Sayfa Yükleniyor

Çorum' a Yolculuk

Abdullah Baba (ks) Hazretleri, 1969 yılına kadar Bilal Baba’nın manevi feyzinden istifade etmiÅŸ ve bu zaman zarfında üstadının övgüsüne mazhar olup himmet ve gayretleri ile Allah’a giden yolda oldukça mesafe kat etmiÅŸtir.

Ancak 1969 yılında Bilal Baba’nın vefat etmesi ile Vuslatı henüz tamam olmayan ve içindeki kemalât ateÅŸi gün geçtikçe daha da artan Abdullah Baba (ks) Hz.leri istihare yapar ve rüyasında; Hızır (as), Ä°lyas (as) ve Zekeriya (as) tarafından kendisinin, Çorumlu Hacı Mustafa Anaç Hz.lerine intisap etmesi gerektiÄŸi, manen dosyasının orada olduÄŸu söylenir. Bu görmüÅŸ olduÄŸu rüyadan sonra, kendisini Hakk’ a vasıl edecek olan Çorumlu Hacı Mustafa Baba (ks) Hz.lerine gidiÅŸini ve yaÅŸadığı durumları üstadımız bize ÅŸöyle anlattılar.

Cennet mekân Bilal Baba vefat ettikten sonra, maneviyatın iÅŸareti ile dosyamızın Çorum’da olduÄŸunu ve Çorum’a gitmem gerektiÄŸini öÄŸrendim. Fakat o sıralar maddi yönden oldukça sıkıntılı bir dönem içerisinde idik.Çorum’a gidecek yol param dahi yoktu. Bu yüzden maddi durumum iyi iken aldığım Sahih-i Buhar-i isimli oniki ciltlik kitaplarımı satıp yol parası yapmayı düÅŸündüm. Ve o dönemde devamlı içki içen, mahalle arkadaşıma: 

─Ben de Sahih-i Buhar-i kitapları var. Bunları satmam gerekiyor, alır mısın? diye sordum. O da bana, alabileceÄŸini söyledi.

Arkadaşımın, annesi: 

─ OÄŸlum bak ne güzel! Ramazan ayı girdiÄŸinden beri içki içmiyorsun. Abdullah Efendi bir mübarek zâtı ziyarete gidiyor. Sen de Abdullah Efendi ile yolculuk yapsan. Hem Abdullah Efendi’nin kalacak yeri ya olur, ya olmaz. Çorum’a gitmeden önce, Ankara’da dayının oÄŸluna uÄŸrarsınız. Oradan Çorum’a gidersiniz, demiÅŸ. Annesinin söylediklerine ikna olmuÅŸ. Beraberce yola çıktık.

Önce Ankara’ya gittik. Orada bir gün kaldık, ertesi gün Çorum’a geçtik. Ramazan ayı içerisinde olduÄŸumuz için akÅŸam iftar vakti bir lokantaya girdik, oruçlarımızı açtık. Yemekten hemen sonra, beraberce Çorumlu Hacı Mustafa Efendi’nin evine vardık. Mübarek zât, misafirlerini buyur etti ve sohbet etmeye baÅŸladı. Sohbet bittikten sonra, bize de ikramda bulundu, halimizi hatırımızı sordu. 

Ben de, geliÅŸ sebebimizin kendisinden ders almak olduÄŸunu, istihare yaptığımı, manen dosyamın Çorum’a geldiÄŸini anlattım.

Mübarek de bize:

─Evladım Abdullah Efendi, sen bir daha istihare yap, deyince.

Ben de kendisine:

─Efendim, siz bana daha önce Rufai dersi vermiÅŸtiniz. Ä°kinci bir istihareye gerek yok” dedim. 

Hacı Mustafa Efendi yine:

─Ah evladım, bu nefis, Firavundan daha kötü, devamlı ÅŸek ÅŸüphe verir, onun için istihare yap.

Bende:

─Peki, Efendim, dedim.

Üstadımız Hacı Mustafa Efendi, bize teravih namazını kılacağımız camiyi tarif ettikten sonra;

─Evladım, sahura buraya gelin, beraber sahur edelim, dedi.

Daha sonra teravih namazını kılmak için oradan ayrıldık. Namazdan sonra kalacağımız otele gittik ve yattık..

O gece rüyamda;

─Büyük bir ateÅŸ yakılmış, içine insanları atıyorlardı. Etrafta da uzun boylu, yeÅŸil elbiseli, zırhlı, ellerinde kılıçları olan asker toplulukları vardı. O sırada askerlerden bir tanesi geldi ve bana kılıç salladı. Fakat kılıç bana deÄŸmeden gitti, kendisini vurdu. Bunun üzerine o asker telaÅŸlandı:

─Aman Ya Rabbi burada bir zât var, dedi. Hemen koÅŸup komutanlarını çağırdı. Komutanları, başındaki miÄŸferin üzerine yeÅŸil sarık sarmış heybetli bir zât idi. Yanıma yaklaÅŸtı, miÄŸferinin ucunu yukarıya doÄŸru kaldırdı. Alnında yeÅŸil yazı ile Mehdi Resul yazan mührünü gördüm. Ben onun mührüne bakarken o da yanındaki askerlerine dönerek:

─Siz Abdullah Efendi’ye nasıl kılıç sallarsınız! Bu zât manen vazifelidir. Kim bu zâta dokunmaya kalkarsa, zararı kendisi görür, sıkıntıya düÅŸer. Onun sırtında “Lam Elif” harfi vardır.

Arkasından üzerimdeki gömleÄŸi çıkartıp, sırtımı açtı ve baktı. Bu ÅŸekilde rüyam bitti.

Tam o anda otel odasının kapısı çalındı, uyandım. Ä°çeri gelen Hızır (as) idi. Bana;

─Abdullah Efendi yüz defa “Ya Vehhab” diyeceksin, dedi. Ben de:

─Üstadım Hacı Mustafa Efendi derse çekerim, gerçi Allah’ın (cc) ismi ama üstadımın izni ve telkini olmadan hiç bir ÅŸey söylemem, dedim. Kapıyı kapattı, bir müddet sonra tekrar girdi. Yine aynı ÅŸeyi söyledi. 

Bu hadise üç kere oldu. Bu olaylar cereyan ederken saat üçü çeyrek geçmiÅŸti. Arkadaşım ile birlikte sahur yemeÄŸi için Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin evine gittik. Beraber sahur yemeÄŸi yedikten sonra;

─Evladım istihare yaptın mı? 

Ben de kendisine, görmüÅŸ olduÄŸum rüyayı ve otel odasına gelen kiÅŸinin bana “Ya Vehhab (cc)” ismini okumamı söylediÄŸini ve ona kabul edemeyeceÄŸimin sebeplerini olduÄŸu gibi anlatınca, Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri:

─MaÅŸallah evladım! Rahmetli Bilal Baba sana çok nazar etmiÅŸ, seni çok iyi yetiÅŸtirmiÅŸ, halifelik makamına kadar çıkartmış. Evladım sen çok fukarayı sabiriynsin. Vehhab (cc) ismi, çok verici, çok geniÅŸletici anlamındadır. Günde yüz defa deÄŸil de, her farz namazlardan sonra on dört defa söyle.

─Peki, Efendim, dedim.

Arkasından bana ÅŸöyle dedi: 

─Evladım Abdullah, kapıyı açıp sana telkinde bulunan kimdi biliyor musun?

Ben de;

─ Hızır (as)’dır Efendim, dedim.

Hacı Mustafa Efendi Hz.leri:

─ Nereden biliyorsun?

─ Efendim, kendisini sık sık görüyorum.

Üstadım da bize:

─ Evladım, insanlar Hızır (as)’ı göreyim, ondan ders alayım diye yanar. Sende hiçbir deÄŸiÅŸiklik yok, dedi. 

Cevaben kendisine:

─ Efendim, Hızır (as) da bir insan, Nebi deÄŸil ki. Hz. Peygamber(sav)’e âşık olduÄŸu için Allah (cc) Teâlâ’ya; O’nun ümmeti olmak için dua etti. Allah (cc) , O’na deccaliyet zamanına kadar müsaade etti. Deccal öldükten sonra, O da ölecek. Peygamberimizin bir ümmetidir. Ama bana siz lazımsınız, çünkü siz Peygamber varisisiniz. 

Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, bu cevaba tebessüm ile karşılık verdi ve arkasından ÅŸöyle devam etti:

─ Evladım sen çok fakru zaruret içerisindesin. Ä°nÅŸallah sana yardımcı olalım da, borçlarından kurtul. NevÅŸehir’de fasık bir kiÅŸi sana yardım edecek, onun bu yardımını reddetme. Zira o senin duan ile o düÅŸtüÄŸü ateÅŸten kurtulacak…

Aslında Efendi Hazretleri, burada teslimiyetin ölçüsünü çizmiÅŸ; teslim olacak bir müridin, üstadını herÅŸeyden daha ziyade ittiba etmesi gerektiÄŸini anlatmıştır. Tıpkı sadakat örneÄŸi, Hz. Ebubekir-i Sıddık (ra) Hazretlerinin Miraç olayı ile ilgili olarak; “Senin arkadaşın bir gecede kısa bir sürede pek çok mukaddes beldeyi gezdiÄŸini, miraca çıktığını ve Allah-u Teâlâ Hazretleri ile konuÅŸtuÄŸunu söylüyor. Sen ne dersin?” dediklerinde, hemen Hz. Peygamberin yanına gitmiÅŸ; “Ya Rasulullah! Sizin aÄŸzınızdan çıkan her söze ÅŸu gözümün gördüÄŸünden daha fazla itibar ederim” diyerek, tam bir teslimiyet örneÄŸi göstermiÅŸ olduÄŸu gibi.

Hacı Mustafa Efendi Hz.leri daha sonra:

─ Evladım Abdullah! Sen buraya, bizden ders almaya geldin. Ä°stihareni yaptın. “Elhamdülillah” imtihanı geçtin, biz de sana Evradı Åžerifeni verelim inÅŸallah, dedi. 

O an yakasına yapıştım ve kendisine:

─Efendim, bizim memlekette âlimler, vaazlar, müftüler var ama ben buraya sana geldim. Beni Rasulullah (sav) Efendimize vasıl edemezsen, mahÅŸerde Liva-ül Hamd sancağına götüremezsen, huzuru mahÅŸerde yakana yapışırım, dedim. Mübarek gülümsedi ve:

─ Ä°ÅŸte bize böyle bir erkek lazım evladım, dedi.

─Allah (cc) razı olsun, çok memnun oldum. Buna küstahlık demezler, cesaret ve ÅŸecaat derler. Sen de benim dediklerimi tutarsan; yalan söylemez, haram yemez, ailenle iyi geçinirsen, her ne gelirse gelsin Allah (cc) dan geldiÄŸini bilirsen, ihsan üzere yaÅŸarsan, Allah’ın (cc) Habir ismi ile haberdar olup seni her yerde gördüÄŸünü bilirsen, seni istediÄŸin yere götürürüz... Evladım, Allah-u Teâlâ Hazretleri senden razı olsun, sadakatinden hoÅŸnut kaldım. Bundan sonra Ä°nÅŸallah Allah’ın vermiÅŸ olduÄŸu nimetlerden istifade et. Seni biraz zayıf gördüm, ye, iç. Yalnız, midene haram girmemesine dikkat et, ÅŸehvetin baÅŸka yere gitmesin. Bu dediklerimi tatbik et, yolda kalmazsın, buyurdu ve daha sonra bize Rufai Tarikatı üzere ders verdi. Elhamdülillah. Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hz.lerine, ne iÅŸ yapacağımı sordum. 

─Evladım ayakkabı al sat, deyince;

─Ben deri imalatçısıyım, al sat iÅŸinden pek anlamam Efendim dedim. 

─ÖÄŸrenirsin evladım, dedi.

─Peki, Efendim, dedim. Sabah namazını kıldıktan sonra müsaade isteyip NevÅŸehir’e döndüm. 

Hiç kimseye borcumuz kalmasın, kimseyi kapımıza getirmeyelim diye sürekli çalışıyordum. Ä°htilal döneminde zararımız çok olduÄŸu için öderken oldukça zorlanıyorduk. Bir gün yolda yürürken birisi bana seslendi bir baktım Üstadımın sana yardım edecek dediÄŸi Ekmekçi Rıza Efendi:

─Hayırdır Abdullah, senin bir derdin var. Kaç gündür takip ediyorum, yüzün gülmüyor. Gel seninle bizim eve bir gidelim, bir konuÅŸalım, dedi.

─Evine gittik, yemek ikram etti. Bu arada odada kimse yokken, bana oldukça yüklü bir miktarda para verdi.

─Abdullah Efendi, bu parayı al. Sen dürüst bir insansın. Borçlarını öde, daha sonra kazandıkça sen de bana ödersin, dedi.

Onun bana verdiÄŸi para ile bütün borçlarımı kapattım. Deri imalathanesini de satıp; elime on iki bin lira geçti. Paranın altı bin lirası ile ayakkabı satışına müsait bir dükkân kiraladım. Altı bin lirasını da dükkâna mal satın almak ve Ä°stanbul’a gitmek için ayırdım. NevÅŸehir’in tanınmış hocalarından biri:

─DuyduÄŸuma göre Ä°stanbul’a gidiyormuÅŸsun. Senden bir istirhamımız var, dedi. O dönem içerisinde de Milli Selamet Partisi çok konuÅŸuluyordu. 

─Buyurun, dedim.

Hoca Efendi de bana:

─Abdullah Efendi, ÅŸu Necmettin Erbakan abdestsiz namaz kılıyormuÅŸ. Açık saçık bir kadınla evlenmiÅŸ, kızı barlarda gezermiÅŸ. Almanya, Müslümanları tefrikaya düÅŸürsün diye ajan göndermiÅŸ. Åžu mektubu al. Bunların doÄŸru olup olmadığını öÄŸrenmemiz için Fatih’te Ä°skender PaÅŸa Camii Ä°mamı Mehmet Zahit Kotku Hazretlerine ver. EÄŸer olumlu bir cevap verirse; biz de Selamet Partisini NevÅŸehir’de açalım, dedi. 

Hoca Efendinin verdiği mektubu aldım:

─Ä°nÅŸallah sorarım, dedim. Daha sonra yanlarından ayrılıp otobüsle Ä°stanbul’a doÄŸru yola çıktım.

Yolda giderken otobüste bir rüya gördüm.

Rüyamda;

─UçaÄŸa biniyorum fakat uçak yavaÅŸ gidiyordu. Bu esnada uçağın camını delerek uçaktan çıktım. Uçaktan daha hızlı uçmaya baÅŸladım. Uçarak Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Mısır, Suriye, Mekke ve Medine’ye gittim. Bu sırada denizin içine daldım. Balıklar Allah’ı zikrediyorlar, ben gittikçe bana yol verip istikbal ediyorlardı. Sudan çıktım, daÄŸlarda, ovalarda, kabristanlarda, kiliselerde zikir yapıp, camilerde vaaz ettim. Bu esnada üzerimde cübbe, başımda sarık vardı. Rüyamın devamında;

Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri:

─Evladım Abdullah, bizi ziyarete gelmeyecek misin? dedi.

Ben de kendisine:

─ Efendim, Peygamber Efendimiz (sav) Hazretleri;

Ä°stanbul’u fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel asker”, diyerek sizi ve askerinizi övdü, methetti. Ä°nÅŸallah, önce sizi ziyaret edeceÄŸim, dedim ve bu ÅŸekilde uyandım.

─Ä°stanbul’a iner inmez, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri’nin Türbesi’ne gittim. Ziyareti yaptıktan sonra, yanıma bir zât yaklaÅŸtı:

─Ben, Kemahiye Müftüsü Muhammet KoyunoÄŸlu’yum. Kemahlıyım, sizinle ahiret kardeÅŸi olmak istiyorum, dedi. Bir müddet orada sohbet ettik ve ikimiz beraber, Mehmet Zahit Kotku Hazretleri’nin yanına gittik.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri beni sağına, müftüyü soluna oturtturdu. Bir müddet sohbet ettikten sonra Mehmet Zahit Kotku Hazretleri:

─Bir soracağınız var mı? dedi.

Müftü Efendi, gördüÄŸü rüyayı ve başından geçen hadiseyi anlattı:

─Efendim, dedi. Gece rüyamda Rasûlullah (sav)’ı gördüm, mübarek elini öptüm.“Seni çok seviyorum. Sana nasıl hizmet edeyim Ya Rasulullah”, dedim. Rasûlullah (sav) Efendimiz mübarek ÅŸahadet parmağını kaldırdı. Ucundan lamba gibi bir nur çıktı. Bir anda kendimi Erzincan’da, sinema binasında buldum. Erbakan Hoca orada konferans veriyordu. Hayretler içerisinde kaldım. Rasûlullah (sav) Efendimiz bana;

“Evladım ona hizmet etmek, bana hizmet etmek gibidir”, diye buyurdular.

Bu ÅŸekilde uyandım. Daha sonra Erzincan’a gittim. Erbakan Hoca’yı, Rasûlullah (sav) Efendimizin gösterdiÄŸi salonda milli görüÅŸ hakkında konuÅŸma yaptığını gördüm.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri de Müftüye dönerek:

─Necmettin Erbakan, ahlâkında, edebinde, milletini ve devletini seven insanlığa hizmet etmek için her yeri gezen, ilim sahibi güzel bir insandır. Saçının telinden tırnağına kadar iman doludur. Kur-an’ı Kerimi anlayan ve yaÅŸayan birisidir. Peygamber Efendimiz (sav)’e âşık, Hadis âlimidir. Mübarek bir insandır, dedi.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri, Müftü Efendinin rüyasını tevil edince; ben de Erbakan Hoca ile ilgili konu hakkında aydınlanmış oldum. Daha sonra bana dönerek, halimi, hatırımı sordu. Ben de kendisine, Ä°stanbul’a gelirken otobüste görmüÅŸ olduÄŸum rüyayı anlattım.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri:

─Evladım sen Åžerif misin? Seyit misin? dedi. 

─Ä°kisi de deÄŸilim, dedim. 

Tekrar sordu:

─Emir Sultanlardan mısın?dedi.

Ben, yine:

─Hayır, Efendim, dedim.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri:

─Senin rüyan sahihadır. Büyük bir irÅŸatçı olacaksın. Rüyanda gördüÄŸün memleketlere gideceksin, defalarca hac ve umre yapacaksın. Ömrün uzun olacak. Sakalın aÄŸaracak, dedi.

─Aman Efendim! Aç tavuk kendini buÄŸday ambarında zannedermiÅŸ. Bizim oraları gezmemiz mümkün deÄŸildir. Ben evimin maiÅŸetini karşılayamıyorum. Kaldı ki buralara gitmek... Yıldızlar ne kadar uzaksa, oralara gitmek bana o kadar uzak. Allah affetsin! Ben ne evliyalık, ne irÅŸatçılık isterim. “Ä°lahi ente maksudi ve rızake matlubi Ya Hazreti Allah.” Allah’ım bana “kulum” desin yeter, dedim.

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri;

─Evladım, Allah(cc) külli ÅŸeye kadirdir. Bunların hepsi olacak. Sen istesen de istemesen de, Cenab-ı Allah bunları sana nasip edecek. Ä°nÅŸallah bizlere de dua etmeyi unutma, dedi. Bana “Tasavvuf ve Ahlak” isimli üç ciltlik kitap hediye eti.

Mübarek zâtın duasını aldıktan sonra müsaade istedim. Ä°stanbul’da iÅŸlerimi halledip tekrar NevÅŸehir’e döndüm. Bu tarihten sonra kundura alıp satmaya baÅŸladım. Mehmet Zahit Kotku Hazretleri de, her bayramda, mübarek gün ve gecelerde kutlama tebrikleri gönderirdi.

Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri bizlere:

─ Evladım bir ÅŸeyh gördüÄŸünüzde yanına varın, zikirlerine katılın, hayır duasını alın. Çünkü onlar bir bal arısına benzer, yani arıların beyidir. Arılar bey etrafında toplanırsa bal üretir. Bunun için “sen falan tarikattasın” diye birbirinizi dışlamayacaksınız. Ayrı gayrı diye bir ÅŸey olmaz”, derdi.

Kundura alıp satmaya yeni baÅŸladığım dönemlerde, NevÅŸehir’de bir cami yaptırılacaktı. Caminin yapımı için dernek kurulmuÅŸ, bu vesile ile camiye yardım toplanıyordu. Ben de cami yapımına yardım etmek istiyordum ve Allah’a (cc) dua ettim. Dedim ki;

“Ya Rabbi, yarın yapacağım satıştan kazandığım parayı bu caminin yapılması için nezrediyorum. Sen bol kazançlı, bereketli bir gün nasip et.”

Ertesi gün dükkânımı açtım. O gün öyle bir iÅŸ oldu ki, nerede ise bir ayda yaptığım satışı bir günde yapmıştım ve elime yüklü miktarda para geçmiÅŸti. AkÅŸama doÄŸru nefsim vurdu. Tabii o zaman genciz, nefsimiz bizi alıkoymak istiyor:“Aman sen bu kadar demiÅŸtin, günlük cironu verecektin. Bak kazandığın büyük bir meblaÄŸ, birazıda sana kalsın”, diye sürekli baskı yapıyordu. Neyse, akÅŸam oldu dükkânı kapattım. DoÄŸruca derneÄŸe gittim ve dernek baÅŸkanına parayı verdim.

Dernek başkanı:

─Abdullah Efendi, bu kadar parayı NevÅŸehir’in en zengini bile vermedi. Ben bunu almayayım, senin gibi küçük esnaf için bu meblaÄŸ çok büyük, dedi. Ben de:

─Zaten nefsim beni zorluyor, siz de ona yardımcı olmayın. Åžu parayı alın da ben gideyim, dedim ve parayı verdim. Çok ÅŸükür nefsime yenilmemiÅŸtim.

O gece rüyamda; “Hz. Ali (kv) Efendimizi, Cennette tarifi mümkün olmayan bir köÅŸk inÅŸa ederken gördüm. Öyle güzel bir köÅŸktü ki tarifi imkânsız! Her tarafı kırmızı zümrütlerle kaplanmış, bakanın bir daha bakmak isteyeceÄŸi türden… Selam verdim; “Ve aleyküm selam” dedi. Aramızda perde gibi bir set var, oradan sordum:

─Efendim, bu köÅŸkü kime yapıyorsunuz? Bu hangi Peygamberin köÅŸküdür, dedim. Hz. Ali Efendimiz sanki benimle çok eski bir dost, bir ahbap gibi konuÅŸarak:

─ Abdullah Efendi, bu köÅŸkü sana yapıyorum, dedi.

Ben de aramızdaki o perdeden geçmek istedim. Öne doÄŸru adım attım. Hz. Ali Efendimiz, beni iki eliyle iteledi. Bir adım attım, yine iteledi. Bir adım daha attım, yine iteledi. Üç defa atlamak istedim, üçünde de geri iteledi. Böylece rüyam bitti.

Üstadımın yanına gittim ve kendisine olayı ve rüyamı tafsilatıyla anlattım. Üstadım:

─Evladım Abdullah, ahiretini kiÅŸi bu dünyada mamur eder, bu dünyada kazanır kazanç yeri burasıdır, buyurdu. Sen, ahireti istemiÅŸsin. Ancak Hz. Ali (kv) Efendimiz’in seni üç defa itmesinin hikmeti; senin otuz yıl daha dünya âleminde yaÅŸayacağına delalet ediyor, buyurdu.

Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.lerini ilk zamanlar bana rabıta vermediÄŸi halde bile görürdüm. Yine bir gün ziyaretine gittiÄŸimizde bana:

─Evladım sen rabıtanı nasıl yapıyorsun? diye sordu

Bende:

─Efendim henüz rabıta vermediniz deyince:

─OÄŸlum bundan sonra rabıtanda “babanın cübbesi altındayım” diye söyle, dedi.

O an iki kaşının ortasına baktım. Bakar bakmaz bayılacak gibi oldum. Bütün yüzü bir anda nur oldu, bir müddet sonra ceset kayboldu. Tamamen nur olarak gördüm. O günden sonra rabıtamızı hep bu ÅŸekilde yaptık.

Bir gün Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini mübarek bir günü ihya etmek için NevÅŸehir’e davet ettim. O da bana:

─Evladım, Vali’ye çık. “Efendim, Benim üstadım gelecek, ÅŸiÅŸ burhanı yapacak, zikrullah yaptıracak, sohbet verecek” diye söyle; eÄŸer izin verirse, ben de gelirim, dedi.

Bunun üzerine üç beÅŸ kiÅŸilik bir heyet ile dilekçe yazarak valiye çıktık. Vali, dilekçeyi okudu. Yanında da Alay Komutanı vardı.

Vali bana dönerek:

─Abdullah Efendi, burada hiç hoca yok mu da, ta Çorum’dan üstad getiriyorsunuz? dedi. Biz de kendisine:

─Efendim, bu üstad baÅŸka. NevÅŸehir’e davet edeceÄŸimiz zât Allah’ın evliyası, deyince Vali Bey:

─Bu zamanda evliya da mı var? diye sordu. Telefonla Müftü Efendiyi arayıp, acele gelmesini söyledi.

Kısa bir süre sonra Müftü Efendi de geldi.

Vali Bey Müftü’ye:

─ Bak Abdullah Efendi ne diyor. Bu dönemde evliya olduÄŸunu, ÅŸiÅŸ burhanı olduÄŸunu söylüyor. Dedikleri doÄŸru mu, dinimizde bunların yeri var mı? diye sordu.

Müftü Efendi, vali beyin sorularına biraz gevÅŸek cevaplar verdi.

Ben de Müftünün bu ÅŸekilde konuÅŸmasını hoÅŸ karşılamadım ve ayaÄŸa kalkarak:

─Müftü Efendi, söylediklerinden mesulsün. Sen bir din adamısın, bunların doÄŸru olduÄŸunu söylemezsen; sen Allah indinde suçlu duruma düÅŸersin. Seni Rabbime ÅŸikâyet ederim, dedim.

O anda Vali Bey:

─Abdullah Efendi, burası valilik makamı, burada tartışmayın. Müftü Efendiyle sorununuzu kendi aranızda halledin, dedi. Ve oradan ayrıldık. Daha sonra Vali Bey Emniyet MüdürlüÄŸünü aramış ve hakkımızda tahkikat yaptırmış. Onlar da Vali Bey’e:

─Efendim bu insanların hiç birisinin dosyalarında en ufak bir suç duyurusu yok, temiz insanlar, demiÅŸler

Müftü Efendiyi arayıp bu programı tertip etmemizi Alay Komutanını ile birlikte bizim zikrimizi merak ettiklerini söylemiÅŸ. Müftü Efendi de beni arayıp Bekir Efendi Camiinde sohbet yapmamıza müsaade edildiÄŸini haber verdi.

Hemen Üstadım Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini aradım:

─Efendim, sizin dediÄŸiniz ÅŸekilde Vali Beye çıktım ve dediklerinizi söyledim. O da Müftü Efendiyi çağırttı, birkaç pürüz haricinde müsaadeyi aldık, dedim.

Üstadım:

─Evladım Abdullah, Allah senden razı olsun. Ben seni imtihan etmiÅŸtim, imtihanı kazandın oÄŸlum, dedi.

Mübarek gün Bekir Efendi Camiinde sohbet ve zikrullah yaptık. Vali Bey ve Alay Komutanı’nın adamları zikir ve sohbetimizi seyredip dinlediler. Hiçbir sorun yaÅŸanmadan o mübarek günü ihya ettik.

Bir gece uzandığım bir halde tespih çekerken, kalbimde bir geniÅŸleme meydana geldi. Tavana baktığımda tavandan içeridekileri görmeye baÅŸladım. Daha sonra Sabah namazına kalkanları, ondan sonra Teheccüt namazına kalkanları görmeye baÅŸladım. Kalbim biraz daha geniÅŸledi Ä°ç Anadoluda ki manevi yıldızları, sonra Türkiye de ki, en son Dünya da ki bütün büyük zâtları gördüm. Sabaha kadar böyle devam etti. Sabah namazını kıldım. Birkaç gün sonra Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini ziyarete gittiÄŸimde hadiseyi anlattım. 

Kendisi; 

─Elhamdülillah evladım, altıncı esmaya yükseldin. Bundan sonra halakayı zikirlerde “Hay Hay Allah, Hu Hu Allah” ismi esmalarını yaptırmaya yetkilisin”, dediler.

1978 yılında Üstadımızın yanına ziyarete gitmiÅŸtik. Mübarek, bize sohbet ettikten sonra kendisine:

─Efendim NevÅŸehir’den bir arkadaşımızın basireti açıldı. Kabir halinden anlar oldu, dedim.

─Üstadımız o kalp gözü açık arkadaÅŸa dönerek ÅŸöyle sordu:

─Evladım Abdullah AÄŸabey’ini nasıl seviyorsun?

O da:

─Canımdan çok seviyorum, dedi.

─Nerede çalışıyorsun? diye sordu

─Tekstil fabrikasında, dedi.

─Abdullah aÄŸabeyin sana o iÅŸten çıkacaksın, derse ne dersin?

─Çıkarım Efendim.

─Ailenden boÅŸan derse ne dersin?

─BoÅŸanırım Efendim, deyince.

Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri ÅŸöyle devam etti:

─Ä°ÅŸte oÄŸlum, Abdullah AÄŸabeyine olan bu sevgin seni bu makama getirmiÅŸ, dedi.

Orada bulunduÄŸumuz sırada Çorumlu derviÅŸlerden bir tanesi Hacı Mustafa Efendi Hz.lerine sordu?

─Efendim NevÅŸehirli derviÅŸlere çok hürmet edip seviyorsunuz, sebebi hikmeti nedir? Hacı Mustafa Efendi Hazretleri ÅŸöyle cevap verdi:

─ OÄŸlum sizler yanımda, onlar ise canımdalar. Ta NevÅŸehir’den çıkıp AÅŸk ile muhabbet ile bizi ziyarete geliyorlar. Evladımız Abdullah Efendiyi on iki piran Hz.leri de destekliyor, diye açıklama yaptı. Daha sonra mübareÄŸin yanından müsaade istedik ve NevÅŸehir’e geri döndük.

Yine 1978 yılında, Mevlana Hazretleri’nin türbesini ziyaret için Konya’ya gittim. Ziyaret esnasında türbede huzurda (hizmette) bulunan bir kimse yanıma geldi:

─Efendim, bu gece divan burada toplandı. Size manevi görev verilmesi için iÅŸaret ettiler. Mevlana Hazretleri sizin için çok hoÅŸ ÅŸeyler söyledi. Bütün Piranlar tasdik ettiler. Ancak Bahaddin NakÅŸibendî Hazretleri daha erken olduÄŸunu söyledi ve ileri bir zamana tehir ettiler. Sizinle tanışmak istedim. Bizlere duacı olun, dedi. Türbede hizmet eden bu zât manevi hali açık biriydi. (Allah rahmet eylesin.)

 

1980 yılı Eylül ayının onikinci günü ihtilal oldu. Yine inanmış insanların tutuklandıkları, zulme uÄŸradıkları, örtüye, dine, kutsal kitaba saygısızlığın alıp yürüdüÄŸü günler baÅŸlamıştı… Efendi Hazretleri bu durumdan dolayı çok üzülüyordu. Sıkıntısından uyuyamıyor, sabahlara kadar namaz kılıp, Müslümanlar için dua ediyordu.

Yine sıkıntılı bir günün gecesinde bir rüya görür. Rüyasını ÅŸöyle nakletmiÅŸtir;

“Kırklar divanı toplanmış, mübarek zâtlar halaka halinde oturmuÅŸlar. Bana da oturmam gereken yeri gösterdiler. Ben de oturdum bir müddet sonra tefekküre daldım. Suyun içindeki mahlûkatın nasıl rızıklandığını gördüm. Küçük balık, büyük balığın diÅŸlerinin arasındaki artıklarla rızıklanıyor, büyük balık ise küçük balığı yiyerek rızıklanıyordu. Birbirlerine rızk oluyorlardı. O sırada nefis kendime getirdi. Divan-ı Salihin’deki zâtlara; 

─Efendiler rızkı Allah’ın verdiÄŸine iman ettik. O’na tam bir inanç ile baÄŸlandık. Ä°yi mümin olmak için tüm eziyetlere katlanıyoruz. Ancak kendini bilmez insanların aÅŸağılamasına, hakaretlerine maruz kalıyoruz. Dayak yiyor, hapislere atılıyoruz. Hanımlarımız sokaÄŸa rahat çıkamaz oldu. Tüm Müslümanlar kabuÄŸuna çekilmiÅŸ, eziyetleri görmezden geliyoruz. Bütün dünyadaki Müslümanlar eza ve cefa görüyor, biz duruyoruz. Ne zaman kendimize geleceÄŸiz, kurtuluÅŸ ne zaman? dedim.

Åžeyhim Hacı Mustafa Efendi bana baktı sukut etmemi söyledi. Yan tarafımdan birisi iÅŸaret ederek:

─ Sol tarafındaki zamanın Kutb-ul Aktab’ı. Ona bir tokat vur kendine gelsin, dedi.

Sol tarafıma döndüm O mübareÄŸin yüzünde ki nuru görünce o kadar etkilendim ki, o kadar sevindim ki kabaran ruhum birden sakinleÅŸti, tekrar tefekküre daldım.

Bu sefer karadaki mahlûkatın nasıl rızıklandığını gördüm. Öyle ki toprağın altındaki, kayaların içindeki kurtların dahi yeÅŸil yaprak yediÄŸini gördüm.

─Aman ya Rabbi, Metin olan Allah, her yerde, her yarattığı mahlûkatın rızkını veriyor. Allah’ım sen her ÅŸeye kadirsin. Bizleri bu zulümlerden kurtar. Bu Müslümanlara bir çare yok mu? diye bağırdım. 

Sağımdan birisi:

─Solundaki zamanın Kutb-ul Aktabı’dır. Ona bir tokat vur kendine gelsin, dedi. Soluma baktım onun nuru ve güzelliÄŸi beni yine etkiledi. Yine tefekküre daldım.

Bu sefer havadaki mahlûkatın nasıl rızıklandığını gördüm, yine kendime geldim. Müslümanların kurtuluÅŸu ne zaman olacak, diye feryat ettim. Yine yanımdaki:

─Solundaki zamanın Kutb-ul Aktabı’dır. Ona bir tokat vur, dedi. O sırada uyanmışım. 

O günün sabahı, namazdan sonra cemaat ile zikir yaptık. ArkadaÅŸlara hitaben:

─Çorum’a gitmek isteyen var mı? Diye sordum. 

ArkadaÅŸlar:

─Hafta sonu deÄŸil nereden çıktı, Çorum’a ziyaret…

─Ben bugün gideceÄŸim, gelmek isteyen varsa gelsin, dedim. 

ArkadaÅŸlardan katılanlar oldu. Bir minibüs ile Çorum’a gittik.. Hacı Mustafa Efendi NevÅŸehir’den gelenleri misafir etti. Herkes soracaklarını sordular. Daha sonra:

─Efendim sizinle yalnız görüÅŸmek istiyorum, dedim.

Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri’ne gördüÄŸüm rüyayı anlattım. Efendim Hazretleri:

─MaÅŸallah, Sübhanallah. Evladım kırklar divanına girmiÅŸsin. Sen hayret makamını da görmüÅŸsün. Ä°brahim Hakkı Hazretleri de Yüce Yaradan’ın kudretini görüp böyle hayret etmiÅŸti de hayret makamında ÅŸu dizeleri söylemiÅŸti:

Hak ÅŸerleri hayr eyler

Zannetme ki gayr eyler

Arif anı seyr eyler

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Bir iÅŸi murad etme

Olduysa inad etme

Hak’tandır o, reddetme

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Deme ÅŸu niçin ÅŸöyle

Yerincedir ol öyle

Bak sonunu sabreyle

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Gel hayrete dal bir yol

Kendin unut onu bul

Hal ile dahi olma

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler.

 

Hacı Mustafa Efendi Hz.leri bu dizelerden sonra ÅŸöyle buyurdu:

“Kırklar divanındaki evliyalara gelince, evliyadan tasarruf alındı. Mehdi Ala-Resul çıkana ve Ä°sa (as) inene kadar bir ÅŸey yapamayız. Her kudret ve kuvvet Rabbimin elinde. Biz nasıl isek, bize öyle idareciler veriyor. YaÅŸadığımız gibi muamele görüyoruz… Televizyona bakıyorsun. Televizyondaki hadiseleri seyrederken müdahale edebiliyor musun? Dünyayı da öyle seyredeceksin. Elimizden bir ÅŸey gelmez evladım” dedi.

Üstadımız bir ara Kuddüsi Babanın “yüze güler dost, içinden düÅŸman” isimli beyit’ini okuyup ÅŸöyle devam etti:

─Evladım, yüzünden gülen dost ama içinden düÅŸman olanlar da var. Senin saÄŸ tarafına gül yağı dökseler methi sena etseler, sol tarafına da ateÅŸ dökseler ikisini eÅŸit mesafede göreceksin. Ä°hsan üzere olacaksın. “Ya Rabbi senden gelen her ÅŸeye razıyım” dersen; iÅŸte o zaman kemale erersin. EÄŸer methi sena edeni sever, diÄŸerine kızarsan kemale ermek mümkün deÄŸil, buyurdular. Ardından da:

─Ancak gece ve gündüz çalışmamız lazım. Köy köy, kasaba kasaba, kaza kaza dolaşıp, Allah’ı unutan bu millete, Allah’ı sevdirmeyi ona kul olmayı öÄŸretmeliyiz, dedi.

1982 yılında üstadımın iÅŸareti ile itikâfa girdim. Yandım, piÅŸtim, kül oldum. Mana âleminde; beni kıyma makinesine attılar ve orada kıyma haline getirdiler. Daha sonra, o kıyma haline gelen etin üzerinden silindiri geçirdiler. Kâğıt gibi dümdüz oldu. Daha sonra, onu bir fırına koydular, yaktılar, piÅŸirdiler kül haline getirdiler. Daha sonra fırından çıkardılar, o külü bir kâse içerisine koydular ve Allah-u Teâlâ Hazretlerinin huzuruna götürdüler. Orada, “Ya Rabbi, bu senin için yandı, kül oldu” dediler ve o küllerimi on sekiz bin âleme savurdular.

Bu hadiseler yaÅŸanırken, bizzat ben de müÅŸahede ediyordum. Bir baktım ki, on sekiz bin âlemde ben vardım. Her tarafta kendimi gördüm. GüneÅŸ ben olmuÅŸtum, Ay ben… Yıldızlar ben olmuÅŸtum, gezegenler ben… Tüm âlem ben olmuÅŸtum. Nefsin yedi makamını aÅŸarak, üstadım bana Seyri suluk’umu tamamlattı. “Elhamdülillah”

 

YaÅŸadıkları dönemde, insin ve cinnin en hayırlısı ve en ÅŸereflisi olan MürÅŸidi Kamil zâtlar, Hakk’a arz olunduktan sonra yer ehli, gök ehli, bütün âlemler bu zâtları tanırlar. Onlar için; 

“Peygamber Efendimiz (sav) ÅŸöyle buyurmuÅŸlardır:

“Allah bir kulunu sevdiÄŸi zaman Cebrail’e (as) Ben onu seviyorum. Sende sev der. Cebrail’de o kulu sever. Gök halkı arasında: Allah (cc) filan kulu seviyor sizde seviniz, diye haber verir. Onlarda onu severler. Sonra da yeryüzünde müminlerin kalbine onun sevgisi yerleÅŸtirilir.”(R.Salihin) 

Allah-’u Teâlâ Hazretleri onlar hürmetine yaÄŸmur verir, onların hürmetine zor iÅŸler kolay olur. Onların duaları ret olunmaz. Çünkü onlar halkın içinde Hak ile bir olmuÅŸlar, Cenab-ı Zülcelal Hazretleri’nin zâtında deÄŸil, sıfatlarında fani olmuÅŸlardır. O zâtlar için hiçbir zorluk yoktur. Onlar, yeryüzündeki seçilmiÅŸlerin seçilmiÅŸidir. Onlar, Allah-u Teâlâ Hazretleri tarafından hem bu dünya da, hem ahiret de müjdelenmiÅŸlerdir.

Yüce Rabbimiz buyuruyor ki;

“Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar (evliyaullah) iman edip takvaya ermiÅŸ olanlardır. Dünya hayatında da ahrette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla deÄŸiÅŸme yoktur. Ä°ÅŸte bu ( Allah’ın velisi olmak) büyük kurtuluÅŸun kendisidir.” (Yunus /62)

Peygamber Efendimiz (sav) Hazretlerinin en yakınında olan Hz. Ebubekir-i Sıddık (ra) Hazretleri de Rasûlullah(sav) Efendimizin nazarı ile nefsin yedi makamını geçmiÅŸ ve fenafillâh makamına geldiÄŸinde;

“Ya Rabbi, benim bedenimi öyle büyüt ki, La ilahe Ä°llallah Muhammedur Rasulullah diyen hiçbir Müslüman cehenneme girmesin”demiÅŸtir.

Yine Cihar-ı Yari güzinden, Peygamber Efendimiz (sav) Hazretleri’nin damadı ve Allah’ın arslanı Hz. Ali (kv) Efendimiz de, Rasûlullah (sav) Hazretlerinin manevi terbiyesi altında nefsin yedi mertebesini aşıp fenafillah makamına geldiÄŸinde;

“GörmediÄŸim Allah’a iman etmem”, demiÅŸtir.

Pirimiz Mevlana Celaleddin-i Rum-i (ks) Aziz Hazretleri, üstadının himmeti ile nefisin yedi makamını geçmiÅŸ, fenafillâh makamına geldiÄŸinde;

“Hamdım, piÅŸtim, yandım”, demiÅŸtir.

Buradan da anlaşılacağı gibi MürÅŸid-i Kamil zâtlar, Allah (cc) için yanıp kül olmuÅŸlar. O’nun sıfatlarında yok olmuÅŸlardır.

Yine bir örnek verecek olur isek, Yunus Emre Hazretleri beytinde

“TaptuÄŸun tapusunda,

Kul olduk kapısında,

Miskin Yunus çiÄŸ idi,

PiÅŸtik Elhamdülillah”,

 

diyerek üstadı Taptuk Emre Hazretleri’nin himmeti ile nefsin yedi makamını aÅŸmış, fenafillâh makamına geldiÄŸinde;

“Yunus Emre’m, kâmil oldu imanın,

Hazreti Hakka vasıl oldu canın,

La mekân ÅŸehridir, senin mekânın,

Fenafillâh olduk, Elhamdülillah” demiÅŸtir.

Bu zâtların makamı, La mekan, La zamandır. Onlar, mekânın ve zamanın sahibi olan Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin iradesine girmiÅŸ, O’nda yok olmuÅŸlardır.

Siirt’in Tillo ilçesinde bulunan, Ä°smail Fakirullah Tillovi (ks) Aziz Hazretlerinin manevi feyiz ve himmeti ile Hakk’a vasıl olan ve arkasında bizlere Marifetname gibi bir ÅŸaheser bırakan, Ä°brahim Hakkı Hazretleri de bu keyfiyete vardıktan sonra, Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin izni ile onsekiz bin âlemi müÅŸahede etmiÅŸ ve ÅŸu ifadeleri kullanmıştır;

“Ben uzayın yollarını, Tillo Sokaklarından daha iyi bilirim” Görülüyor ki, Allah-u Teâlâ Hazretlerinin seçilmiÅŸ bu kulları için fenafillâh makamına geldikten sonra uzaklık ve yakınlık söz konusu deÄŸildir.

Zira Allah-u Teâlâ Hazretleri, böylesi zâtlar için Hadis-i Kutside;

“Ben bir kulumu seversem onun gören gözü, iÅŸiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı, söyleyen lisanı ben olurum” buyurmuÅŸtur (Buhari). 

Üstadımız Abdullah Gürbüz (ks) Hazretleri de, Allah-u Teâlâ Hazretlerinin zâtında deÄŸil sıfatlarında yok olmuÅŸ ve Allah (cc)’ın Kur’an-ı Kerim de müjdelediÄŸi zümreye dâhil olmuÅŸtur.

Ä°tikâftan çıktıktan sonra, Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri’nin yanına NevÅŸehirlilerle gittiÄŸimizde, orada bulunan cemaata;

“OÄŸlum Abdullah ile bu fakirin ÅŸekline ÅŸeytan giremez, rüyada kendisini görürseniz sahihtir” dedi.

Yine 1982 yılında, rüyamda;

“Büyük bir cami, caminin üzerinde mahvel çıkıyor. Cuma namazı yahut ta bayram namazı gibi iki rekât cehri namaz kılınacakmış. O sırada:

─Mahmut oÄŸlu Abdullah Gürbüz, seni Âdem (as) çağırıyor, dediler.

Hemen koÅŸa koÅŸa merdivenden yukarı çıktım. Baktım ki, bütün peygamberler sıralanmışlar. Âdem (as)’ın sağında Rasûlullah Efendimiz, solunda Ä°brahim (as), diÄŸerleri de soluna doÄŸru sırayla duruyorlardı.

Âdem (as) Efendimiz:

─Evladım Abdullah, aÅŸağı in mihraba geç. Ümmet-i Muhammedi irÅŸat et, dedi. 

─Benim ilmim yok, hafızlığım yok. Bu kadar insan içerisinde, nasıl vaaz nasihat edeyim, dedim. Âdem (as) , bir Rasûlullah (sav) Efendimize baktı, tebessüm etti. Bir de Ä°brahim (as)’a baktı. Sonra diÄŸer nebilere baktı. En sonunda, tek duran Åžeyh Efendimize baktı. O da beyazlara bürünmüÅŸ, sıraya girmek üzereymiÅŸ gibi bir hali vardı. “Ahirete irtihali yakın” diye içimden geçirdim.

─Eyvah, Åžeyh Efendinin de vakti yakınlaÅŸmış, dedim.

Âdem (as) üç defa aÅŸağıya inmemi söyledi. Ben de itiraz ettim. 

Sonra Åžeyh Efendi:

─AÅŸağı in, dedi.

Üzerimde aniden yeÅŸil bir cübbe, başımda da bir ağırlık oldu.Sarık mı yoksa baÅŸka bir ÅŸey mi, bilmiyorum. Mihraba geçtim. Mihraba geçince bende utanma ve mahcubiyet hâsıl oldu

─Ya Rabbi ben ayet bilmem, hadis bilmem. Bu insanlara nasıl konuÅŸacağım, dedim. Kalbime teveccüh ettim. O sırada kalbime:

“Âdem (as), seni vazifelendirdi. Adem (as)’dan bahset”, diye

Ä°lham geldi ve Cenab-ı Zülcelal Hazretleri’nin;

“And olsun ki, biz insanı (Âdem’i) çamurun özünden yarattık, sonra Âdem neslini saÄŸlam bir yerde bir nutfe (azıcık bir su) yaptık. Sonra, o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiÄŸnem et yaptık. O et parçasını da kemikler haline çevirdik de, o kemiklere de et giydirdik. Sonra ona baÅŸka bir yaratılış (can) verdik. Åžekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın ÅŸanı bak ne yücedir!..”.(Mü’minun/12,14), buyurduÄŸunu ve daha sonra Adem (as)’a nefsin yükleniÅŸini, Havva validemizin yaradılışını, Adem (as) ve Havva validemizin cennetin nimetlerinden istifade ederlerken ÅŸeytanın onlara;

“Ey Âdem, sana ebedilik aÄŸacını ve son bulmayacak bir mülkü göstereyim mi” dediÄŸini, bunun üzerine ikisinin de bu aÄŸacın meyvesinden yediÄŸini, hemen ayıp yerlerinin açılıverdiÄŸini, üzerilerine cennet yaprağını örtüp kaçmaya baÅŸladıklarını, Âdem’in (as) Rabbine karşı gelip, ÅŸaşırdığını, sonra yine Yüce Yaratan’ın onu seçip tövbesini kabul ettiÄŸini, ona doÄŸru yolu gösterdiÄŸini anlattım.

Ardından, Allah (cc) ÅŸöyle buyurdu;

“Birbirinize düÅŸman olarak, hepiniz oradan inin(cennetten). Artık benden size bir hidayet (Kitap ve peygamber) geldiÄŸi zaman, kim benim hidayetime uyarsa; iÅŸte o sapıklığa düÅŸmez ve ahirette bedbaht olmaz.” (Ta-ha /122,123) Ayet-i kerimesi’nden de bahsederek, cennetten kovuluÅŸunu, daha sonra Allah-u Teâlâ Hazretlerinin, insanlara tevhit inancını anlatması için göndermiÅŸ olduÄŸu peygamberleri sırası ile Ä°dris (as), Nuh (as), Hûd (as), Salih (as), Lût (as), Ä°brahim (as) ve diÄŸer peygamberlerin hayatlarını kısa kısa anlatıyordum. Hatırlayamadığım yerlerde, gözümün önüne televizyon ekranı gibi görüntü geliyor. Oraya bakıp anlatmaya devam ediyordum.

Bu ÅŸekilde Enbiyaların hayatlarını anlattıktan sonra, Cenab-ı Peygamber (sav) Efendimizin, Cihar-ı yâri Güzin olan dört büyük halifenin ve Sahabelerin hayatlarını anlattım.

En son Hazreti Ali (ra)’ın kardeÅŸinden ve Peygamber Efendimiz (sav) Hazretlerinin zevcesi, AiÅŸe-i Sıddık’a anamızdan, hadis hafızı olan Ebu Hureyre Hazretleri, Cennetle müjdelenen Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve birçok sahabelerin, Muaviye tarafına geçtiÄŸini ve burada bir içtihat olduÄŸunu ve nefis muhasebesi olduÄŸunu anlattım. Allah nefsimize bırakmasın. Rasulullah(sav) Hz.leri;

“Ya Rabbi! Gözümü açıp, yumana kadar beni nefsime bırakma”,buyurdu ve bunu bizlere nefsin ne kadar ÅŸedid olduÄŸunu bildirmek için söyledi, dedim. O sırada uyanmışım.

Daha sonra rüyamı Üstadım Hacı Mustafa Efendi’ye anlattım. 

─MaÅŸallah evladım! Zaten Bilal Nadiri Hazretleri sana çok teveccüh etmiÅŸ, çok sevmiÅŸ. Nakib-i Nukaba makamına kadar getirmiÅŸ. Bundan sonra her yere ders verebilirsin. ÇavuÅŸ, nakib görevlendirebilirsin. Üç tane hilafet yazdım. Piranlar mühürledi ama Rasulullah Efendimiz mühürlemedi. Ä°nÅŸallah ölmeden önce açıklayacağım, bayram yapacağız, dedi.

Ben de kendisine:

─Aman Efendim bir ÅŸey istemiyorum! “Ä°lahi Ente Maksudi ve Rızake Matlubi Ya Hazreti Allah” dedim.

Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, yaÅŸadığı sürece ömrünü, ümmeti Muhammedin irÅŸat için sarf etmiÅŸ ve elinden geldiÄŸi kadar insanlara, Hak ve hakikati anlatmıştır.

─Zira Allah’a dost olmuÅŸ ve Peygamber (sav) Efendimizin varisi olan Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, bütün yaÅŸantısını, Hz. Peygamber(sav) Hazretleri nasıl yaÅŸadı ise o ÅŸekilde geçirmiÅŸtir. Peygamber(sav) Efendimizin Hadis-i Åžeriflerinde buyurduÄŸu gibi;

“Sizin en hayırlınız kulları Allah’a, Allah’ı da kullarına sevdirendir”, sözü üzere, Üstadımız da bu aÅŸk ve neÅŸe ile yaşı ilerlemesine raÄŸmen seyahatlerine devam ediyordu. Yine seyahatlerinin birinde NevÅŸehir’e geldi. AkÅŸam sohbet esnasında,

─NevÅŸehir’de bir güneÅŸ doÄŸacak, bütün dünyayı aydınlatacak, herkes bundan istifade edecek, dedi. 

Bu esnada sohbette bulunan bir ihvan, Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine, bir rüya anlattı:

─Efendim, rüyamda; Abdullah AÄŸabeyim dört yolun ortasında bir sofra kurmuÅŸ. “Allah rızası için oturun” diye çağırıyor. Bu davete uyan fazla kimse olmuyor, çoÄŸu bakıp bakıp gidiyordu, dedi.

Hacı Mustafa Efendi Hazretleri;

─Evladım o sofraya nasibi olan gelir, nasibi olmayan gelemez. Bu dergâhta, bu fakirle, Abdullah Efendinin suretine ÅŸeytan giremez. O’nu gördüÄŸünüz zaman o rüya sahihtir, dedi.

Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, dergâhın ileri gelenlerini çağırdı, onlara;

“Bize tabi olmalarını” söylüyorlardı. Ä°lk olarak Sivaslı Ali Efendiye;

─Hafızım, Arapçam var diye kibirli olma. Dergâhın sahibi Abdullah Efendi’dir. Ümmi olduÄŸu için sesimizi çıkarmıyoruz. Fitne çıkmasın. Benim vefatımdan sonra eÄŸer ona derviÅŸ olmazsan, mahÅŸerde yakana yapışırım. EÄŸer O seni Allah ve Resulüne vasıl edemezse, sen de benim yakama yapış evladım. Onu hiç incitme, bana yaptığın hürmeti ona da yap, buyurdular.

Vefatından üç ay önce yine Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.lerini ziyarete gittik. Ä°stanbul’dan Ali Efendi gelmiÅŸ,”üstadımız hasta” diye onu içeriye almamışlar. Beni görünce:

─Sen müsaade ediyor musun? Abdullah Efendi, dediler. Yanlarında Mevlüt Efendi ve Memduh Efendi de vardı. Ben de

─Ä°stanbul’un zakiri Ali Efendi mahrum kalmasın, onu da götürelim, dedim. 

Hacı Mustafa Efendi Hz.leri ikinci katta yatıyordu. Buram buram terlemiÅŸti, alnından öptüm. Tabi çok hüzünlendik. Üstadımıza yolcu alameti vurulmuÅŸtu.

O anda üstadımız yanımdaki Ali Efendiye dönerek:

─OÄŸlum, Abdullah Efendiyi bırakma, OÄŸlum Abdullah Efendiyi bırakma, OÄŸlum Abdullah Efendiyi bırakma, dedi. O da üç defa:

─Olur, Efendim dedi. Orada bulunan Memduh Efendi de yaÅŸanan hadiselere orada ÅŸahit oldu. Büyük bir üzüntü ile oradan ayrılıp tekrar NevÅŸehir’e geri döndük.

Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, kibar oturuÅŸu, ayın on dördü gibi parlayan yüzünden, sakalından ÅŸule ÅŸule damlayarak akan nuru ile insanlara ışık tutan, tatlı ve güzel konuÅŸmaları ve ÅŸefkatli bakışları ile o hep hatıralarda kaldı. YaÅŸantısı gayet mütevazı, eski bir evde geçti. Bir kızı ile bir de oÄŸlu vardı. OÄŸlu, genç yaÅŸta vefat etmiÅŸti. Zaman zaman oÄŸlunun vefat hadisesinden bahsederek;

─OÄŸlum çok edepli idi. Kimsenin gözünün içine bakmazdı, dinine düÅŸkün bir delikanlı idi. Evlilik çağına gelince evlendirdim. Zifaf gecesine girdiÄŸi akÅŸam, karnına aÄŸrı girdiÄŸini söyledi. Hemen hastaneye kaldırdık. O akÅŸam hastanede ruhunu teslim etti. “Ä°nna Lillahi ve Ä°nna Ä°leyhi Raciun” diyerek Rabbimize teslim olduk, derdi.

1984 yılında Hacı Mustafa Efendi Hazretleri hastalandı. Bağırsak kanseri olduÄŸu için çok ızdırap çekiyordu, sürekli uyuÅŸturucu hap veriyorlardı. Yanına gittiÄŸim zaman; Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri kendine gelip de, konuÅŸmasın diye, daha fazla uyuÅŸturucu veriyorlardı. Bunun sebebi ÅžeyhliÄŸin Çorum’a kalması, baÅŸka yere gitmemesi idi. Oysaki Åžeyhlik makamının, manen verildiÄŸini idrak edemiyor, nefislerine tabi oluyorlardı.

NevÅŸehir’den de Çorum’a gidip;

─ Efendim siz vefat ettikten sonra ne yapacağız diyenlere:

─Evladımız Abdullah Efendi seyri sulûk’unu tamamlamış kamil bir ÅŸeyhtir. O’nu bırakmayın o’nu incitmeyin, dedi. Allah razı olsun, onlar da bırakmadılar. Çünkü bizle rde Allah ve Resulünün yolunu tavsiye ediyorduk.