Sayfa Yükleniyor

Abdullah Baba Hz.lerinin 11. Vuslat Töreninden Nuri KÖROĞLU Hocamızın Konuşması

Elhamdülillahi Rabbil âlemin. Vel âgîbetü lil müttegîn. Vessalatü vesselamü alâ seyyidina ve nebiyyina ve ÅŸefîînâ Muhammed. Ve alâ âlihî ve sahbihî ecmâîn.

Euzü billahimineÅŸÅŸeytânirracîm Bismillahirrahmanirrahim

“Yâ eyyühellezine âmenüttegullahe ve künümeassadigîn” sadegallahül azim…

Muhterem Üstadımız Abdullah Gürbüz Kaddesallahul Aziz Hazretlerinin ahirete irtihalinin 11. yıldönümü münasebetiyle toplanmış bulunmaktayız. Rabbim manevi istimdatları ile gönüllerimizi pür nur eylesin. Uzaktan ve yakından binlerce kardeÅŸimiz ile Abdullah Babamızın manevi daveti üzerine bir araya geldik. Onlar davet etmeselerdi biz buraya gelemezdik.

Biz hep yazı yazanı kalem olarak biliriz de kalemi tutan eli asla ve asla görmeyiz. Bunu ÅŸunun için söylüyorum: Vaktiyle Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin bir derviÅŸi MübareÄŸin ziyaretine geliyor. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri o derviÅŸe, “Evladım, bizi sevdiÄŸin için mi geldin yoksa biz seni sevdiÄŸimiz için mi buradasın?” diyor. DerviÅŸ, “Efendim, ben sizi çok seviyorum. Onun için geldim.” diyor. DerviÅŸ, bu hadise yaÅŸandıktan bir yıl sonra Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri ile karşılaşıyor. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, “Ne oldu oÄŸlum, bizi sevmiyor musun artık?” deyince o derviÅŸ hatasını anlıyor, “Aman efendim, himmet buyurun. Bir yıldan beri sizin yanınıza gelmek için uÄŸraşıyorum da bir türlü nasip olmadı. Efendim özür dilerim. Siz seviyormuÅŸsunuz da biz onun için geliyormuÅŸuz.” diyor. Evet, onun için onların manevi davetleri üzerine bugün buraya geldik.

Cennet Mekan buyururlardı ki “Ä°steyen deÄŸil istediklerimiz gelir evladım.” Rabbime hamdü senalar ediyorum. Böyle bir meÅŸayıhın davetinde bizleri bir araya getirdi. AÅŸk Eri Mevlana’mız öyle diyor, “Seviyorsanız biliniz ki seviliyorsunuzdur. EÄŸer onlar sevmeseydi siz zaten sevemezdiniz.” Rabbim yollarından ayırmasın inÅŸallah.

Bir Arabî geldi. Efendimiz aleyhissalatü vessalam Hazretlerine dedi ki, “Ya Rasulullah! Bize ÅŸu kimse hakkında bilgi verir misin? Bu kimse, bir kiÅŸiyi bir topluluÄŸu çok seviyor da onlar gibi olamıyor, onlar gibi amel iÅŸleyemiyor.” Efendimiz aleyhisselatü vesselam kıyamet sabahına kadar bütün müminleri mutlu edecek ÅŸu müjdeyi verdiler, “KiÅŸi sevdiÄŸi ile beraberdir.”

Onun için biz Hazreti Muhammed aleyhisselatü vesselamı da Ebu Bekir radıyallahu anh Hazretlerini de Hazreti Ömer Efendimizi, Hazreti Osman Efendimizi, Ali Efendimizi, sahabeyi kiram hazeratını, tabiin, tebeüt tabiin, Ä°mamı Âzamlar, Åžâfiler, Mâlikiler, Hanbeliler, Davud-u Tâîler, Maruf el-Kerhiler, Cüneydi BaÄŸdâdiler, Geylaniler, Rufailer, Kuddusi Babalar, Somuncu Babalar, Mevlanalar, Emir Sultanlar, Üftadeler, Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri ve hakeza ve hakeza hepsini seviyoruz.

Rabbim yolundan ayırmasın inÅŸallah. Rabbim kendisinden razı olsun. Cennet Mekân Abdullah Babam, “Efendimiz aleyhisselatü vesselamın ashabı suffesi Efendimizden manevi olarak almış olduÄŸu terbiyeyi, edep ve adabı silsile yoluyla günümüze kadar aktardılar. Ben de size emanetimi tevdi ettim. OÄŸlum bundan sonrası size ait.” derdi. Bunu ÅŸunun için söylüyorum, ahir zaman fitnelerinin içerisine düÅŸtüÄŸümüz ÅŸu zaman diliminde sahte ÅŸeyhlerin, sahte hocaların, sahte profesörlerin ayyuka çıktığına ve binlerce, milyonlarca insanı arkasından sürüklediÄŸine ÅŸahit oluyoruz. Kimi ÅŸefaati inkâr ediyor, kimi zikri inkâr ediyor, kimi evliyayı inkâr ediyor, kimi sünneti Rasulullahı inkâr ediyor… Rabbim bunların ÅŸerlerinden hıfzı muhafaza eylesin.

Onların arkasında gidenler için de Geylani Hazretleri öyle diyor, “KuÅŸlar kendi cinsleriyle beraber uçarlar. Sen karganın kartal ile uçtuÄŸunu göremezsin.”

Bir gün Ankara’da bir sahte ÅŸeyh ile karşılaÅŸtık. Dedim “Efendim, etrafındakiler zayi oluyorlar.” Efendim Cennet Mekan’da buyururlardı ki “Hayıflanma oÄŸlum, adam adamını bulur. Oda ona yakın da onun için yanında olur.” derdi.

Rabbimiz “De ki herkes kendine yakışan iÅŸleri yapar. Fıtratına uygun insanlarla hemhal olur.” buyuruyor. Cennet Mekan Abdullah Babam bu sahte ÅŸeyhler sahte hocalar için derdi ki “Yarın Mehdi Resul geldiÄŸinde bu sahte insanlardan yüz bin kiÅŸinin kellesini vuracak.” derdi. Rabbim ÅŸerlerinden hıfzı muhafaza eylesin. Konuyla ilgili bir hadisi ÅŸerif okuyuvereyim. Efendimiz aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki, “Bir topluluk içerisinde doksan dokuz kiÅŸi olsa doksan dokuzu da münafık olsa bir tane de içinde mümin olsa dışardan bir mümin gelse o yüz kiÅŸinin içerisindeki mümini arar bulur. Ä°çerde doksan dokuz mümin olsa bir münafık olsa dışardan da bir münafık gelse o yüz kiÅŸinin içerisin de gider o münafığı bulur.” diyor. Rabbim muhafaza eylesin inÅŸallah.

Tabi bunların böyle olması hakikat erbabının önüne perde çekmez. GüneÅŸ balçıkla sıvanmaz. Efendimiz aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki “Allah’ın öyle kulları vardır ki siz onlar hürmetine rızıklanırsınız. Başınıza gelecek musibetler ve belalar da onlar hürmetine def olur. Onların içerisinde üç yüz tane ruh vardır ki Adem’in meÅŸrebi üzerinedir. Onun ahlakı gibidir. Bunların içerisinde kırk ruh vardır ki Musa’nın meÅŸrebi üzerinedir. Yedi ruh vardır ki Ä°brahim’in kalbi üzerinedir. Bunlardan üç ruh vardır ki Ä°sa aleyhisselamın kalbi üzerine bir baÅŸka rivayette de bir ruh vardır ki Muhammed-ül Mustafa aleyhisselatü vesselamın meÅŸrebi üzeredir.” Ä°ÅŸte bunlar halk arasında üçler, yediler, kırklar dediÄŸimiz meÅŸayıhı kiram hazeratıdır. Bundan sonra ki sözü Abdullah Babama bırakıyorum. Cennet Mekan Abdullah Babam:

“Böylesi zatları bilmenin alametleri, niÅŸaneleri var, derdi. Yeni ifadeyle kriterleri vardır.  Bunların ÅŸeriattaki alameti, bu konuÅŸmalar hep internette vesaire de dinlendiÄŸi için insanların da bunu bilmesini istiyorum. Çünkü karganın arkasında gidiyorlar. Zira çöplüÄŸe varınca akılları baÅŸlarına gelecek ki Rabbim onları da zayi etmesin.

Åžeriattaki alameti vardır ki Kur’an ve Sünneti Rasulullaha harfiyen uyarlar. Haneleri herkese açık olur. Efendimiz aleyhisselatü vesselam gibi cömert olurlar. Bunlar ÅŸeriattaki alametidir.

Tarikatta alametleri vardır. Bu zatlar görüldüÄŸünde Allah hatıra gelir. SöyleyeceÄŸini, soracağı soruyu unutur. Onun bir sözünü duyduÄŸu zaman o sözün direk kendisine tesir ettiÄŸini fark eder.

Birde hakikatte alameti vardır. Bu mübarek insanların hakikatteki alameti kendisine sorulur. Sana bu vazifeyi kim verdi: Efendimiz aleyhisselatü vesselam sana manevi görev tevdi etti mi? Nasıl aldın bu vazifeyi?  Son nefeste imanla götürebilir misin? Kabirde Münker-Nekir’in yanında ÅŸefaatin var mı? Yarın mahÅŸer sabahında Livaül Hamd Sancağına götürebilir misin? Yarın mizanda ÅŸefaatçi olabilir misin? Sırattan karşıya geçirebilir misin? BeÅŸ durakta sen bana yardım edebilir misin? 

Bir gün Efendim Hazretlerinin devamı olduÄŸunu iddia eden bunu hala internette de yayınlayan, ÅŸeyhliÄŸini ilan eden bir zatın, nasıl ÅŸeyh olduÄŸunu öÄŸrenme anlamında onun davetine gittik. Oturduk. Åžeyh efendi gürlemeye baÅŸladı. Anlatıyor… Tabi kriterleri biliyoruz. Ä°çimizden birisi “Efendi, son nefeste imanla götürmeye yetkin var mıdır” diye sorunca dedi ki “Hayır böyle bir yetkim yok.” diyoruz ki adamın adı kâmil olabilir de mürÅŸidi kâmil olamaz. Böylesi insanlara böylesi insanlara itibar edilmez. Cennet Mekan buyururlardı ki “Zahirde nasıl insanı öldürene katil derlerse manevi olarak insanın yolunu kesene de katil derler oÄŸlum.”

Dördüncü bir alameti daha vardır ki o zata sorulur. Marifette ki alametidir: Ey üstad! Ey ÅŸeyh! Sen daraldığım zaman bana yardıma gelebilir misin? Dahilek Geylani, dahilek Rufai, dahilek Abdullah Babam dediÄŸimde sen gelebilir misin? Var mı sende böyle bir yetki? Var derse amenna deÄŸilse olmaz. Ondan kâmili mürÅŸit olmaz. Bu söylediÄŸim söze takılabilirler. Ama yine de söyleyeceÄŸim. Efendimiz aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki:

Ey ashabım! Siz daraldığınızda, sıkıntıya düÅŸtüÄŸünüzde yahut da devenizi kaybettiÄŸinizde ÅŸöyle deyiniz, ‘Ey Allah’ın dostları! Bana yardım ediniz.’

Ä°mam Nevevi Hazretleri büyük hadis alimidir, “Bu hadisi ÅŸerifi duydum, garibime gitti. Bir gün pazar yerinde dolaşırken devenin birinin huysuzlandığını gördüm. Üzerimize doÄŸru gelmeye baÅŸladı. Ne yapacağımı bilemedim. Derken bir anda aklıma hadisi ÅŸerif geldi. Dedim ki ‘Ey Allah’ın erleri! YetiÅŸin ve ÅŸu deveyi durdurun’ E vallahi sanki önüne bir duvar çekilmiÅŸ gibi deve olduÄŸu yere çakılıverdi. Dedim ki ya Rasulullah! Ne buyurduysanız hak ve hakikattir.” buyuruyor.

Bunlar “Rical-ül Gayb Erenleri”ne ait marifetlerdir.

Telefon açtılar dediler ki hocam bir bayan kardeÅŸimizin epilepsi rahatsızlığı var. Kendisine ders verebilir miyiz? Dedim ki, “Ä°nÅŸallah dersini çeksin. Onlar nöbet geçiriyorlar. O nöbeti de geçirmez inÅŸallah.” KardeÅŸimiz ders çektiÄŸi müddetçe herhangi bir kriz geçirmiyor. Dersini bir ay falan tehir etmiÅŸ. Bu kardeÅŸimiz yolculuk yaparken otobüsün içerisinde kriz geçiriyor. Otobüs duruyor, kapılar açılıyor. Havalandırıyorlar. Derken kardeÅŸimizi de arka koltuÄŸa yatırıyorlar. Arka kapıdan nurani bir zat otobüsün içerisine biniyor. Çekilin diyor. Kız çocuÄŸunu okuyor ve nefes veriyor, nefesliyor yani buna Ä°slam’da rukye denir. Kız çocuÄŸu kendine gelirken o hengâmenin içerisin de o nurani zat otobüsün arka kapısından tekrar dağın başında iniyor. Åžu hacı abi okudu da kalktı falan derlerken ortadan kayboluyor. Ä°ÅŸte o zat Abdullah Baba’dır. Evet, mürÅŸidi kâmil budur. Söz ile mürÅŸidi kâmil olunmaz. Evet, onlar vazifelerini yapıyorlar da bizler onların müntesibi olarak Üstadımız Abdullah Babamızın evladı olarak niye hak ve hakikate doÄŸru yol alamıyoruz? Onlardan da bahsetmek istiyorum.

Geçen bir psikiyatrist yani bir profesör diyor ki kaba tabirle söyleyeyim, hani ruh hastalıklarıyla uÄŸraÅŸan doktorlardan bahsediyorum. O profesör, “Ä°nsanın içerisinde bir canavar var. O canavarı eÄŸitmedikten, tedavi etmedikten sonra insanın eÄŸitimle falan düzelmesi mümkün deÄŸildir.” diyor. Hazreti Peygamber aleyhisselatü vesselam on dört asır önce sesleniyor, “Ey ashabım! En büyük düÅŸmanınız iki çatınızın arasındaki nefsinizdir.” diyor. AÅŸk Eri Mevlana’mız, “Aklını başına topla da bir maneviyat erbabının eteÄŸinden sıkıca yapış. Ä°çindeki nefis denen ejderhanın boÄŸazından sımsıkı yapış ki yarın kuvvet bulduÄŸu zaman seni alt etmesin. Yadeyse doksan dokuz baÅŸlı ejderha seni kabirde sarıverir. Ä°ÅŸte onun adına nefis derler” diyor.

En ufak bir beyaz eÅŸya dahi alsak evimize ilk önce kullanma kılavuzunu açıyoruz bu nasıl çalışır, bu nedir ne deÄŸildir diye… Ancak insan denen hazreti insan denen bu varlığın nasıl bir varlık olduÄŸunu hiçbir zaman anlamaya çalışmayız. ÇocuÄŸumuzun yemesini, içmesini, giymesini, düÅŸünürüz de manevi olarak nasıl yetiÅŸtirilmesi gerektiÄŸini bilemeyiz. Ä°ÅŸte bu hususları Abdullah Babamın bize anlattığı ÅŸekliyle anlatmaya çalışacağız inÅŸallahu Rahman.

Adem aleyhisselatü vesselamın ÅŸeklini Allah-ü Teâlâ tamamladı. Kuru bir testi gibiydi.  Sureti Adem’di ama kuru bir testi gibiydi ve Allah-ü Teâlâ “Adem’i yarattım, ÅŸeklini ÅŸemailini düzenledikten sonra ona ruh nefyettim.” diyor. Allah-ü Teâlâ, Adem aleyhisselama Cemal sıfatıyla ruh vermiÅŸtir. Ruhu nefyeder nefyetmez Adem aleyhisselamın belinden itibaren aÅŸağıya kadar ayakucuna doÄŸru kan yürüdü. Canlandı. Allah’ın Cemal sıfatıyla verdiÄŸi bir yönümüz var. Bu insanı ahseni takvime ulaÅŸtıran, Kâbe Kavseyn makamına ulaÅŸtıran bir yöndür. Sonra Allah-ü Teâlâ yedi kat cehennemin zulmaniyetine Celal sıfatıyla tecelli etti. Nefsi yarattı. Adem aleyhisselamın isteÄŸi üzerine onu da Adem aleyhisselama yükleyiverdi. Ruh ile nefis insanoÄŸlunun bedeninde evlilik yaptı. O da (nefs) esfele safilin tarafıdır, insanın alçaklık tarafıdır. Bir yönüyle ulvi bir yönüyle de süflidir. Bu da Celal sıfatının tecellisidir. Onun için Rabbimiz ÅŸeytana diyor ki “Ya iblis! Ä°ki elimle Cemal ve Celal sıfatımla yarattığım Ademe seni secde etmekten alıkoyan nedir?” Çocuk doÄŸar iki yaşına geldi mi benliÄŸi oluÅŸmaya egosu enaniyeti oluÅŸmaya baÅŸlar. Ä°ki yaşına geldiÄŸinde eÅŸyasını falan kıskanmaya, kardeÅŸini kıskanmaya baÅŸlar. Akılbali olana kadar müsavi olur. Bu anlattığım mevzular farzı ayındır. Hepimize lazım olan ÅŸeydir. Anlatılan insandır. Ä°nsanım diyene lazım olan ÅŸeylerdir. Allah-ü Teâlâ böyle tarif ediyor. Akılbali olana kadar ikisi eÅŸit gider. Ä°yi tarafı da kötü tarafı da eÅŸit olur. Akılbali olduktan sonra hani buyuruyor ya Efendimiz, “Her insan Ä°slam fıtratı üzere doÄŸar. Annesi, babası onu ya yahudi ya putperest yahut hristiyan olarak ÅŸekillendirir ve yahut da ona göre yetiÅŸtirir.” Ä°ÅŸte hangi tarafa doÄŸru meylettiyse çocuk orada o istikameti kazanmaya baÅŸlar.

Ä°lk basamağı nefsi emmaredir. Kafirlerin, münafıkların, putperestlerin hepsi bu nefsi emmarededir. Allah’ın “Mudil” ismi vardır. Mudil isminin mazharı olanlar bu makam da olur, buna da delalet ehli derler. Fatiha-yı Åžerife’de “Äžayril maÄŸzubi aleyhim veleddallin” derken biz bu dalalet ehlinden bahsediyoruz. Buna nefsi emmare denir. Yedi nefis meratibi Fatiha’nın içerisindedir zaten. Kâfirler, münafıklar burada dedik. Rabbimiz onlara diyor ki “Onların kalplerine, kulaklarına küfrü mührettik. Gözlerine de bir perde çektik. Büyük bir azap da onları bekliyor.” Kâfirler buradaymış. Birde Müslümanların “Benim büyük babaannemin de saçı kapalıydı. Aslında biz Ä°slam’a karşı deÄŸiliz de haÅŸa ÅŸeriata karşıyız.” diyenleri varya… Biz baÅŸörtüsüne karşıyız diyenler varya… Allah bizim namazımızı ne yapacakmış; Allah bizim kalbimize bakıyor deÄŸil mi diyenler varya, iÅŸte bunlar da bu nefsi emmare denilen hastalığa düÅŸmüÅŸ kimselerdir. Onlar için de Rabbimiz bakın ne diyor “Ä°nsanlardan ve cinlerden büyük bir topluluÄŸu andolsun ki cehennem için yarattım. Kalpleri var anlamaz, gözleri var hakikati görmez, kulakları iÅŸitmez. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Onlar iÅŸte gafillerin ta kendileridir” Rabbim muhafaza eylesin. EÄŸer nefsi emmareden yukarıya tekâmül ederse derece alır, aÅŸağıya doÄŸru inecek olursa orada da dereke alır. AÅŸağısı derekedir. Dipsiz bir kuyu gibidir. Ä°ÅŸte tırnak kadar çocuklara tecavüz edenler, kadınları kızları yakanlar, yüksek yerlerden atanlar, çoluÄŸunu çocuÄŸunu madur edenler bunların hepsi hani diyor ya psikolojik rahatsızlığı var diye iÅŸte nefis hastalıkları bu nefsi emmarededir. Peki, hocam buradan kurtulmak için ne yapmak lazım? Allah’ın hidayetine mazhar olmak lazım. Allah’ın hidayetine mazhar olabilmek için de vesilelere yapışmak lazım. Vesileye yapıştığı zaman insan, Allah hidayet etti mi alnı secdeye gelmeye baÅŸlar.  Allah-ü Teâlâ’yı anmaya baÅŸlar, kul olmaya baÅŸlar. Bundan sonrası derviÅŸlere aittir, avamdan bahsetmek istemiyorum.

DerviÅŸlerin seyrinden bahsetmek istiyorum. DerviÅŸ bir mürÅŸidi kamile müntesip olduÄŸu zaman derviÅŸi iki türlü seyir bekler:

Birincisi bu adamın biraz inancında zayıflık var ise bu adamın basiret gözü açılır. Rasulullah Efendimizi görür, Kabe’yi görür. Ben ÅŸurada zikrullah yapıyordum, ÅŸunu gördüm bunu gördüm der. EÄŸer Efendime sımsıkı yapışacak olursa selametlikle bu hal üzere devam eder. Ama Cennet Mekan “Bu hal üzere olup da bozulmayanı ben pek görmedim oÄŸlum.” derdi. Rabbim muhafaza eylesin. Bu hal üzere olanlar genelde bozulmaya, gevÅŸemeye baÅŸlıyorlar. Zakirlerin etrafına toplanıyorlar ve diyorlar ki “Abi ben meydanda ÅŸunu gördüm. Efendim sana ÅŸunu söyledi, bunu söyledi. Adam da arkasına düÅŸüyor, gidiyor...” KardeÅŸim beÅŸinci makama kadar nefis karışır bu iÅŸin içine. Ä°tibar olmaz ki. Ä°kinci ÅŸekilde gidenler vardır ki gizli gidenlerdir. Basiret gözü kapalı olarak gidenlerdir. Bunlarda da gevÅŸeme baÅŸladı mı insanda vehim hastalığına düÅŸmeye baÅŸlar, en büyük sıkıntımız bu. Mevlana Hazretleri buyuruyorlar ki “Ahir zaman geldiÄŸinde daÄŸ gibi akıl sahipleri vehim ve hayal girdabına kapılmışlardır. Kötülük tufanı daÄŸları aÅŸarken Nuh’un Gemisine binenden baÅŸka kimse kurtulamaz. Vehim öyle bir hastalıktır ki hakikatin önünü kesti de ümmet yetmiÅŸ iki fırkaya ayrıldı.” Åžöyle misal vereyim kardeÅŸimiz diyor ki, “Abdullah Babam ile namaz kılıyorduk sünneti kılacaktık. Bir anda içimde Allah’a bir yakınlık hasıl oldu. Geçtim kendi kendime dedim ki ‘Niyet ettim senin rızan için namaz kılmaya’ diye. Tam niyet ettim Cennet Mekan bi döndü, kerameten benim içimden aldığım niyetime dedi ki ‘Evladım niyet ettim Allah rızası için namaz kılmaya diye niyet edeceksin. Yadeyse öteki nefsinden olur.’ dedi.” Anlıyor muyuz?  Åžeriatı Ahmediye’den zerre kadar taviz veremeyiz. Çünkü kalbe gelen havatırlar vardır. Cennet Mekan buyururlardı ki içimizde olanları bak anlatıyor: Efendim Cennet Mekan, “OÄŸlum ruhun kapısı vardır. Ezan okununca hadi namaz kılmaya, sabah ezanı vakti geldi mi hadi kalk abdest al da namaz kıl, diyen içimizde ki bu ruhtur oÄŸlum. Ä°kinci bir kapı daha vardır ki buna nefis kapısı derler, hevacisdir, “Nefis ÅŸiddetli ÅŸekilde kötülüÄŸü emreder” içimizdeki bütün tembellikler, içimizdeki hevacis kapısından gelir. Birde meleklerin ilham kapısı vardır. Abdullah Babam gibi zatların himmet ettiÄŸi kapı vardır ki buna ilham kapısı denir, “Müminlerin imanını kat be kat artırmak için Rabbin sekine indirir” diyor. O kapıdan gelir. Bir de visvas kapısı vardır, ÅŸeytan oradan üfler; “Vesvese veren hannas ÅŸeytanı”  ÅŸeytan oradan girmeye baÅŸlar. Cennet Mekan derdi ki bayan kardeÅŸlerimiz de burada bu tür hastalıkların birçoÄŸu da bayan kardeÅŸlerimizde olur derdi. Cennet Mekan ÅŸeytanın tayfalarından bir tanesi evlatlarından bitanesi de velhandır, derdi. Velhan nedir Efendim, derdim. Evham hastalığına yakalattırır. Abdest alır bir daha abdest alır, ayağını yıkar bir daha yıkar, yıkadım mı yıkamadım mı? Evde temizlik hastalığına tutulur hiç durmadan suyu akıtır,  hiç durmadan sağı solu silmeye çalışır, derdi. Cennet Mekan, bu evham hastalığına yakalandı mı kurtulması zor olur, derdi. Evham hastalığına yakalananların da sonları çok sıkıntılı oluyor.  Nasıl kurtulabiliriz? Cennet Mekan derdi ki “Allah’ı çok zikredin oÄŸlum, Allah’ı çok zikrederseniz bu ÅŸeytanı aleyhillanenin kapısı kapanır.”

Televizyonlarda görmüÅŸünüzdür beÅŸ yaşında çocuk diyor ki ben bundan elli yıl önce falan adamdım, trafik kazasında öldüm, benim adım falan falandır… Bu çocuÄŸu götürüyorlar, gidiyorlar, o çocuÄŸa o adamın ailesini bulduruyorlar. Herkes on yaşındaki çocuÄŸun etrafında oturuyor. Eski hayatında ÅŸuymuÅŸ diyorlar. Reenkarnasyon varya mirasçı bile kılıyorlar. On yaşındaki çocuÄŸun da elini öpüyor, bu bizim babamız diye… Her insanın ÅŸeytanı var. Adam öldükten sonra onun ÅŸeytanı ayrılıyor, o çocuÄŸun visvas kapısından baÅŸlıyor üflemeye. Çocuk konuÅŸuyor. AÄŸzı dualı muhlis bi insan bi Ayet-el Kürsi okusa o çocuk kesilir, konuÅŸamaz. Bununla da mal bulmuÅŸ maÄŸribi gibi yok insan öldükten sonra bir daha gelirmiÅŸ, sen öl de nasıl geri geliyormuÅŸsun bi bak bakalım. Allah-ü Teala meydan okuyor, mealen söylüyorum, “Çıkmakta olan ruhu geri katsınlar da göreyim” diyor. Rabbim bunlardan muhafaza eylesin. DerviÅŸ burada üstadına sımsıkı yapışacak. Åžeriatı Ahmediye’den zerre kadar taviz vermeyecek. Efendimiz öyle buyuruyorlar, “Nefsinizi muhakkak hesaba çekiniz.” biraz önce          Hafız Osman kardeÅŸim okudu. “Al bakalım kitabımı bir oku ne yaptığını hep içinde bulacaksın” diyor ayeti kerime. Onun için diyeceÄŸiz ki “Ya Rabbi! Ya Rabbi! Dostlarının yolunda bizi daim kıl. Bizi nefsimize, hevamıza, hevesimize bırakma Allah’ım.” diye dua ve niyazda bulunacağız inÅŸallahu Rahman. Üstadımız neyi veriyorsa alacağız inÅŸallah.

Bakın bir hatırayı anlatayım: Efendim Cennet Mekan rahmetullahi aleyh ezanı Muhammediye okunduktan sonra hani diyoruz ya “Allahümme Rabbe hezihiddaÄŸvetid daemmeh” diye, Efendim bunun arkasından birde Fatiha-yı Åžerife’yi okurdu. Fatiha-yı Åžerife’yi okuduktan sonra Efendimiz aleyhisselatü veselamın ve Bilal HabeÅŸi Hazretlerinin ruhuna bağışlardı. Bizde Efendimden bu ÅŸekilde öÄŸrendik. Biz arkasına birde Abdullah Babamı ekliyorduk. Onun ruhuna bağışlama yapıyorduk. Ama hep diyordum ki “Acaba bunun hikmeti nedir? Cennet Mekan niye bu Fatiha-yı Åžerife’yi okuyor?” Ve karşımıza ÅŸöyle bir durum çıktı:

Bilal HabeÅŸi radıyallahu anh Hazretleri duvarın dibine oturmuÅŸ hüngür hüngür aÄŸlıyor. Efendimiz aleyhisselatü vesselam “Ey Bilal! Ne seni böyle aÄŸlatıyor, nedir derdin?” deyince, “Ya Rasulullah! Benim hiç çocuÄŸum olmadı. Ben vefat ettikten sonra benim arkamdan Fatiha-yı Åžerife’yi okuyacak kimse de yok.” diyor. Efendimiz aleyhisselatü vesselam bakın ne diyor, “Ey Bilal, üzülme! Bizden sonra öyle insanlar öyle güzel insanlar gelecek ki her ezanı Muhammediye’nin arkasında seni de Beni de Fatiha’dan eksik etmeyecekler” Rabbim ÅŸefaatlerine nail kılsın. Evet…

Sayu gayret ederse derviÅŸ nefsi mülhimeye ulaşır, “Nefse birtakım kabiliyet ve ilham edene and olsun” diyor. Artık derviÅŸ öfkeyi sabra çevirmiÅŸtir. Kibri tevazuya çevirmiÅŸtir. Yalanı doÄŸruluÄŸa çevirmiÅŸtir ve Allah’ın her dem kendisini gördüÄŸünü, iÅŸittiÄŸini bilmeye baÅŸlar. Hani diyor ya Efendimiz, “Ä°hsan odur ki Allah’ı görüyormuÅŸ gibi ibadet ve taatte bulunmanız  Allah’ı görmeseniz de her dem Onun sizi gördüÄŸünü bilmenizdir.” DerviÅŸ bu hal üzere olur ve yavaÅŸ yavaÅŸ görünenin gerisindeki hakikatleri kavramaya baÅŸlar. Bir misal veriyorum:

Kırmızı ışıkta duruyorsunuz. YeÅŸil ışık yanar, bir iki saniye sonra önünüzdeki araç gider. Devam edersiniz, elli metre ilerde bi bakarsınız ki ihtiyar bir zatın yavaÅŸ yavaÅŸ yolu geçtiÄŸini görürsünüz. Tam siz oraya doÄŸru gelirken o da kaldırıma çıkmış olur. Bakarsınız ki muazzam bir sevki ilahi var. Yapan biziz ama bide bizi sevk eden var ve derviÅŸ Ebu Bekir radıyallahu anh Hazretlerinin o durumunu yavaÅŸ yavaÅŸ müÅŸahede eder. Nedir o, “Hiçbir nesne görmedim ki o nesnede önce Allah’ı sonra nesneyi görmeyim” diyor. Hakikatleri görmeye baÅŸlar. Tabi bu makama geldi mi derviÅŸ bir takım haller zuhur eder. Hu, Hu, Hu Allah telkin edilir. Bazı derviÅŸ kardeÅŸlerimiz de böyle gece rüyalarında Efendim bize “Hu Allah” dememizi telkin etti, diye geliyor. Doksan beÅŸ yılıydı. Efendim Cennet Mekan’a biri geldi. Dedi ki “Efendim bana Hu esmasını okumamı telkin ettiniz.        Mübarek durdu, sonra tebessüm etti. Dedi ki “OÄŸlum, namazlarını kılmıyormuÅŸsun da Hu olan Allah’a yönel demek istemiÅŸim sana. Yadeyse hu makam kim sen kimsin” dedi. Onun için bunlara da hiç aldırmamak lazım. Ä°stikamet üzere yürümeye çalışmak lazım. Bu makamdayken kısmi olan bazılarında Rasulullah Efendimizi görme hali olur. Ama Cennet Mekan derdi ki “Ne kökü ne de dalı olmayan bir aÄŸacın meyvesini görme gibidir oÄŸlum. Fazla itibar olunmaz. Ancak üstadına sıkı sarılırsa belki Rasulullah Efendimize sorduÄŸu sorudan cevap alır.”

Mevlana Hazretleri bu makamdayken ÅŸöyle bir hadise yaşıyor: Biri geliyor Mevlana Hazretlerine diyor ki “Efendim filan hadiste ÅŸöyle ek var diÄŸer hadis de bu ek yok. Hangisi sahih?” Mevlana Hazretleri, “Åžu anda kitap yanımda deÄŸil, medreseye gidelim, orada bakalım hadis kitaplarına” diyor. O sırada içeriye de Åžems Hazretleri giriyor. Åžems Hazretlerine soruyor. Mübarek de diyor ki “Niye sözün sahibine sormuyorsun?” Mevlana Hazretleri murakabe ediyor, soruyor. Cevabı verdikten sonra diyor ki “Üstadım Allah sizden razı olsun. E vallahi Efendimiz aleyhisselatü vesselamın bu hadisi ÅŸerifi sahabeyi kiram hazeratına okuduÄŸu yeri gördüm elhamdülillah.”

Bunlar olur mu Hocam? Allah diledi mi neler olur, neler olur, neler olur. Rabbim ulaştırsın inşallah.

Nefsi mutmain makamına ulaşır itminan olan nefis demektir. Bu makama geldi mi kiÅŸi veli olur. Kabir haline vakıf olur. Bir kabrin yanından geçerken kabir ehli der ki, “Nereye gidiyorsun? Hiç selam sabah vermiyorsun?” Nasıl zahir de insanları görüyorsa manevi olarak da görmeye baÅŸlar. Kabir haline vakıf olur. Efendimiz aleyhisselatü vesselama Ä°bni Ömer geliyor, “Ya Rasulullah! Mezardan biri çıktı. Bana dedi ki ‘Ey Abdullah bana bir su verir misin?’ Sonra iki tane siyah giysili kimse çıktı, ‘Yoluna devam et bunun su içmeye hakkı yoktur’ dedi ve azap ede ede onu kabre indirdiler” diyor. Efendimiz aleyhisselatü vesselam “O ebu cehildi, yanındakiler de zebanilerdi. Kıyamet sabahına kadar ona azap ederler. Senin bu gördüÄŸüne de kabir haline vakıf olma derler.” diyor. Evet, bu makam böyledir. Bu makamda nagib ve nagibi nugabalık makamları tevdi edilir. Abdullah Babam, “OÄŸlum, ben nagibim iddiasında olan varsa, mezar taşını sök, bu mezarda bulunan adam hakkında bilgi ver de senin nagibliÄŸini bileyim. EÄŸer adam cevap veremiyorsa o adamlara görev teberrüken verilmiÅŸtir. Makam olarak verilmemiÅŸtir.” derdi Cennet Mekan.

Bu makam da yine nefis kiÅŸinin arkasında kendisini takip eder. Asla buna kolaylık vermez. Abdullah Babamın bir hatırası vardır: “OÄŸlum, yine böyle seçimlere yakın bir dönemde ben Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin zakiriydim. Åžu anda ismini vermeyeceÄŸim Türkiye’de çok büyük bir cemaatin -rahmetli oldu- mutmain makamında vefat eden ders ÅŸeyhi bir zat vardı, onun derviÅŸi. O zaman o zat da hayattaymış. Diyor ki Üstadımız bize dedi ki “Müslümanların partisi yüz küsur tane milletvekili çıkartacak.” Bende dedim ki “Benim Üstadım Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri on küsur tane milletvekili anca çıkartacaklar oÄŸlum” dedi. Görelim bakalım dedi, diyor. Pazar günü seçim oldu. Pazartesi günü bu kardeÅŸimizle karşılaÅŸtık. Bana selam vermedi. Çünkü Benim üstadımın dediÄŸi gibi on küsur tane milletvekili çıkarttılar. Mahcup bi halde bana selamı da kesti. Kafama takıldı Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine sordum. Üstadım bu hal nasıl olur oysa o zat da veli, diye sorunca dedi ki “OÄŸlum bazılarının dürbünü beÅŸ kilometreyi gösterir, bazılarının dürbünü beÅŸ bin kilometreyi gösterir. Onun gönlünden öyle geçmiÅŸ de öyle görmüÅŸ. OÄŸlum ama hakikat penceresinden baktın mı hadise dediÄŸimiz gibidir.” dedi diyor. Anlıyoruz deÄŸil mi? O hani ben ÅŸeyh oldum falan diyenler varya hep buralardan bakıyorlar. Onun için Rabbim ayırmasın, istikamette daim kılsın inÅŸallahu Rahman. Çok anlatılacak mesele var vaktinizi de almak istemiyorum.

Bir üst makamı da söyleyeyim radiye makamına ulaÅŸtı mı insan bu makama ulaÅŸtı mı kırklar divanına girmeye baÅŸlar. Radiye makamına geldiÄŸi zaman bu makamda enteresan bir ÅŸey olur. Efendimiz ÅŸöyle anlatmıştı: efendimiz aleyhisselatü vesselama “Ä°çinizden geçenleri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi muhakkak hesaba çekecektir” ayeti inince sahabeyi kiram, Efendimizin evinin etrafına toplandılar, “Ya Rasulullah! O kadar ağır bir ayet indi ki biz bununla nasıl amel edeceÄŸiz? Ä°çimizden neler geçiyor neler” dediler. Efendimiz biraz durduktan sonra dedi ki “Ey ashabım! Ä°çinizden bir iyilik geçerse bir sevap, o iyiliÄŸi yaparsanız Allah-ü Teâlâ on iyilik ve yedi yüze kadar karşılık verecek. Bir kötülük geçerse herhangi bir günah yok, eÄŸer o kötülüÄŸü yaparsanız sadece bir günah yazılır” ve devamında “Hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemeyiz” ayeti kerimesi indi. Efendim “BeÅŸinci makamın sonuna gelen kimseler kalplerinden geçenlerden mesul olur oÄŸlum” derdi. Oysa Kuran âlimleri, uzmanları diyorlar ki nasuh-mensuh mevzuu vardır, neshedilmiÅŸ ayetlerdir. Abdullah Babam böyle söylediÄŸi için anlatıyorum. Bu makam böyledir, hala ÅŸunu anlatmıştı: Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin beÅŸinci makamda bulunan bir derviÅŸi varmış, isim vermiyorum. Yine kendisine bir bayan gelmiÅŸ daha doÄŸrusu bir bayanı görmüÅŸ. Bayanın da dul olduÄŸunu duymuÅŸ. Aklından, bu bayanla nikâh edebilirim inÅŸallah, demiÅŸ. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin yanına girince, “Falan efendi diyor Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, senin dersini aldım. Senin bütün makamlarını aldım. Åžimdi burayı terk edip gidebilirsin. Artık bizim hiçbir ÅŸeyimiz deÄŸilsin.” diyor. BeÅŸinci makamda içinden sadece geçirdiÄŸinden dolayı… Onun için ben ÅŸeyhim diyenler, uçanlar, kaçanlar bunlar öyle kolay iÅŸler deÄŸildir. Cennet Mekan elini sallardı. Hala bir ÅŸeyh efendi vardı da Efendimle Ankara’da beraber bulunmuÅŸtuk. Åžeyh efendinin yanında dedim ki “Efendim o ÅŸeyh efendi Buharalı ÅŸeyh” dedim vefat etti. Ah oÄŸlum ÅŸimdi gördü ÅŸeyhliÄŸi orda dedi. Onun için bu iÅŸler lafla olmuyor. Üç günlük dünyada bu tür ÅŸeylere tenezzül etmemek lazım. ZüÄŸürt adamın zenginim diye bağırmasına benzer bu.

Bir üst makama çıkar ki mardiyye makamıdır. O makama çıktı mı artık, “Allah'ın dostları için hiçbir korku yok mahzun da olmazlar” ayetinin muhatabı olur. Cennetle müjdelenenlerin makamlarıdır ve kendisi Hafız ismini ile taltif olunur, muhafaza altına alınır. Bu makama geldi mi kiÅŸinin ÅŸeytanı dahi ya iman eder yahut da kiÅŸiyi terk eder derdi Cennet Mekan. Efendimize soruyorlar “Ya Rasulullah! Herkesin ÅŸeytanı var diyorsunuz. Sizin de var mı” diyorlar. “Tabiki var” diyor Efendimiz aleyhisselatü vesselam, “Çocuk kız çocuÄŸu doÄŸarsa erkek, erkek çocuÄŸu doÄŸarsa diÅŸi olaraktan cin taifesi verilir, ÅŸeytanlardan verilir kendisine” buyuruyor. “Ya Rasulullah! Sizin ÅŸeytanınız ne yapıyor”, Efendimiz aleyhisselatü vesselam “Eh, o da Benim imanıma takat getiremedi de Ä°slam oldu” diyor. Bu anlatılanlar hikaye deÄŸildir. Bunlar bir mürÅŸidi kâmilin yaÅŸadığı ledünni ilimle aktardığı meselelerdir.

Sonra safiyet makamına ulaşır ki Efendimizin Miraç’da çıktığı o yolları ruhi olarak tekrar çıkar. Allah’a ruhu arz olunur. Ruhu arz olunduktan sonra fenafillah derler ki Allah'ın bütün sıfatlarında fani olur. Ä°ÅŸte bu makama ulaÅŸan kimseye derviÅŸ derler. DerviÅŸlik makamı budur. EÄŸer bu zatların içerisinden bir mürÅŸidi kâmil, peygamber varisi bir kimse seçilecek olursa bu zata kutbul aktab derler. EÄŸer bunların içerisinden bir baÅŸka, derecesi bi düÅŸük olan seçilecek olursa Ebu Bekir Efendimizin varisi olarak gavsül azam derler. EÄŸer bir baÅŸkası seçilecek olursa sırrı hilafet makamı Hazreti Ali kerremallahu veche olur. EÄŸer Hazreti Ömer ile Hazreti Osman Efendimizin varislerine yani onların ruh hali gibi olursa onlara da kümmeleyni evliya derler. Bunlar tâ beÅŸinci, altıncı makamdan itibaren seçilmeye baÅŸlarlar. Bunlara da Ricalül Gayb erenleri derler. Evet, Rabbim ÅŸefaatlerine nail kılsın inÅŸallah. Ä°ÅŸte Abdullah Babamız buraları hep geçen ve derviÅŸlerini buralara ulaÅŸtırmaya çalışan bir hakikat erbabıdır.

Yav sizin üstadınız da vefat etmiÅŸ… O zaman ÅŸöyle bir misal vereyim. Hasan el Harakani Hazretlerinin derviÅŸi hastaymış, geliyor: Evladım niye telaÅŸ ediyorsun? Can kuÅŸu bedenden çıkacak diye korkuyor musun, diyor. Evet efendim, diyor derviÅŸ. Korkma, korkma bir ÅŸey olmaz. Biz ölsek, aradan otuz yıl geçse, biz yine geliriz de yine seni alır gideriz dünyada ki gibi. Bizim için o âlem bu âlem fark etmez evladım, diyor. Aslında mübarek büyük bir sır veriyor orada. Hasan el-Harakani Hazretlerinin derviÅŸi iyi oluyor. Hasan el-Harakani Hazretleri vefat ediyor. Otuz yıl sonra o derviÅŸ hastalanıyor. Sekerat haline geliyor. OÄŸlu da baÅŸucunda bekliyor, “ve aleyküm selam efendim”, diyor babası. OÄŸlu diyor ki, “Hayırdır baba ne oldu?” “OÄŸlum, Hasan el-Harakani Hazretleri ile ahirete irtihal etmiÅŸ derviÅŸler geldiler de gidecez dediler. Hakkını helal et.” diyor. Ruhunu teslim ediyor. Evet bir sohbetinde bulunmuÅŸtum, rahmetullahi aleyh Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi öyle diyordu, “Ben üstatlarımdan duydum. Mehdi Resul Konya’ya, Mevlevi dergâhına gelecek. Cehri olarak Allah’ı zikredecek. Biatları kabul edecek deÄŸerli Müslümanlar” diyordu. Geçen Cübbeli Ahmet Hoca Efendi de aynı mevzuları söyledi. Abdullah Babam bundan yıllar önce ÅŸöyle demiÅŸti, “Bazı mahrem mevzular var anlatamam onları ama Mehdi Resul illaki gelecek, illaki gelecek. Burada biatlar alacak. Ä°slam dünyasının dirliÄŸi birliÄŸi beraberliÄŸi için burada muazzam kararlar alınacak. Bizim dergâhımızın ne olduÄŸu o zaman ortaya çıkacak oÄŸlum, göreceksiniz.” derdi Cennet Mekan. Evet. “Niye efendim böyle” derdim. Cennet Mekan derdi ki “Mirac’a çıktığında Efendimiz aleyhisselatü vesselama Allah-ü Teâlâ dedi ki “Ya Muhammed! (aleyhisselatü vesselam) Tayyibe’yi mi istersin, DımaÅŸk'ı mı istersin, Kınnesreyn'i mi istersin, dedi. Efendimiz aleyhisselatü vesselam Tayyibe yani Medine'yi Münevvere'yi isterim Ya Rabbi! DımaÅŸk (Åžam) deÄŸil, Kınnesreyn (Konya) çift baÅŸlı kartalın olduÄŸu yerde deÄŸil. Bu üç ÅŸehir beldeyi muhayyere oÄŸlum, derdi. Cennet Mekan Alpaslan Hazretleri Anadolu'ya girdi. Konya'yı baÅŸkent yaptılar. Muhiddin el-Arabi Hazretleri Konya’ya geldi. ErtuÄŸrul Gazi Hazretlerin manevi terbiyesi için biliyorsunuz kendisi bizatihi ilgilendi. On yedi yaşında Osman Gazi Hazretleri geldi. Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin dergahında Fatiha’yı ÅŸerifeler okudular ve dualar ettiler. Mevlana Hazretleri Devleti Osmaniye hayırlı mübarek olsun, dedi. Deccaliyet asrına kadar devam edecek, dedi. Konya’da karar aldılar, bizim hicretimiz dahi Konya’ya oldu oÄŸlum. Mehdi Resul’de buraya gelecek. Bizim dergahımızın ne olduÄŸu da o zaman ortaya çıkacak. En basit derviÅŸimizin manen alacağı vazife kuru bir aÄŸacın yanına vardığında Allah’ın izniyle meyve ver dediÄŸi zaman ÅŸakır ÅŸakır meyvesini verecek.” derdi Cennet Mekan. Rabbim ulaÅŸtırsın inÅŸallahu Rahman. Ama tabi o zamana kadar aÅŸk ve muhabbetle gitmek önemli. AÅŸk Eri Mevlana’mızdan bir misal daha vereyim, sözü bitirmek istiyorum. Mevlana’mız diyor ki Hazreti Osman-ı Zinnureyn Efendimiz hutbe irad etmek için çıktı. Sahabeyi kiram ve tabiinden insanlar vardı. Minbere çıktı. O “Elhamdülillahi Rabbil âlemin essalatü vesselamü ala rasulina Muhammed” diyordu (aleyhisselatü vesselam) Bütün sahabe hıçkırıklar içerisinde aÄŸlıyordu.

Diyorlardı ki “Biz niye aÄŸlıyoruz?”

Sonra içlerinden biri dedi ki “Görmüyor musun? Muhammedi nuru bezenmiÅŸ bir er görüyoruz karşımızda.

Evet kardeÅŸlerim. O, Abdullah Babamın nurunu bezenmiÅŸ bir halde Mehdi’ye ulaÅŸmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin inÅŸallah. Allah hepinizden razı olsun. Hakkınızı helal edin. Allah’a emanet olun inÅŸallah…