Sayfa Yükleniyor

Gençlik Dönemi

Abdullah Baba (ks) genç yaÅŸta ticarete atılmış ve henüz on yedi yaşında iken muhterem zevceleri Âmine Hanım ile evlenmiÅŸlerdir. Üçü kız üçü erkek, altı çocukları olmuÅŸtur. Fakat Züleyha (Cemanur) ismindeki kızları iki yaşında Çiçek hastalığından dolayı vefat etmiÅŸtir. Efendi Hazretlerinin, çocuklarının isimleri tarihleri ile birlikte ÅŸöyledir; 

1953 yılında büyük kızı Hatice dünyaya gelmiÅŸtir. Bundan sonra yedi yıl çocukları olmamış, 1960 yılında, ikinci çocuÄŸu Hasan dünyaya gelmiÅŸtir. 1964 yılında ortanca kızı AiÅŸe ve 1966 yılında da küçük oÄŸlu Nuh Naci dünyaya gelmiÅŸtir.1953 yılında askere giden Efendi Hazretlerinin, askerde iken bir kızı bir de oÄŸlu dünyaya gelmiÅŸtir. Kızı, yukarıda bahsettiÄŸimiz, Hatice’dir. OÄŸlunun ismi ise Ebubekir-i’dir. Fakat oÄŸlu vefat etmiÅŸtir

1956 da askerlik vazifesini tamamlayan Abdullah Baba, memleketine döndükten sonra, bir yandan ailesinin nafakasını kazanmak ile uÄŸraşırken, asıl gayesi olan Allah’a kulluk görevini yerine getirmek için ibadetlerine devam ediyor, ilim kitapları okuyordu. Buna Said-i Nursi Bediüzzaman Hazretlerinin, Risale-i Nur kitaplarını okuyarak baÅŸlayan üstadımız aradığını bulamıyordu. Ä°çindeki yangını söndürecek çareyi arıyordu. Sürekli bir çıkış yolu arayan muhterem üstadımız, tasavvuf yoluna giriÅŸine vesile olan yaÅŸadığı hadiseleri bize ÅŸöyle anlatmıştır:

1956 da askerden geldikten sonra bir müddet Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur Külliyatını okumaya devam ettim. O dönemlerde Memleketimizde tasavvufi yönden çalışmalar yapan cemaatler yok idi. Ben de buna çok üzülürdüm.

Fatihayı Åžerife yi her okuduÄŸumda bir titreme hâsıl olurdu: 

“Ya Rabbi ne olur ÅŸu mübarek âyet-i kerimede geçen, inam ettiÄŸin, ihsan ettiÄŸin, övdüÄŸün, Sırat-i Müstakim üzere giden o nurlu yola bizi de dâhil eyle”,diye sürekli Allah-u Teâlâ Hazretlerine dua ederdim. DeÄŸiÅŸik ÅŸekillerde rüyalar görür, gece gördüÄŸüm rüyaların aynısını gündüz yaÅŸardım. Rüyalarım hep sahiha olurdu. Bunun yanında peygamberlerin hayatlarını okur, hep hayatını okuduÄŸum Peygamber Efendilerimiz ile rüyamda görüÅŸürdüm.

Yine Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur kitaplarını okuduÄŸum dönem içerisinde, bir gece rüyamda Ay’a çıktım. Ay’ın cismi beyaz ve kayalıktı, toprağı, bizim NevÅŸehir’in ilçesi Avanos’un toprağına benziyordu. Said-i Nursi Hz.leri, Risale-i Nur okuyanların ihlâslı olanlarını davet etmiÅŸ, herkes oraya toplanmıştı. Ben de o topluluÄŸun ön tarafında duruyordum. Bu esnada Said-i Nursi Hz.leri beyaz bir elbise, üzerine beyaz bir cübbe giymiÅŸ, başında beyaz takke, beyaz sarık, bıyıkları kısa kesilmiÅŸ, heybetli bir ÅŸekilde geldi, selam verdi. Selamını aldıktan sonra:

“Elhamdülillah, senin gibi bir evliyayı gördüm” dedim. Bu esnada dizlerimde derman kalmadı, olduÄŸum yere oturdum. 

Said-i Nursi Hz.leri diÄŸer topluluÄŸun yanına gidip selam verdi, daha sonra benim karşıma geçip namazda oturur gibi oturdu. Ben de:

“Ya Rabbi! Zamanın evliyasının karşısında oturuyorum benim günahımı affet. Seni nasıl zikretsem de, bu evliyan beni sevse” diye dua ettim. O anda kalbimden; 

“EstaÄŸfurullah el-aziym” demek geldi. Sonra “Bismillahirrahmanırrahiym”, “Salâvat-ı Åžerife”, “La ilahe illallah”, “Allah Allah”, “Hay Hay”, “Hu Hu” diye tarikat ehli gibi zikir yapmaya baÅŸladım. Bu arada dizlerim yerden kesilip, havalanmaya baÅŸladım. Said-i Nursi Hz.lerinin hizasını geçince, dedim ki;

“Uçayım da etrafında sema edeyim”, “Hay Allah” diye etrafında pike yapar gibi uçmaya baÅŸladım. Bir müddet döndükten sonra, Said-i Nursi Hz.leri; kalben; 

“AÅŸağıya in”, iÅŸareti verdi. Yine kalben;

“Ä°n evladım yeter”, dedi. 

Ä°ndikten sonra karşısına geçip rabıta halinde durdum.

Said-i Nursi Hz.leri: 

─ Evladım, bir MürÅŸidi Kamil bulacaksın. Kadir-i tarikatına müntesip olacaksın. Senin risalen tamam, dedi. Ben de kendisine: 

─ Efendim ayrılmak istemiyorum, dediysem de; o mübarek zât: 

─ Hayır, evladım sen istihare yap, dedi. 

─ Peki, Efendim, dedim ve uyandım.

Ertesi gün evimize, Beyazın Şıh AÄŸa lakabında, her insanla fazla konuÅŸmayan, Ramazan Ayında itikâfa giren, dili biraz kekeme olan o zât geldi. Arada bir ziyaretimize gelen Şıh AÄŸa, annemin de üstadı olan Aksaraylı Hacı Ahmet babaya baÄŸlıydı.

─ HoÅŸ geldin Şıh AÄŸa, buyur içeri gir, dedim. 

─ SaÄŸ ol Abdullah, ben baÄŸa gidiyorum, girmeyeyim. Sen, bugün rüyanda ne gördün? Onu anlat, dedi. Rüyam ona malum olmuÅŸtu.

Ben de kendisine görmüÅŸ olduÄŸum rüyamı anlattım. Şıh AÄŸa cebinden bir kâğıt çıkardı: 

─ Abdullah, bu ders Abdülkadir Geylani Hz.lerinin dersidir, buna iyi çalış, diye nasihat etti. Bana verdiÄŸi ders annemin dersinin aynısıydı.