SORU ARA

SORULAN SORU

“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”( Fecr 28) ayeti kerimenin mealinde belirtildiÄŸi üzere kulun Rabbinden razı olmasını açıklarmısınız?

CEVAP


Ehli tasavvuf nefsi yedi mertebeye ayırmışlardır.

1.Emmâre, 2.Levvame, 3.Mülhime, 4.Mutmainne, 5.Radiye, 6.Merdiye, 7.Sâfiye

Abdülkadir Geylani Hz.leri; “Nefs, Allah ile kullar arasında bir perdedir. Onları Allah’a karşı perdeler. O ortadan kalkınca perde de kalkmış olur.” Buyurarak bu yedi mertebeyi iÅŸaret eder.

Tam yedi perdeli hâli “Nefs-i emmâre”dir. Bir perdenin kalkmasıyla “Levvâme”, iki perdenin kalkmasıyla “Mülhime”, üç perdenin kalkmasıyla “Mutmainne” gibi isimler alır. Daha sonra “Râziye”, “Merdiyye”“Sâfiye” gibi dereceler gelir.

Birinci nefisten yedinci nefse doÄŸru gelindikçe ve her perde kalktıkça; cismâniyet, zulmâniyet, kesafet azalırken, derece derece ruhâniyet, nûrâniyet ve letâfet artar, ruha mânevî âlemden ışıklar sızar. Tam perdeli hâlinde ise hiç ışık sızmaz. Perde sayısı azaldığı nisbette nefis saflaşır. Ä°ÅŸte kiÅŸinin kalbi de yedi kalın perde ile örtülüdür. Bütün perdelerin kalkması hâlinde ise tamamen nur olur.

Bu yedi nefis mertebesinin her biri ayet ile sabittir.

“Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı ÅŸekilde kötülüÄŸü emreder” [1] ayetinde Allah Teâlâ Hazretleri “Nefsi Emmâre”den bahsetmektedir.

“Kendini kınayan (piÅŸmanlık duyan) nefse yemin ederim” [2] ayetinde ise “Nefsi Levvame”den bahsetmektedir.

“Ona (nefse) bozukluÄŸunu ve korunmasını (isyanını ve itaatini) ilham edene yemin olsun” [3] ayetinde “Nefsi Mülhime”den bahsetmektedir.

 “Ey huzura kavuÅŸmuÅŸ nefis (insan)! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.” [4]  ayeti ile ise nefsi Mutmainne, Nefsi Radiye ve Nefsi Merden ise toplu olarak ÅŸöyle bahsedilmektedir

 “Sen O’ndan razı”  hitabı nefsi Radiye makamını,  “O da senden razı”  hitabı ise nefsi merdiye makamını iÅŸaret etmektedir.

Bunlardan nefs-i râdiye, insan ruhunun temizlenmeye baÅŸladığı andan itibaren kazandığı sıfat ve durumların dördüncüsüdür. Bu mertebeye "rıza makamı" da denilir Allah için ibadet ve zikir ve taat ile meÅŸgul olarak dünyaya hiç gönül vermeyen, nefs-i hayvaninin arzu ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah'ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve isteklerini terk eden kâmil kimsenin ruhudur. Bu makama gelen ruhta kazaya rıza esastır. Böyle bir kimse Allah Teâlâ'nın iradesine kayıtsız ve ÅŸartsız teslim olur. Allah'tan gelen her musibet ve nimet karşısında aynı derecede memnun ve razı olur.

Sıkıntı, musibet, geniÅŸlik ve sevinç hallerinde kaza ve kadere rıza ve bu suretle bu imtihan âleminde çeÅŸitli zorluklara güzel ve büyük bir metanetle göÄŸüs germek nefs-i râziye'nin hasletidir.

Râdiye makamına yükselmiÅŸ olan insanî nefse ikram edilen sıfatlar; vera' (ÅŸüpheli ÅŸeyleri terketmek), ihlâs, muhabbet, üns, huzur keÅŸif ve keramettir. Nefs-i râdiye, Allah'tan ve O'nun rızasına erdirecek olanlardan baÅŸkasını terkettiÄŸi gibi, hatta masivayı (Allah'tan baÅŸkasını) dahi unutur. Âlemde başına her ne gelirse, onu gönül hoÅŸluÄŸuyla kabul edip zevkini alır. Bu durumlarında bile halka nasihatta, emr-i bil-ma'rûf ve nehy anil-münkerde bulunur. Böylece halkı irÅŸad etmekten geri durmaz. Sohbetinde bulunan onun sözlerinden istifade eder. Bu makamın sehibi huzur-ı Hakk ile edeb deryasına dalar. Duası Allah katında reddolunmaz fakat edeb ve hayası galib geldiÄŸinden, zorunlu kalmadıkça kendisi için bir ÅŸey taleb edemez. Nefs-i râdiye mertebesine gelmiÅŸ kâmil kiÅŸi Allah katında aziz ve mükerremdir. Ä°nsanlar ona saygı gösterirler. Halkın ona saygısı cebrî ve kahrîdir. Onu sayanların çoÄŸu, ona niçin ve ne sebeble saygı gösterdiklerini bilmezler. Böyle bir zat, asla zalimlere boyun eÄŸmez ve onları sevmez; zalimlerin zulümlerinden de selamet bulur.

DerviÅŸ Yunus’un dizeleri bu makama eriÅŸmiÅŸ insanın halini anlatır bizlere…

HoÅŸtur bana senden gelen:

Ya hilat-ü yahut kefen,

Ya taze gül, yahut diken..

Kahrın da hoÅŸ lütfûn da hoÅŸ.

 

Gelse celalinden cefa

Yahut cemalinden vefa,

Ä°kisi de cana safa:

Kahrın da hoÅŸ, lütfun da hoÅŸ…

 

 Allah Resulü (sav) ile Ebu Bekir (ra) oturuyorlardı. Hz. Ebu Bekir’in üzerinde eski bir aba (elbise) vardı. Öyle ki, elbisenin uçlarını göÄŸsünün üstünde aÄŸaç çöpleriyle birbirine tutturmuÅŸtu. Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’nin fethine hazırlanıyordu. Herkes fedakârca katılımda bulundu fakat Hazret-i Ebu Bekir (ra) gibisi yoktu. Hazret-i Ebu Bekir (ra) ne evinde, ne üstünde başında hiçbir ÅŸey bırakmamıştı.

Bu esnada Cebraîl (as) nüzûl etti. Peygamber Efendimiz (sav) e Allah Teâla’nın selamını bildirdi ve:

“Yâ Rasulallah! Ebu Bekir’in bu hali nedir? Eski bir elbise giymiÅŸ, uçlarını da aÄŸaç çöpleriyle tutturmuÅŸ!” dedi.

Alemlerin Efendisi:

“Ey Cibrîl! O, malını Fetih’ten önce Allah’ın dini uÄŸruna harcadı, onun için bu haldedir.” buyurdu. Bunun üzerine Cebraîl aleyhisselam:

“Ona Allâh Teala’nın selamını bildir. De ki: Rabbin sana soruyor;

"Åžu fakr u zarûret içinde bulunman sebebiyle Ben’den razı mısın, yoksa halinden ÅŸikâyetçi misin?"

Allah Rasûlü, dostu Ebu Bekir’e dönerek:

“Ey Ebu Bekir! Ä°ÅŸte Cibrîl burada, sana Allah Teala’dan selam getirdi. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki;

"Åžu fakr u zaruret içinde bulunman sebebiyle Ben’den razı mısın, yoksa halinden ÅŸikayetçi misin?”

Ebu Bekir (ra) bu iltifat-ı ilahî karşısında sevincinden ne yapacağını bilemedi. Adeta dili tutuldu. Bir müddet aÄŸladı, aÄŸladı… Sonra da:

“Rabbimden mi ÅŸikâyetçi olacağım? Ben Rabbimden razıyım, ben Rabbimden razıyım, ben Rabbimden razıyım.” dedi. [5]

DerviÅŸte radiyye makamının halleri alışkanlık haline gelip, Allah korkusunda ve kendisini küçük tutmakta devam ve sebat üzere bulunursa, ihsan buyurulan ilahî imtihanlar neticesînde SADAKAT mühürü ile mühürlenerek öyle bir derece verilir ki, ahlakî bakımdan imtihan olunmuÅŸ ve en üstün ahlaka malik bulunduÄŸu anlaşılmış olur ve her ahlakı SADAKAT mühürü ile, mühürlenerek kendisine bir MA'SUMÄ°YYET hil'ati giydirilir. Yani, o zatın bütün fiilleri, kavilleri ve huyları, Allahu Teâlâ' nın rızasına muvafık ve mutabık olur ve bütün emirleri kendisine hal edinir. Hakkın harekete geçirmesiyle harekete geçer ve hakkın teskini ile sakin olur.

 Saydığımız bu hallerin bir zata ihsan buyurulması, o kimsenin sıfat-ı-merdiyye ile sıfatlandığının delilidir. BaÅŸka bir deyimle, ruh-u-hayvan, ruh-u-sultanın hali ile bir derece daha hallenmiÅŸ, ruh-u-sultanın bütün isteklerini kabul etmiÅŸ ve bütün emirlerine rızasıyla boyun eÄŸmiÅŸtir. Ruh-u sultan ve ruh-u-hayvan birbirlerinden razı olmuÅŸlar, aralarında korku ve düÅŸmanlık kalmamış, birbirlerine alışmış ve seviÅŸmiÅŸlerdir. Bunlar, birbirlerinden emin ve razı olduklarından bu makama da SIFAT-I-MERDÄ°YYE adı verilmiÅŸtir. [6]

Râdiye mertebesinde bulunanların, bu mertebenin bütün fuyûzâtından istifade edebilmeleri için, Cenab-ı Hakk'ın da onlardan razı olması icâb eder. Yani kulun Allah'tan razı olması yetmeyip, kâmil bir terakki için Allah’ın da kulundan razı olması gerekir. DiÄŸer bir ifadeyle Hakk’tan rızamız, O’nun yüce rızasına mazhar olabilecek bir kıvam ve güzellikte olmalıdır. Buna göre râdıye; Allah’tan razı olanların, merdiyye ise; Allah’ın da kendisinden razı olduÄŸu kimselerin makamıdır.

Cenab-ı Hakk’ın bizzat razı ve hoÅŸnut olduÄŸu bir nefs olan merdiyyede kötü huylar yok olmuÅŸ, güzel huylar ve ahlâkî meziyetler inkiÅŸaf etmiÅŸtir.

Öyle ki; Yaradan’dan ötürü yaratılanlara ÅŸefkat, merhamet, sevgi, cömertlik, affedicilik ve hassasiyet onda bir lezzet halindedir. Bu mertebedeki bir mü’min, nefsini en güzel ÅŸekilde muhasebe ve murakabe eder. Her nefeste varlık ve benlik keyfiyetlerini gözeterek ÅŸeytâni hilelere karşı boÅŸ bulunmaktan sakınır.

Yine bu mertebede kul, her halükârda ve bütün mevcudiyetiyle Hakk’a teslim olmuÅŸtur. Allah’tan gelen kahır veya lütuf tecellilerinin her ikisine de gösterdiÄŸi rıza bereketiyle ebediyet âlemine göçerken, Ä°lâhi rıza ile müjdelenerek kendisine cennet hil’atı giydirilmiÅŸtir.

 Allah (cc) bu kimseye tâyin olunan kiramen kâtibin meleklerinin ellerinden, o zâtın amel defterini alır; gelmiÅŸ geçmiÅŸ, büyük küçük, en ufak hataya varıncaya kadar bütün kusurlarını affeder ve masumiyet hil’atını giydirerek kiramen kâtibin melekelerine buyurur ki:

Ey meleklerim! Bunca zamandır sizleri bu kulumun hizmetlerine vekil tâyin etmiÅŸtim. Åžimdi Ben bu kulumdan razıyım. Sizler de razı mısınız? Onlar da ÅŸahitlik ederler ve:

Ya Rab! Bizler bu kuluna hizmet edeliden beri, zerre kadar rızana aykırı bir halde bulunmadı, derler. Allah bundan sonra ÅŸöyle buyurur.

Ey meleklerim! Ben de sizi bu görevden azâd ettim ve bu kulumdan razı oldum, buyurur.

Bu hâl ve hakikatlere nail olan bir kul, artık hâdisatı “Hakka'l Yakîn”  mertebesinden seyretmektedir. Allah’ın izniyle bazı gaybî sırlara vâkıf olabilir.

Halleri, Åžeriat’a uymak ve gereÄŸini yerine getirmek ve bütün davranışlarında Peygamber Efendimize uymak olur ki:

“Allah-ü Teâlâ’nın ahlâkı ile ahlaklanınız. Allah-ü Teâlâ’nın sıfatı ile sıfatlanınız” hadis-i ÅŸerifi sırrınca, Rasulullah (sav) Efendimizin sünnetlerini icra ile ve Efendimizin ahlâkı ile ahlaklanır. Kendileri daima Allah’ın huzurunda olurlar. Bu makamda olanlar, Allah’ın hizmeti ile memurdurlar. Ä°rÅŸat veya memleketler tasarrufunda olur. Ehlullahın erginlerinin hepsi “Nefsi Merdiye”de olurlar. Bu makam,  makamı vahdettir. Herkes bu makama varamaz. “Ölmeden önce ölünüz” sırrına mazhar olmuÅŸlardır.

Yukarıda da zikredilen:

“Sen O'ndan, O da Senden razı olarak dön Rabb’ine!” [7] ayetindeki “Rabb’in de Senden razı olarak” hükmü, bu hâli ifade etmektedir.

Ayrıca Beyyine suresinin 8. Ayetindeki:

“... Allah, onlardan hoÅŸnut olmuÅŸ, onlar da Allah'tan hoÅŸnut olmuÅŸlardır...” beyanı da bu hakikatin diÄŸer bir ifadesidir.



[1] Yusuf Suresi 53

[2] Kıyamet Suresi 2

[3] Åžems Suresi 8

[4] Fecr Suresi 27,30)

[5] Ebu Nuaym, Hilye, VII, 105; Ä°bnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, I, 249-250

[6] Miftalu Kulup

[7] Fecr Suresi 28





Okunma Sayýsý : 8005

Soru Tarihi: 3/9/2017

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *