SORULAN SORU

Tasavvufta Halife ne demektir? Abdullah Baba’nın (ks) halifesi olmadığı halde bazı kiÅŸilerin halifesiyim iddiaları bizleri çok üzüyor. Bu konuyu açıklar mısınız?

CEVAP

Halife, baÅŸkasının ardından gelerek, onun yerine geçen kimse demektir. Tasavvufta ise; Pir veya Åžeyhin irÅŸatla vazifelendirdiÄŸi kimsedir. Bu da muhtelif vazife ve isimlerle çeÅŸitli kısımlara ayrılır. Bütün tarikatlarda herhangi bir bölgenin yöneticisine, Åžeyhe vekâlet eden kiÅŸiye “HALÄ°FE” denir.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri yaÅŸarken dergâhımızdan halife olarak bir kiÅŸi vazifelendirilmemiÅŸtir.

Efendi Hz.lerinin her ile görevlendirdiÄŸi zakirleri bulunmaktadır. Bu zakirler de kendi illerinden kendi memleketlerinden sorumludur. Bir zakirin  diÄŸer memleketlerden sorumlu baÅŸka bir zakire tahakküm etme hakkı yada böyle bir görevi yoktur. Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin tavsiyesi üzerine herkes kendi ilinde bulunan Abdullah Babamın yolundan giden zakirine biat eder, yoluna hizmet için çaba harcar.

Kendisini “halifeyim, bu dergâhın vekili benim” diye nitelendiren kiÅŸiler bu yolun haramisi, yol kesen sahtekârıdır. Bu insanlara itibar olunmaz. Bu kiÅŸiler görünüÅŸte Abdullah Babanın yolundaymış gibi görünseler de maneviyatta zerre kadar deÄŸerleri yoktur. Efendi Hz.leriyle uzaktan yakından alakaları yoktur.

İnsanlar kendi manevi hallerine bakmadan halife olacaklarını zannetmektedirler.

 Altıncı esmayı alan,  “Ä°yi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.” [1] ayeti kerimesince Allah’ın Hafız ismiyle hıfz-ı muhafaza altına alınan zatlar vardır, bu zatlara kümeleyin evliya denir. DerviÅŸ bu makama geldiÄŸi zaman MürÅŸidi Kamil olan zat Peygamber Efendimize münacatta bulunarak;

 “Ya Resulallah ümmetinizden falan ihvanımız halifelik makamı olan bu altıncı esmayı aldı uygun görürseniz halifelik vazifesini vermek istemekteyiz” der.

Manevi Âlemde Resulullah Efendimiz (sav) uygun görürse hilafet görevi yani halifelik verilir. Artık O MürÅŸid-i Kamil’in halifesidir. Evliya olmuÅŸ bir insandır ancak MürÅŸid-i Kamil deÄŸildir. Halife demek MürÅŸid-i Kamil demek deÄŸildir.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“Bu tarikat yolunda, halifeler vardır”

Halife, Åžeyhe vekâlet eden bir zât olup, vasıfları zikredilen bütün yöneticilere hâkim olur. Üstadımız Halifeyi, bir Tugayı idare eden Tugay Komutanına teÅŸbih ederek anlatmışlardır. Nasıl ki, Tugaya baÄŸlı Alaylar ve Alaylara baÄŸlı Taburlar, Taburlara baÄŸlı Bölükler varsa ve Tugay Komutanı olan zât bütün bunları denetler ve yönetirse, Halife de Nukaba, Nakib ve sair bütün yöneticileri denetleyip yönlendirir.

MürÅŸid-i Kamillik bambaÅŸka bir ÅŸeydir öyle kolaylık eriÅŸebilecek bir mertebe deÄŸildir. MürÅŸidi Kamil olan zatlar direk Peygamber Efendimizin (sav)  varisi olurlar. Her hali, her durumu sireten ve sureten Hz. Peygamber’i (sav) anlatır.

Halifelik öyle herkesin kafasına göre alabileceÄŸi bir makam bir mevki deÄŸildir.

Bu konuyla ilgili büyük Üstadlarımızdan Ebubekir Sıddık Çorumi Hz.lerinin naklettiÄŸi olay yeterince açıklayıcı olacaktır kanaatindeyiz;

Ebubekir-i Baba bir “Rufai üstadı” olduÄŸu için, o dönemlerde bir takım burhanlar maneviyat tarafından kendisine verilmiÅŸti. ÅžiÅŸ burhanı, kılıç burhanı, ateÅŸ burhanı, en kuvvetli zehirleri yutma burhanı gibi… Bu burhanları insanları irÅŸat etmek için bir vesile olarak kullanıyordu.

Yine bir gün, Ebubekir Baba Çorum’da derviÅŸleri ile beraber ateÅŸ burhanı için toplanmışlardı. Bir ateÅŸ yakıldı. Yanan ateÅŸin üzerine sac koyuldu ve o sac alevlerden kızıllaÅŸtı. Ebubekir-i Baba dergâha çok hizmet eden Mehmet Efendi isminde zengin bir derviÅŸi elinden tuttu, halakanın ortasına aldı. AteÅŸte kızaran sacı eline alarak o derviÅŸin başına koydu. O zengin kiÅŸi, bir anda nefsine kapılıp kendi kendine ÅŸöyle dedi:

─  Üstadın bu kadar derviÅŸi var, onların içinden beni seçti. Demek ki bende bir iÅŸ var, ben halife olacağım herhalde.

Hâlbuki bu hadisenin üstadının bir kerameti olduÄŸunu idrak edemedi. Aradan birkaç gün geçti. Ebubekir Baba’nın yakınında olan zatlardan bir tanesine ÅŸöyle dedi:

─  Ebubekir Baba’ya söyle de, benim ÅŸu halifelik icazetimi artık yazsın. O gün herkesin arasından beni çıkardı ve ateÅŸ burhanını bende yaptı. Demek ki ben diÄŸer derviÅŸlerinden farklıyım. Bende o cevheri görmeseydi burhanı bana yapmazdı. Ben halifelik yapabilecek manevi duruma geldim.

Ebubekir-i Babaya, durumu anlattılar.

─  Evladım halifeliÄŸi biz veremeyiz. Allah-u Teâlâ izin verirse olur, sülûka girerse olur,  buyurdu.

Ebubekir-i Baba’nın söylediklerini, o kiÅŸiye gidip söylediler. Hemen doÄŸruca dergâha gitti:

─  Aman Efendim! Ben sülûka girip halife olmak istiyorum. Ne olur beni sülûka sokun.” deyince. Ebubekir Baba:

─  Madem sulûka girmek istiyorsun, peki o zaman” dedi.

Suluk denilen yerler, göz göz oda ÅŸeklinde, ancak bir kiÅŸinin sığabileceÄŸi, namaz kılabileceÄŸi büyüklükte yerlerdir. Suluk’a giren bir kiÅŸiye, ilk üç gün kesinlikle yiyecek veya içecek bir ÅŸey verilmez. Üç günün sonunda Üstadı, belki bir zeytin, belki bir bardak çay gönderebilir. O kiÅŸinin yetiÅŸme durumuna göre, üstadı ayarlar. Suluk’a giren kiÅŸiler, Hakkı zikrederek, Ona ibadet ederek, lezzet ve haz alırlar yani manen gıdalanırlardı. Açlık akıllarına dahi gelmezdi.

Sülûk’a giren o zât, üç gün boyunca bir ÅŸey yiyip içmeyince beti benzi sararır. Herhangi bir manevi gıdada alamaz.

Bu arada hanımı:

─  Allah, Allah bizim bey üç gündür ortalıkta gözükmüyor, nerelerde acaba?, Diyerek doÄŸruca dergâha gider. Oradaki derviÅŸlere:

─ Bizim beyi gören oldu mu? Üç gündür ortalarda yok” diye sorar. Onlarda hanımına:

Senin kocan sulûka girdi. Üç gündür sulukta, derler. Kadın doÄŸruca suluk odasının önüne gelir ve perdesini hafifçe aralar. Adam karısını görünce:

─  Üç gündür neredesin, be hey kadın? Bu adam (hâÅŸâ) bizi açlıktan öldürecek. Hemen eve var, bana yiyecek bir ÅŸeyler getir, der ve kadın eve gider.

Evden yiyecekleri aldıktan sonra, kocasının yanına gelir. Perdenin kenarını kaldırıp gizlice yemekleri verir. BoÅŸ tabakları da akÅŸama doÄŸru alır.   

Sulukun yedinci gününde adam bir hal görür. Halinde Ebubekir-i Baba gelir:

─  Evladım ÅŸu balığı al, fırıncıya selamımı söyle piÅŸirsin, demiÅŸtir. Adam da:

Peki, Efendim, deyip balığı almıştır. (Bu hadise sulukta iken gerçekleÅŸmektedir.) Adam, fırıncıya balığı götürür:

─ Ebubekir-i Babanın sana selamı var, ÅŸu balığı bir piÅŸiriver, der. Fırıncı da:

Ve aleyküm selam, hemen piÅŸireyim, diyerek balık tavasını fırına atar. Yarım saat kadar bir süre geçtikten sonra fırıncı, balık tavasını dışarı çıkarır.

 Bir bakar ki; balık deÄŸil piÅŸmek, tava dahi ısınmamış, halen soÄŸuktur. “Allah, Allah” diyerek ÅŸaşırır ve tekrar fırına sürer. Yarım saat kadar daha fırında bekletir. Balık tavasını çıkartır. Yine bakarlar ki; ne balık piÅŸmiÅŸtir, ne de tavada en ufak bir sıcaklık vardır. Fırıncı, o adama dönerek, ÅŸöyle der:

─ Ebubekir-i Babaya selam söyle! Bu balık piÅŸici deÄŸil”  ve adamın görmüÅŸ olduÄŸu hal biter.

Tam o esnada derviÅŸlerden birisi sülûk odasının perdesini aralar ve Ebubekir-i Baba’nın kendisini çağırdığını söyler. Adam sevinçle suluktan çıkar.

“HalifeliÄŸi kazandım mı?” diye onlara sorar.

Hâlbuki suluka giren bir kiÅŸi kabiliyetli ise kırk gün içinde, eÄŸer kırk günde olmadı ise üç ayda, üç ayda da olmadı ise bir yılda, bir yılda olmadı ise üç yılda, üç yılda da olmadı ise beÅŸ yılda. BeÅŸ yılın sonunda da eÄŸer tamam olmadı ise o kiÅŸiye artık suluk ettirmezler. Ayrıca suluktan, kemale ermiÅŸ olarak çıkan kiÅŸiler, törenle suluktan çıkarılır. Zira o kiÅŸi Allah-u Teâlâ Hazretlerine vasıl olmuÅŸ, sıfatlarında fani olmuÅŸ bir zât olarak suluktan ayrılır.

Bu zât kırk günü dahi doldurmadığı halde, kendi kendine bir hevese kapılır. DoÄŸruca Ebubekir-i Baba’nın yanına varır.

Efendim halifeliği kazandım mı? diye sorar.

Ebubekir-i Baba da kendisine:

─ Ne halifeliÄŸi oÄŸlum, sen bir balığı dahi piÅŸiremedin, diye cevap verir.

Adam, Ebubekir-i Babaya:

─ Aman Efendim, ne olursunuz, ben zengin bir kiÅŸiyim, bana bu halifeliÄŸi verin” deyince

Ebubekir-i Baba, kendisine:

─ Evladım, ancak Allah izin verirse halifelik veririz, der.

Adam, Ebubekir-i Babaya:

─ Benim çok altınlarım var, evlerim var. Onların tapusunu sana vereyim, bana ÅŸu halifelik icazetini verin. Bunu nefsim çok istiyor” deyince, Ebubekir-i Baba hiddetlenerek ; (Evliyaullah ancak Allah için hiddetlenir)

Biz maneviyat ne derse onu yaparız. Haydi, yürü bakalım!, diye cevap verir. Adam sinirli bir ÅŸekilde orayı terk ederken;

─  Ben de senin adını Çorum’dan silmez isem; bana da Mehmet AÄŸa demesinler, diyerek edepsizlik yapar, kapıyı vurup çıkar.

Aradan bir müddet geçtikten sonra, adam baÅŸka bir yerden para karşılığı halifelik icazeti alarak, tekrar Çorum’a döner ve bir dergâh yaptırmaya baÅŸlar. Para ile adamlar tutar. Aklınca, Ebubekir-i Baba’ya muhalefet etmeye çalışır. Dergâhın inÅŸaatı bir adam boyu kadar çıktığında midesine bir aÄŸrı girer. Bu aÄŸrının acısından duramaz bir hale gelir. Hekimlere gider fakat kimse tedavi edemez.

En sonunda kendisine, bir de hamama gitmesi tavsiye edilir ve hamama gider. Hamama girince midesinin aÄŸrısı geçer. Ä°yileÅŸtiÄŸini zannederek sevinir. Bir müddet hamamda kaldıktan sonra “Artık iyileÅŸtim, dışarı çıkabilirim” diye düÅŸünüp hamamdan dışarı çıkar çıkmaz, midesindeki aÄŸrı tekrar baÅŸlar.

─ Benim midemin iyi olduÄŸu tek yer burası. En iyisi ben iyileÅŸene kadar, siz buraya bir yatak yorgan getirin. Yiyecek ve içeceÄŸimi de buraya getirin. Ben burada yatıp kalkayım” der.

Adamın, yatağı, yiyeceÄŸi, içeceÄŸi oraya getirilir. Ve hamamda yaÅŸamaya baÅŸlar. Fakat hamam sıcak olduÄŸu için sürekli terlemekte ve gün geçtikçe zayıflamaktadır.

Onun bu periÅŸan halini gören etrafındaki insanlar da birer birer onu terk etmeye baÅŸlarlar. Bir müddet sonra yanında hiç kimse kalmaz.

Sürekli terlemesinden dolayı vücudunda en ufak bir et parçası dahi kalmamış, bir deri bir kemik hale gelmiÅŸtir. Yaptığı hatayı anlar ve kendisine bir hamal çaÄŸrılmasını ister.

─  Bunların hepsinin başıma gelmesinin sebebi, Ebubekir-i Baba gibi bir Evliya’ya muhalefet etmemden kaynaklanıyor. Ben kim, halifelik kim?” diye piÅŸman olup aÄŸlar.

Zira Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Hadisi Kutside;

“Kim benim Velime düÅŸmanlık ederse, bana karşı savaÅŸ ilan etmiÅŸ olur” buyurmuÅŸtur.

BaÅŸka bir hadisi kutside de;

“Kim bir Veliye eza ederse, benimle muharebeye girmiÅŸ gibi olur” buyurur.

O esnada hamal gelir ve periÅŸan haldeki Mehmet AÄŸa hamala ÅŸöyle der:

─ Beni ÅŸu erzak taşıdığın küfenin içine koy ve doÄŸruca Ebubekir-i Babanın evine götür. Evine on metre kala küfeden çıkart. Boynuma bir ip takarak sürüye, sürüye doÄŸruca evinin kapısına kadar götür.

Hamal, aynen Mehmet AÄŸa’nın dediÄŸi ÅŸekilde küfenin içine koyar. Ebubekir-i Babanın evine doÄŸru gelirler. Evine on metre kala hamal, adamı küfeden dışarı çıkarır, boynuna bir ip geçirir; sürüye, sürüye Ebubekir-i Baba’nın evine doÄŸru getirir.

Bu esnada Ebubekir-i Baba evinde (manen) Ahmed-el Rufai Hazretleri ile sohbet etmektedir. Zira evliyalar için zaman ve mekân sorunu yoktur. Onlar Allah’ın izni ile vefat ettikten sonra dahi, manen görüÅŸebilirler. Ä°ÅŸte bu ÅŸekilde sohbet ederken, Ahmed-i Kebir-i Rufai Hazretleri,

Ebubekir-i Babaya;

─ Hani, senin dergâhta zengin bir zât vardı. Senden para karşılığı halifelik istemiÅŸti; sen de vermemiÅŸtin. O da dışarı çıkarken ; “Ben de seni Çorum’dan silmezsem” demiÅŸti. Ä°ÅŸte biz o zâtın karnına ÅŸöyle bir deÄŸdik. Åžimdi o çok hasta. Bu tarafa doÄŸru geliyor. EÄŸer sen hakkını helal edersen; ehli iman olarak ölecek, deÄŸilse iÅŸi çok zor” buyurur.

Tam bu esnada hamal kapıyı aralar. “Hasta bir adam getirdim” demeden, Ebubekir-i Baba içeriden ; “Hakkım helal olsun” diye seslenir.

Ebubekir-i Baba’nın sesini duyunca, hasta olan o adam rahatlar. Hamal tekrar hamama götürmek üzere küfeye koyar. O hasta olan adam küfenin içerisinde kelime-i ÅŸahadet getirerek iman ile ahirete göçer.

Rabbim bizleri nefsimize kapılıp bu hallere düÅŸmekten muhafaza eylesin.

DerviÅŸ üstadının elini ilk tuttuÄŸunda evliya olmak ister. Bakar olmuyor “bari derviÅŸ olsam” der, ardından bunu da baÅŸaramazsa “hiç olmazsa bu kapıda ölsem”

Rabbim bu kapıda ölmeyi nasip etsin bizlere…

Ne güzel buyurmuÅŸ Mehmet Zahid Kotku Hz.leri;

Saltanat sahibi olmak hüner deÄŸil, Allah’ın rızasını kazanmaktır hüner!

 



[1] Yunus Suresi 62




Okunma Sayýsý : 7882

Soru Tarihi: 12/18/2016

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *