SORULAN SORU

İlahi aşk ile yanmak istiyorum, ne yapmam lazım?

CEVAP

Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Âşık, aÅŸk için ÅŸöyle der: AÅŸk atına binen kiÅŸi, hiç yorulup usanır mı? Ä°ÅŸte bu at vücuttur. AÅŸkta Allah’a olan düÅŸkünlüktür. Kul, Allah’a âşık olduÄŸu için Allah’ın zikir meclisini arar. Allah’ı sevenleri arar. Allah’ı konuÅŸanları arar. Allah’a muhabbet eden insanları arar. Allah’a gidebilmek için, gece gündüz uÄŸraşır. OturduÄŸu yerde birisi gelip de: “Adın ne?” dese “Allah” der. Birisi tokat vursa “Allah” der. Ä°ÅŸte âşık insan budur.

Hadis-i ÅŸerifte buyurulduÄŸu üzere:

“Kim bir ÅŸeyi severse, onu çok anar” [1]

Ve yine “Bir ÅŸeyi sevmen seni kör ve sağır eder.”[2]

Gerçekten âşık olan kimse, sevdiÄŸinden baÅŸkasını göremez ve iÅŸitemez olur. Ona ne zaman bir ÅŸey sorulsa, hep düÅŸündüÄŸü sevgilisi olduÄŸu için, sadece ondan bahseder.

Bu AÅŸkı, Allahu Zülcelal Hazretleri verir.” Buyururlardı.

Mevlana Hazretleri de diyor ki : “AÅŸk, Allah’ın lütfettiÄŸi bir nurdur.”

Cenabı Zülcelal Hz.leri ayeti kerimesinde “Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler” [3] buyurmaktadır.

 

Anlaşılacağı üzere AÅŸk ilahi bir lütuftur. AÅŸk kapısını çalarız, Rabbim açarsa gireriz. Kapının açılması için umut ederiz. Kapıyı ibadetlerimizle, güzel ahlakımızla, cömertlikle, vefayla, vs. çalmaya çalışırız. AÅŸk durduk yere verilmez.

“Ä°man edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” [4]

Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri; gerçek manada aÅŸka ulaÅŸmaya vesile olacak, üstün ahlak numunelerinden bahsetmek üzere buyurdu ki:

“Kimseye gönül koyma; bu dünyada imtihandasın. Allah’ın izni olmayınca hiçbir ÅŸey olmaz. Sana haksızlık edeni affet. Kalbinden dahi karşındakine intikam besleme. Onu Allah için sev. De ki: ‘Ya Rabbi! Bu kardeÅŸimin on tane kötülüÄŸü varsa on tane de iyiliÄŸi var. Her iyiliÄŸe bire on, bire yüz sevap veriyorsun. Bu kardeÅŸimin yedi yüz, sekiz yüz tane iyiliÄŸi var. Bana bir tane vurmasıyla kötü olmaz’ diyerek boynunu bük. ‘Beni gören Rabb’im var. O benim her halime vakıftır’ diyerek ihsan üzere yaÅŸa. Ä°ÅŸte bunun sonunda aÅŸka ulaşırsın.”

Ä°badetsiz aÅŸk yolculuÄŸuna çıkılamayacağı gibi, aÅŸksız bir ibadette ÅŸekilden öteye geçmez.

Mevlana Hz.leri;

Ä°badetlerin aÅŸkı körüklediÄŸini, kulu Allah'a (cc) yakınlaÅŸtırdığını ÅŸu örnekle dile getirir: "Åžefkatli bir anne, emzirdiÄŸi çocuÄŸunu yemeÄŸin tatlılığına ve içeceklerin lezzetine yavaÅŸ yavaÅŸ alıştırır. Böyle azar azar yiyen çocuk, sonunda lokma lokma yemeye ve hazmetmeye alışır. Kullar da ibadetlerden kuvvet alır; manevi yönden yüksek bir dereceye ulaşır ve sonuçta Allah'a (cc) yakınlaşır.

Sen, bir dost eteÄŸine yapış, ibadetini ve taatini eksik etme, ibadetini taatini devam et ki Allah ü Teâlâ o aÅŸkından, lütfundan, kereminden sana ihsan etsin.

AÅŸk kapısı Mevlana Hz.lerinin tabiriyle ilk önce bir mürÅŸidi kâmile tabi olmakla çalınır, say-ü gayret ile ibadetine taatine devam ederken Allah ı Zülcelal Hazretleri aÅŸkı hiç ummadığın bir anda lütfeder.

MürÅŸidi Kamile tabiiyet zordur.

Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“Åžeytanı aleyhi lane bir mürÅŸidi kâmili asla sevdirtmez. Sevdirtmemek için elinden geleni yapar. Nerde nakıs, noksan bir zat varsa onu sevdirir ki kiÅŸi Allahu Zülcelal Hz.lerine vuslat bulamasın. Nakıs zatın yoluna kendini feda eder, ama tabi olduÄŸu zat mürÅŸidi kâmil ise sevgi ve muhabbet duydurmaz. Çünkü Hakka vuslat kapısı MürÅŸidi Kamillerdir, Allaha dostluk, dostluk yolunu açan mürÅŸidi kâmiller olduÄŸu için uzaklaÅŸtırmak için her türlü oyun ve vesveselerle derviÅŸe yaklaşır. Onun için evlatlarım dikkat edeceÄŸiz! Daim zikir halinde olacağız, kalbimiz boÅŸ bıraktığımız an dolduracak olan nefis ve ÅŸeytandır.” BuyurmuÅŸlardır.

Çok ibadet ederek insan ilahi aÅŸk ulaşır mı? Çok ibadet edenin aÅŸka ulaÅŸabilmesinin garantisi yoktur. EÄŸer ulaşılmış olsaydı Bel'am Ä°bn Bâûra ulaşırdı.

Bel'am Ä°bn Bâûra ;  Musa (as) zamanında yaÅŸamış. Ä°badet ehli,  Ä°sm-i a'zamı bilen, her duası kabul olan büyük bir âlimdi. Ä°lmi o derecede idi ki, sözlerini yazmak için, iki bin kiÅŸi yanında bulunurdu. Åžöhreti her yere yayılmıştı. BulunduÄŸu Belka ÅŸehrinin valisi Belak, Hazret-i Musa’nın askerlerinin ÅŸehre girmemesi için, dua etmesini istedi. Ölüm ile tehdit etti. Can korkusu ile ve halkın verdiÄŸi rüÅŸvete aldanarak, Musa Aleyhi selama beddua etti. Akabinde dili göÄŸsüne kadar sarkıp yapıştı. Musa Aleyhi selamın askerleri tarafından öldürüldü. Müminlere beddua ettiÄŸi için ilahi gazaba uÄŸradı. Dili göÄŸsüne kadar sarkıp yapıştı. (Onun gibiler köpek gibidir) diye dillerde kaldı. Kur'an-ı kerimde de onun hakkında, mealen ÅŸöyle buyuruluyor:

“O, dünyaya meyletti ve nefsinin hevâsına uydu. Onun ibret verici hâli, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeÄŸe benzer.”[5] Allah bizi hıfzı muhafaza eylesin.

Ebubekir’in diÄŸer insanlara üstünlüÄŸü çok ibadet etmesinden deÄŸil, Allah’ın lütfettiÄŸi sevgi yüzündendir.

Mevlana Hz.leri bu konuda buyururlar ki;

 "Hz. Ebu Bekir; namazı, orucu ve sadakası ile diÄŸer ashaba tercih edilmedi. O, kalbindeki iman ile tekrim olundu" hadisinde bildirildiÄŸi gibi, Hz. Ebu Bekir"in baÅŸkalarına üstünlüÄŸü çok namaz kıldığı ve oruç tuttuÄŸu için deÄŸildir; Cenab-ı Hakk"a duyduÄŸu muhabbet sebebiyledir. Kıyamette namazları, oruçları, sadakaları getirip teraziye koyarlar. Fakat sevgiyi getirdikleri zaman bu Ä°lahî aÅŸk teraziye sığmaz. Bu yüzden asıl olan aÅŸktır” [6]

Ayrıca Hz. Ebu Bekir’e Onu Allah’ a vuslat bulduran Rasulullaha olan bu eÅŸsiz sadakat ve baÄŸlılığıdır. Resullahın söyledi­ÄŸi her ÅŸeye ne kadar akıl almaz dahi olsa tereddütsüz inanır, iman ederdi.

Rasulullah bir gece Cebrail’le birlikte Mekke’den Mescid-i Aksâ’ya, ora­dan da Allah’ın izniyle yüce âlemlere götürülmüÅŸ ve aynı gece dönmüÅŸtü. Ertesi gün bu eÅŸsiz mucizeyi müÅŸriklere haber vermiÅŸ, fakat müÅŸrikler inan­mamışlardı. Hatta birtakım yeni Müslümanlara bile Mirac mucizesinin ka­bulü ağır gelmiÅŸti. Bu Müslümanlar doÄŸruca Hz. Ebu Bekir’e gittiler:

“Yakın ve samimi dostunun anlattıklarından haberin var mı?” dediler, “Bu gece Mescid-i Aksâ’ya gittiÄŸini, orada namaz kıldığını, geçmiÅŸ peygamber­lerle görüÅŸüp göklere çıktığını ve döndüÄŸünü anlatıyor.”

Hz. Ebû Bekir sadece bir ÅŸeyden emin olmak istiyordu:

“Bunu o mu söylüyor? Siz bu anlattıklarınızı kendisinden mi duydunuz?”

“Evet,” dediler, “kendisinden duyduk.”

Hz. Ebû Bekir hiç tereddüt etmeden hemen ÅŸu cevabı verdi:

“O söylediyse mutlaka doÄŸrudur. Ben ona ve Allah’tan getirdiÄŸi her ÅŸeye iman etmiÅŸim.”

 Rasulullah bu büyük mucizeyi anlatınca, Hz. Ebû Be­kir ÅŸöyle dedi:

“Yemin ederim ki, sen doÄŸru söylüyorsun. Çünkü sen Allah’ın Peygamber’i­sin. Ben buna bir kere daha ÅŸehadet ederim.”

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kendisine iltifatta bulunarak:

“Ey Ebû Bekir, sen zaten Sıddık’sın” buyurdu. Ve bundan böyle bu unvan, kıyamete ka­dar ÅŸerefli bir vasıf olarak Hz. Ebû Bekir’in adıyla birlikte anılmaya baÅŸlan­dı.

Mevlana Hz.lerinin buyurduÄŸu gibi “AÅŸk abdest gibidir ve ÅŸüphe onu bozar.”

Rabbim bizi de sadakatle üstadına baÄŸlananlardan, sıddıklardan eylesin.

 



[1] Ruhu’l Furkan

[2] Tacü’l-Camiu Lil-Usul Fi Ehadisi’r-Rasul

[3] Maide Suresi 54.

[4] Meryem Suresi, 96

[5] Araf 176

[6] Fihi Mafihi, s. 325-326




Okunma Sayýsý : 6966

Soru Tarihi: 2/27/2016

Yorumlar
Abdullah Alkan

Amin

Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *