vaadinden dönmez. Üstadımızın vasiyeti muhakkak gerçekleÅŸecektir. 

Abdullah Baba Hazretleri insanlığa hizmet eden, fakirler ile oturup kalkan, Hakk’ı ve sabrı tavsiye eden bir evliya olduÄŸu için binlerce insan gözyaşı döküyordu. 

Gül rengindeki tabutu evden çıktığı vakit, vasiyet ettiÄŸi gibi; yüksekçe bir yerde dua yapıldı. Binlerce sevenlerinin omuzlarında sabah saat onbirde tevhid okunarak, izdihamdan dolayı saatler süren bir yolculukla NevÅŸehir’in tarihi camii KurÅŸunlu Camii’ne gelindi. ÖÄŸle namazına müteakip cenaze namazı kılındıktan sonra, tekrar tevhid okuyarak mübarek naşı omuzlar üstünde izdihamdan dolayı uzun süren bir yolculuktan sonra NevÅŸehir’in Kaldırım mezarlığına defnedildi. Cenazesine Peygamber (sav) Efendimiz, Hızır (as), Rical-i Gayb Erenleri teÅŸrif ettiler. Manen bildirildiÄŸine göre de cenaze namazını zamanın imamı kıldırdı. Defin iÅŸleri bittikten sonra, vakit ikindiyi geçmiÅŸti. 

Abdullah Baba Hazretlerinin maddi varlığı gözler önünden çekilmiÅŸ fakat manevi varlığı gönüllerde idi ve gönüllerde kalacaktı.

Abdullah Baba Hz.leri vefat ettikten sonra rüyada görüldü. 

─Efendim gülerek vefat ettiniz, bunun manası nedir? diye soruldu.

Abdullah Baba Hz.leri cevaben:

─Evladım saÄŸlığımda iken Peygamber (sav) Efendimiz ile manen görüÅŸtüm “Gül gibi ol, Gül gibi kok, Gül gibi gül, Gül gibi gel”buyurdular. Bizde Elhamdülillah öylece yaÅŸadık, öylece döndük.

─Peki, Efendim tabutunuzun rengi niçin gül renginde idi?

Abdullah Baba Hz.leri:

─Evladım, Peygamberimizin gül gibi ol, demesinin emri mucibince hareket ettik. 

Gül

Rasulullah (sav) Efendimizin remzidir. Yani sembolüdür. Rasulullah (sav) Efendimizi ifade eder. Gül çiçeklerin en güzeli ve en güzel kokulu olanı olması gibi sebeplerden dolayı, diÄŸer çiçeklerden seçilmiÅŸ ve ayrılmıştır. Peygamberimiz de (sav) insanların en üstünü ve en güzel ahlaklı olması sebebiyle diÄŸer insanlardan ayrılmıştır. Bu özellikler sebebiyle gül Hz. Peygamber’e atfedilmiÅŸtir.

Gül kokusunu satanlar, gül kokusunun meclislerini bulur. Hakiki gül kokusu Ä°slam’da vardır. Gülün merkezi Mekke ve Medinedir. Ama onların da gül kokusunu verdiÄŸi kiÅŸiler vardır. Hakiki gül kokusunu onlar duyar ve satarlar. 

Bunlar Peygamberler ve Onun varisleri MürÅŸid-i Kamillerdir. Gül meclisleri zikir halakalarıdır. Cennet bahçesi onlarda bulunur. Cennet bahçesinin en güzel kokusu güldür. Gül kokusu duymak, güle âşık olmak, onun bulunduÄŸu yere gitmek, onun yaÅŸadığı gibi yaÅŸamak lazımdır. 

Abdullah Baba Hz.lerinin de tabutu gül rengidir, çünkü o hayatı boyunca gül gibi olan Hz. Peygamberin varisi olmuÅŸ onun gibi kokmuÅŸ, onun gibi olmuÅŸ, gül rengi olan bir tabutla sevdiÄŸine kavuÅŸmuÅŸtur. Seven sevdiÄŸine benzer, onun sevdiÄŸi ÅŸeylerden hoÅŸlanır. Bu da Abdullah Babanın hakiki bir âşık olduÄŸunu, ifade eder. Rasulullah (sav) Efendimize âşık bir varisi nebi olduÄŸunu anlatır.

Abdullah Baba Hazretleri, aşıkların sultanı, gariplerin yoldaşı olarak her evde, her mecliste, herkesin gönlünde yaşıyordu. Üstadım gözlerden gizlenmiÅŸ gönüllere yerleÅŸmiÅŸti. (Allah ÅŸefaatlerine nail etsin