SORU ARA

SORULAN SORU

Yavuz Sultan Selim Han hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP

Yavuz Sultan Selim Han; Evliyaullahtan MürÅŸidi Kamil, Ä°slâm halifelerinin yetmiÅŸ dördüncüsü, Osmanlı padiÅŸahlarının dokuzuncusu, Ä°kinci Bayezid Han’ın oÄŸlu, Sultan Süleyman Han’ın babasıdır.

ÅžehzadeliÄŸi döneminde devrin en seçkin âlimleri tarafından, din ve fen ilimleri tahsil ettirilmiÅŸ, Ä°dareciliÄŸe Trabzon valiliÄŸi ile baÅŸlamıştır. 1512 yılında  tahta çıkan Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, altı yüz yirmi senelik imparatorluk tarihinde, yalnızca sekiz sene padiÅŸahlık yapmıştır.

Bu sekiz yıl içerisinde Çaldıran’da Ä°ran ÅŸahı Ä°smâil-i Safevî’yi maÄŸlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Ä°slamiyet’e büyük hizmet etti.

İran seferinde isyancı askerlere:

“Henüz hedefe varılmamıştır. Seferden asla dönülmeyecektir. Cihad için yapılan bu seferden ancak kadınlarını düÅŸünenler dönebilir. Ä°steyenler, karılarının yanına dönerek entari giyebilirler. Ben düÅŸmana karşı tek başıma da gidebilirim” diyerek atını düÅŸmana doÄŸru mahmuzlamıştır. O’nun tevekkül, teslimiyet ve her çarenin Allah (cc) olduÄŸunu idrak etmesi, bir anda hadisenin seyrini deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Åžah Ä°smail kaçmış ve Çaldıran Savaşı büyük bir muzafferiyetle kazanılmıştır. Zaferden sonra Tebriz’e giren Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, Dört Halife’yi zikrederek adına hutbe okutmuÅŸtur.

Ä°slâm birliÄŸi yolunda ilerleyen Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, Åžam’a girince bazı Ä°slâm büyüklerinin kabirlerini ziyaret etmiÅŸ, çok saygı duyduÄŸu Muhyiddin Arabî Hazretleri’nin kabrini ziyaret etmek istemiÅŸ ama kabrin yeri bilinmediÄŸinden ziyaret gerçekleÅŸmemiÅŸtir. Çünkü asırlar önce, eserlerini yanlış anlayıp karşı çıkan bazı Suriye alimlerinin de etkisiyle kabri harabeye çevrilip kaybolmuÅŸtur. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, gece rüyasında Muhyiddin Arabî Hazretleri’ni kendisine ÅŸöyle derken görür:

“Ya Selim! Senin gelmeni beklerdim. Safa geldin, hoÅŸ geldin. Mısır gazanı sana müjdelerim. Sabahleyin bir siyah ata bin. O seni bana götürür. Beni hâk-i mezelleten (horluk topragından) kaldır. Bana bir türbe, bir cami ve imaret yapıver. Yürü iÅŸin rastgele, Mısır fethi müyesser ola!” Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri sabahleyin bir siyah ata biner. At gider, Salihiyye Mahallesi’nde bir yerde durup eÅŸinmeye baÅŸlar. Orası açılınca büyükçe bir taÅŸ çıkar. Üzerinde Arapça olarak “bu Muhyiddin’in kabridir” yazısı görülür. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri orayı temizleterek kabri ortaya çıkarır. Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin bir kerameti zuhur etmiÅŸtir. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri saÄŸlığında iken: “Sin, Şın’a girince Benim kabrim bulunacaktır” demiÅŸti. Nitekim Sultan Selim Han Hazretlerinin Åžam’a giriÅŸi ile Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin kabri keÅŸfedilmiÅŸtir.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri; bir gün sırdaşı Hasan Can’ı huzuruna çağırtarak, ondan gece gördüÄŸü rüyayı anlatmasını ister. Hasan Can, rüya görmediÄŸini söyleyince Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri: “Ä°nsan bütün gece uyur da rüya görmez mi?” diye ısrar eder. Bir ÅŸey hatırlamayan Hasan Can mahcûb olur. Daha sonra, bir vesile ile KapıaÄŸası Hasan AÄŸa’nın bir rüya gördüÄŸünü kendisinden öÄŸrenir. Hasan AÄŸa rüyasını Hasan Can’a anlatır. Hasan Can da Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerine aktarır: “Bu gece haram dairesi nur yüzlü kimselerle doldu. Sultan’ın kapısının önünde ellerinde birer sancak bulunan dört kiÅŸi duruyordu. En öndeki zatın elinde Sultanımızın sancağı vardı. O zat bana dedi ki: “Biz niye geldik bilir misin?”. Ben de: “Buyurun” dedim. Bana: “Åžu gördüÄŸün mübarek kiÅŸiler, Rasulullah (sav) Efendimizin ashabıdır. Hepimizi Rasul-ü Ekrem Efendimiz gönderip Sultan Selim Han’a selam söyledi ve buyurdu ki: “Harameyn’nin hizmeti kendisine verildi, kalkıp gelsin” . Bu gördüÄŸün dört kimseden birisi Ebu Bekr-i Sıddik, diÄŸeri Ömer-ül Faruk, bir diÄŸeri de Osman-ı Zinnureyn’dir. Ben de, Ali bin Ebî Tâlib’im. Bunu var, Sultan Selim Han’a müjdele” dedi ve aniden gâib oldular.”

PadiÅŸah’ın mübarek yüzü kızardı ve gözlerinden yaÅŸlar boÅŸanmaya baÅŸladı. Dedi ki: “Ey Hasan Can! Sana demez miyiz ki Biz, bir tarafa memur olunmadıkça hareket etmeyiz. Ecdadımızdan her biri evliyalıktan nasibini almışlardır. Her birinin nice kerametleri vardır…”

MeÄŸerki Sultan da gece aynı rüyayı görmüÅŸ.

Bu manevi iÅŸaretlerle takviye edilen Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri: “Hasan AÄŸa da divanda bulunsun! Tez sefer hazırlıkları baÅŸlasın!” der ve 1516 yılında Mısır seferine çıkar.

Ordu Gebze yakınlarından baÄŸlık bahçelik bir yerden geçerken, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri yeniçeri aÄŸasını çağırtarak: “AÄŸa, fermanımdır; bütün askerlerin heybeleri yoklansın. Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkanlar huzuruma getirilsin” diye emretti.

Kontrollerden sonra yeniçeri aÄŸası huzura gelerek böyle bir duruma rastlanılmadığını bildirince Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri çok sevindi ve : “Allah’ın bana haram yemeyen bir ordu nasib eyledin. Sana sonsuz hamd-ü senalar olsun” diye dua etti ve aÄŸaya dönerek : “AÄŸa! Åžayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü haram yiyen bir ordu ile beldeler fethedilemez” dedi.

Mısır seferi zorluklar barındırmaktır. Korkunç Sina Çölü’nün geçilmesi gerekiyordu. Büyük bir askeri deha sayılan Napolyon bile, Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerinden üç yüz yıl sonra bu çölü geçememiÅŸ, askerleri susuzluktan çıldırarak birbirlerini vurmuÅŸlardı.

PaÅŸalar ve askerde çölün nasıl geçileceÄŸine dair tereddütler vardı. Sanki kumdan bir deniz olan çölde, sıcaklık gece eksi yirmi dereceye düÅŸüyor gündüz de artı elli dereceye çıkıyordu.

Lakin Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerinin azmi ve kat’î kararı ile çöle girildi. Bir müddet sonra Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri atından inerek yürümeye baÅŸladı. Askerî erkân bu hale ÅŸaşırmıştı. Hemen Hasan Can’a gelerek bunun hikmetini Sultan’a sormasını istediler. Çünkü atların bile kanının kaynadığı, zor ilerlediÄŸi bir durumda PadiÅŸah atından inmiÅŸ yürüyordu. Hasan Can merakla bu durumu Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerine sordu. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri: “ Hasan görmüyor musun; önümüzde Allah’ın Rasûlü Fahri Kâinat (sav) Efendimiz yaya yürürken biz nasıl at üstünde olabiliriz?”

Ä°ÅŸte bu büyük muhabbet ve hürmetin bir bereketidir ki Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ve ordusu, o korkunç Sina Çölü’nü bir bulutun gölgesinde on üç günde Peygamber (sav) Efendimizin ruhaniyetleri ile birlikte geçer ve 22 Ocak 1517’de Mısır’ı Ridaniye Savaşı ile kat’î olarak fetheder.

Mısır fethinde Melik Müeyyed Camii’nde okunan hutbede hatibin kendisinden  Hâkimü’l-Harameyni’ÅŸ- Åžerifeyn (iki ÅŸerefli belde olan Mekke ve Medine’nin hâkimi) diye bahsetmesi üzerine derhal hatibe müdahale ederek : “Yok yok bilakis hadimü’l-Harameyni’ÅŸ-Åžerifeyn (iki ÅŸerefli belde olan Mekke ve Medine’nin hizmetçisi)”  olarak düzeltmiÅŸtir.

Hutbenin ardından halıyı kaldırıp topraÄŸa secde ile Rabbine ÅŸükretti. Hadimü’l-Harameyni’ÅŸ-Åžerifeyn’liÄŸini ifade etmek için de, sarığının üzerine süpürge biçiminde bir sorguç taktı.

Daha sonra mübarek beldelerin kazaskerliÄŸini verdiÄŸi Pîrî PaÅŸa’ya söylediÄŸi ÅŸu sözler de, onun Hazret-i Peygamber (sav) Efendimiz’e olan muhabbetinin samimi ve derviÅŸane bir tezahürüdür:

“PaÅŸa! Mekke ve Medine PadiÅŸahlığı Server-i Kâinat’ın evladı kiramı elindedir. Ben o memleketi asker ile varıp almadım. Onlar, kendi kemâlât, hüsn-ü edep ve ihsanlarından dolayı Ä°slâm birliÄŸi yolunda bana itaat eylediler. Bu izzetin mükâfatı üzerime vacibdir. Hak Teâlâ’ya gece gündüz ÅŸükrederim ki, o mübarek beldelerde okunan hutbelerde ismim yâd olunur. Bu saâdeti cihan padiÅŸahlığına deÄŸiÅŸmem. Bu itibarla Harameyni’ÅŸ-Åžerifeyn’nin halkına ne lazımsa esirgemeyesin. Ve sakın ola o iki mübarek beldenin umuruna müdahale etmeyesin!”

Mısır Seferi esnasında ordu, Konya’nın Çumra ovasından geçerken, mola verir. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri etrafı dolaşırken bir ihtiyara rastlar. Sultan ihtiyara selâm vererek : “Uzak yerden geliyorum karnım aç. YiyeceÄŸin var mı?” diye sorar. YaÅŸlı zat ilerideki tencereyi göstererek : “Buyur” der. Sultan : “Ama yalnız deÄŸilim. Ardımda kocaman bir ordu var” der. YaÅŸlı zat gayet sakin bir ÅŸekilde: “Evladım, kaptaki aÅŸ hepinize yeter inÅŸallah” diye cevap verir. Gerçektende bu kaptan bütün ordu karnını doyurduÄŸu halde kapta yine de aÅŸ vardır. Bu olay karşısında hislenen Sultan, o yaÅŸlı zatın duasını almayı ihmal etmez. Zafer sonrası dönüÅŸte Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri bu zata uÄŸrayarak bir isteÄŸinin olup olmadığını sorar. YaÅŸlı zat: “Bir ikincisi olmadığı için mendilimi verir misin?” der. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri önce ÅŸaşırır. Fakat muharebe esnasında mendiliyle yarasını saran kiÅŸinin bu yaÅŸlı zat olduÄŸunu anlamakta gecikmez. Çıkarır ve mendili iade eder.

Bu hadise Hakk Dostlarının, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin samimiyetine karşı maddi ve mânevî tasarrufta bulunduÄŸunun en bariz misâllerindendir.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri 10 Eylül 1517 tarihinde Kahire’den Ä°stanbul’a dönerken : “Gönül ister ki, Afrika’nın kuzeyinden Endülüs’e çıkayım ve sonra Balkanlar üzerinden tekrar Ä°stanbul’a döneyim!” diyerek doyumsuz fetih arzusunu dile getirirken, gerçek bir müslümanın ufkunu ortaya koymuÅŸ oluyordu.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri bir gün yeryüzünün geniÅŸliÄŸini merak etmiÅŸ; getirilen bir haritayı inceledikten sonra haritayı atının ayakları altına atarak: “Bir hükümdar için eh, neyse... Ama iki hükümdar için az” diyerek atını ÅŸaha kaldırmış ve böylece ruhunda taşıdığı cihâd aÅŸkını böyle ifade etmiÅŸtir.

Mısır dönüÅŸü yolu üzerindeki Åžam’a uÄŸrayıp kabrini yaptırdığı Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin türbe ve camiini merasimle açmıştır. Türbedar ise keÅŸfi bir sunûhât ile yanındakilere Sultanın artık fazla bir ömrünün kalmadığını ifade etmiÅŸtir.

Mısır’dan Ä°stanbul’a doÄŸru ilerleyen Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin ordusu, iki sene bir ay ve yirmi gün süren bir seferin yorgunluÄŸu içinde idi. Bir ara geçtikleri bir bölgedeki susuzlukta bu yorgunluÄŸa eklenince büyük sıkıntılar yaÅŸandı. Hatta binitler bile telef olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri secde-i Rahmân’a kapanarak: “Ä°lâhî! Bana ve askerlerime kolaylık ver!  Bize lütfunla muamele eyleyip rahmetini gönder Allâh’ım…” diye Cenab-ı Hakk’a ilticâ etti. Daha o anda gökyüzünü kuÅŸatan rahmet bulutlarından yaÄŸmur yaÄŸmaya baÅŸladı. Susuzluk ve vereceÄŸi zararlar Cenâb-ı Allâh’ın lütfu ile bertaraf edildi.

Adana civarında yaÄŸmura tutulan ordu, tam bir çamur deryası içinde ilerlemekte idi.  Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin yanında ilerlemekte olan, devrin meÅŸhur âlimlerinden Kemâl PaÅŸazâde’nin atı birden ürktü. Atın ayaklarından sıçrayan çamur Sultan’ın üstünü baÅŸtanbaÅŸa boyadı.  Kemal PaÅŸazâde bu duruma oldukça üzüldü. Rengi attı. Bunun üzerine Sultan O’na dönerek: “Ulemanın atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için ÅŸereftir, mübarektir. Bu çamurlu kaftanı, ben ölünce sandukamın üzerine kapatın!” buyurdu.

Ä°stanbul’a dönüÅŸte Üsküdar’a gündüz vasıl olmuÅŸlardı. Ä°stanbul ahalisinin kendisini büyük bir tören ve tezahüratla karşılayacağını haber alan Sultan, lalası Hasan Can’ı çağırarak: “Hava kararsın herkes evlerine dönsün, sokaklar boÅŸalsın ben ondan sonra ÅŸehre gireyim. Alkışlar, zafer takları ve iltifatlar bizi nefsimize maÄŸrur edip yere sermesin!..” dedi.

Müteakiben Ä°stanbul’a gelen Mısır Uleması ile Osmanlı Uleması, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin Halife olmasını kararlaÅŸtırdılar. Daha sonra Halife III. Mütevekkil, Ayasofya Camiinde minbere çıkarak Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin hilâfetini ilan etti. Hırkasını çıkararak Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’ne giydirdi. Bundan sonra Osmanlı padiÅŸahlarına sultanlık sıfatı yanında ‘halife’ sıfatı da verildi.

Mukaddes ve mübarek emanetler Ä°stanbul’a getirilerek, Topkapı Sarayında bir hücreye konuldu. Burada yirmi dört saat Kur’an-ı Kerim okutulması için kırk hafız tayin edildi. Ä°lk okuyan da Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin kendisi oldu.

Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunun hiçbir Ä°slâm Devletine nasip olmayan altı yüz küsur senelik ihtiÅŸamı maneviyata verdiÄŸi ehemmiyetten kaynaklanmaktadır. Maddi ve zâhirî azamet ve ihtiÅŸamın temel sâikı, maneviyat âlemindeki sır ve hikmetlere riayettir.

Allah(cc) kendisine, peygamberlerine ve velîlerine hürmet ve tazîmde bulunanları âbâd eylemiÅŸ, onların dâhil oldukları topluma daîma rahmet indirmiÅŸtir. Ä°ÅŸte Osmanlı böyle bir imparatorluktur!

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, çok sade bir hayat yaÅŸadı. Az uyuduÄŸu için geceleri genellikle kitap okumakla ve ibadetle geçirirdi. Her öÄŸün tek çeÅŸit yemek yerdi. Yemeklerde aÄŸaç tabak kullanırdı. Pek sade giyinirdi. Dünyevî lezzetlerden hoÅŸlanmazdı.

Bir elbiseyi iyice eskiyene kadar giyerdi. Bütün devlet erkânı da böyle davranmak zorunda kalırdı. Bir defasında Venedik elçisinin huzura çıkacağı haberi gelir. Bunun üzerine vezirler, tedirginlikle de olsa üzerlerindeki hayli eskimiÅŸ olan elbiseleri deÄŸiÅŸtirme ihtiyacı olduÄŸunu Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’ne sadrazam aracılığı ile bildirirler. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri : “Münasiptir” diye cevap verir.

Elçinin geleceÄŸi gün bütün vezirler huzura yeni elbiseleri ile çıkarlar. Görürler ki o koskoca Sultan yine o eski elbiseleri iledir. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri tahtında oturduÄŸu halde, tahtın basamağına da kılıcını koymuÅŸtur. Pencereden vuran ışığın etkisi ile kılıç, parıl parıl parlamakta ve gözleri kamaÅŸtırmaktadır. Bu durum karşısında vezirler utanıp ÅŸaÅŸkın bir vaziyette kalırlar.

Elçiyle olan görüÅŸme bitince Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri sadrazama bakarak: “PaÅŸa, var elçiye sor bakalım; bizi nasıl bulmuÅŸtur?” der. Elçi: “O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, kendilerini göremedim bile…” diye cevap verir.

 Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri tebessüm eder ve kılıcını göstererek sadrazama der ki: “Kılıcımızın aÄŸzı kestikçe, kâfirin gözü ondan asla ayrılmaz ve bizi görmez. Ama Allah esirgesin, kılıcımız birgün kesmez olur ve parlamazsa, o zaman kâfir, biz hem hor görür hem de bize tepeden bakar.”

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri mütevazı ve gururdan arî idi. Kuvvet ve kudretin, Allah’a mahsus olduÄŸunu, kendisinin ise, zafer için bir vasıtadan ibaret olduÄŸunu söylerdi. Nefs engelini aÅŸamamanın korku ve endiÅŸesi içinde yaÅŸardı.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ÅŸöyle söyler:

PâdiÅŸâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiÅŸ;

Bir veliye bende olmak cümleden a’lâ imiÅŸ!...

Böyle söyleyen Sultan, velilerin huzuruna girdiÄŸi zaman büyük bir edeb ve mahviyet gösterir, gerekmezse konuÅŸmaktan bile imtina ederdi. Åžam’da yetiÅŸen büyük velilerden Muhammed BedahÅŸi Hazretleri’ni ziyareti esnasında da aynı ÅŸekilde davranmış; “Sultanım, sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki bir kelam bile sarfetmediniz?” diye soran devlet ricaline ÅŸu cevabı vermiÅŸtir: “Büyük evliyâullâhın meclisinde onlar konuÅŸurken baÅŸkalarının konuÅŸması –velev ki cihan padiÅŸahı da olsa-uygun düÅŸmez. Biz sultan isek de, böyle maneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtacız. Åžayet huzurlarında konuÅŸmam gerekse idi, bunu belli ederler ve söz etmemi temenni buyururlardı.”

Muhammed BedahÅŸi Hazretlerinin de Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’ne olan teveccühü, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri‘nden farksız idi. Ölüm döÅŸeÄŸinde bile Åžam’ın ileri gelenlerini toplamış; “Sultan Selim Han’a itaatte kusur etmeyin. O, Allah katında övülmüÅŸ bir padiÅŸahtır. O, fetihle vazifelendirilmiÅŸ bir Ä°slâm kılıcıdır.”

1520 Senesinde Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, yeni bir sefere hazırlanmak için Edirne’ye gidiyordu. Babasının vefat ettiÄŸi UÄŸraÅŸ Köyüne gelmiÅŸti. Bütün ikazlara raÄŸmen; “Benim canım kadınların ki gibi tatlı deÄŸil” diyerek sırtındaki sivilceyi koparır ve kanatır. Sivilce ÅŸirpençe çıbanıdır. Çıban azar ve büyük bir delik haline gelir. Öyle bir hal almıştır ki ciÄŸeri delikten görülmektedir. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin artık ahirete göç etme vaktinin geldiÄŸini sezen Hasan Can, Sultanın yanına yaklaşır ve: “PadiÅŸah’ım, artık Allâh Teâlâ ile beraber olma zamanınız herhalde geldi” der. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri Hasan Can’ın yüzüne hayretle bakar ve: “Hasan, Hasan! Sen beni ÅŸimdiye kadar kiminle beraber zannederdin? Cenab-ı Hakk’a teveccühümde bir kusur mu müÅŸahede eyledin?” der. Bu sözler karşısında mahcub olan Hasan Can: “HâÅŸâ sultanım, ben öyle demek istemedim. Åžu anki durumunuzun ÅŸimdiye kadar olandan farklı olduÄŸunu beyan için ihtiyaten böyle cüret edebildim” der. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri: “ Hasan! Sure-i Yâsîn’i oku!” buyururlar. Hasan Can yaÅŸlı gözlerle tilavete baÅŸlar. Selâm Ayetine gelindiÄŸinde Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ruhunu teslim eder.

Yâ Rabb! Bizleri, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri gibi bir taraftan cihâd yolunda cevvâl bir cengâver, diÄŸer taraftan yüce huzurunda gözü yaÅŸlı ÅŸükreden bir mü’min, ilâhi ve derûnî lezzetlere müstaÄŸrak bir derviÅŸ eyle!




Okunma Sayýsý : 4862

Soru Tarihi: 7/4/2016

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *