Sayfa Yükleniyor

Abdullah Baba Hz.lerinin 15. Vuslat Töreninden Nuri KÖROĞLU Hocamızın Konuşması

 

Elhamdülillahi Rabbil Âlemîn, vessalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmâîn.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي

نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ

يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ 

ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً 

Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu), ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ. (Sadakallahulazim.)

Ey iman edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim, Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”[1]

Muhterem Üstadımızın ahirete irtihalinin seneyi devriyesinde rahmetle minnetle şükranla yâd etmek amacıyla toplanmış bulunmaktayız.

Bizleri velayet ve veraset sahibi bir Mürşidi Kamile evlat kıldığı için Alemlerin rabbi olan Allah'a hamd ediyoruz. Rabbim üstadımızın himmetinden feyzinden ve bereketinden bizleri ayırmasın inşallah.

Geçmiş de olduğu gibi günümüzde de böyle bir Allah dostunun himmet ve feyzine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Zira ahir zaman fitnelerinin ayyuka çıktığı, onun getirmiş olduğu maddi ve manevi sıkıntılar, ancak sağlam bir iman ve bir Mürşidi kamil'in himmet ve feyzi ile bertaraf edilebilir. Gerek İslam dünyasında gerekse İslam dünyasının son kalesi olan ülkemizde dışarıdan ve içeriden her türlü taarruzun olduğunu görmekteyiz. Dışarıdan olanlar malum, içeriden de vatan haini olan güruhlar artık gün yüzüne çıkmışlar milletin maddi ve manevi kutsallarına saldırı düzenliyorlar.

Bunların içinde bir güruh da var ki hoca kisvesi, âlim kisvesi altında ümmeti Muhammed'in dinini imanını ve mukaddesatını tahrip edebilmek için var gücüyle uğraşıyorlar. Peygamber Efendimiz (sav) 1400 sene önce bize şöyle haber veriyor:

” Ümmetimden başı sarıklı yetişmiş bin alim kişi deccale tabi olacaklar ”[2] İşte öyle bir zamana doğru gitmekteyiz ki bu alim kisvesindeki insanlar İslam dinini tahrip etmek için mücadele etmekte ve gelecekte de edeceklerdir. Rabb'im onların şerlerinden bizleri muhafaza eylesin.

Sağlam bir iman dedik. Her iman ettim diyenin imanı da Allah'ın istediği iman ölçüsünde olması gerekmektedir. Rabbimiz bize söyle haber veriyor:

“Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”[3]

 

“La ikrahe fiddiyn”[4] dinde zorlama yoktur ayetinin fehvasınca, bir kimse dini kabul etmiyorsa buna niye kabul etmiyorsun diyemeyiz. Onu kendi haline bırakırız. Ancak bir kimse iman ettiyse; ben istediğim gibi iman ettim deme hakkına sahip değildir. Çünkü Rabbimiz:

Eyahsebu-l-insânu en yutrake sudâ(n),

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!”[5]

İnsan başıboş bir şekilde bırakmadığına göre Allah'ın istediği gibi olmak mecburiyetindedir. İşte Allah'ın istediği iman ölçülerinde olmayanlar Allahu ekber diyerekten insanları boğazlayanlardır. Sözüm Ona Cihat diye ortaya çıkanlar, Müslümanların karşısında olan hiçbir kafir ile mücadele etmemişlerdir.

Rabbimiz ayeti kerimesinde;

 Eferaeyte meni-tteḣaże ilâhehu hevâhu…

“heva ve hevesini ilah edineni görmediniz mi?” [6]

İşte bunlar hep heva ve heveslerini ilah edinen kimselerdir. Ben Allah'a ve resulüne inanıyorum diyen bir iman sahibi kimse ezanı Muhammedi'yeyi ıslıklayamaz, Onu reddedemez, kutsallara sövemez. Allah ve Resulüne dil uzatamaz. Bunu yapan insanda din iman ve mukaddesat aramak beyhudedir. Rabbim şerlerinden bizi muhafaza eyle diye dua ediyoruz.

“e in amenu bi misli ma amentum bihi fe kadihtedev….

“Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. “

“ve in tevellev fe innema hum fi şikak…

“yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”[7]

O halde Kur'an ve sünnete, Rasulullah (sav) tabi olmayanın imanı dergâhı ulûhiyette makbul değildir.

Bizler Allah'a muhtacız, Allah bize muhtaç değil. O halde Allah'ın istediği gibi olmak mecburiyetindeyiz. Pirimiz Mevlana Celaleddin Rumi (ks) Aziz Hz.leri;

Hoda-yi men. Be der hane et ameden, men ez hodem gozeştem, kafiye ki to begi kisti? Amedem ta her ançi ki to mihahi an başem.

Ben, 'ben' olmaktan vazgeçtim; kapına geldim. 'Kim o?' de yeter ki; Sen kim olmamı istiyorsan o olmaya geldim.

Rabbim bize böyle bir imanı lütfeylesin inşallahu rahman. Bu iman metodunu bilmeden insan Allah'a vasıl olamaz. Onun için asrı Saadet dönemine cenabı Peygamber aleyhisselatu vesselam'ın medine-i münevvere'de ki sofrasına sohbet meclisine dahil oluyoruz;

Bir gün Rasulullah (sav.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (sav)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:

"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?" dedi.

Rasulullah (sav): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir." buyurdu.

O zat: "Doğru söyledin." dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu." Ve "Bana imandan haber ver?" dedi.

Rasulullah (sav): Allah’a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu.

O zât yine: "Doğru söyledin." dedi. Bu sefer: "Bana ihsandan haber ver?" dedi.

Rasulullah (sav): " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür." buyurdu.

O zat: "Bana kıyametten haber ver?" dedi.

Rasulullah (sav) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir." buyurdular.

"O halde bana alâmetlerinden haber ver." dedi.

Peygamber (sav): "Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdu. Babam dedi ki:

Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Resulü bana: "Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. "Allah ve Rasûlü bilir." dedim.

"O Cibrîl'di. Size dininizi öğretmeye gelmişti."[8] buyurdular.

Evet biz de imanımızı da İslam’ımızı da Hazreti Peygamber (sav) den bu şekilde öğrendik. Bir tek İslam vardır. Rasulullah (sav) Hz.lerinin yolunda bir Mürşidi Kamile tabi olan insanın gittiği yolda İhsan yoludur. Ancak bir Mürşidi Kâmil’in manevi terbiyesi altında olursak bu yolu yürüyebiliriz. Ama bunu anlayabilmemiz için ilk önce insanı bilmemiz lazım.

Ben tasavvuf ehliyim diyenler, ben bir Mürşidi Kamile bağlıyım diyenler insanı bilme meselesi bilinmeden Allah bilinmez. Nefisle mücadele asla ve asla yerine getirilmez. Abdullah Babam cennet mekân biz insanoğlunu şöyle anlatmıştı:

Allahu Zülcelal ve Tekaddes Hz.leri âlemi ervahta Efendimiz aleyhisselatu vesselam Hz.lerinin nurundan Rasulullah efendimizin ruhunu sonra bütün mümin müminatin ruhlarını yarattı. Ezelde Bezm-i Elestte Allah (cc) ile yapmış olduğu bir ahd ü misak vardır. İşte söz verdiğimiz bu alemde bütün ruhları yarattı. Allah'ın iradesi tecelli edipte ruhların bu dünyaya o gelmesi mümkün olduğunda Allahu Teala zerre kadar olan insanın da fıtratını ilmi evvelinden çıkartır, derdi.

İşte bu ruhun serüveni arştan kürsüden, felekler aleminden, burçlardan ….. dediğimiz bölgeye kadar gelip oradan aşağıya indirip sonra bulutlar içerisinde yağmurlar ….. sonra cemadattan topraktan Nebadata bitkiye oradan erkeğin sulbüne oradan Anne rahmine atılır Allahü Teala'nın 99 sıfat tecellisi ile.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Allah'ın El Musavvir ismi şerifiyle şu andaki şeklimiz şemailimiz dahi hepsi anne karnında şekillenir. Erkeğin ve kadının yedi soyunda kim varsa onların hepsinden bir numune alaraktan Allah onun şekil ve şemailimizi (uzun olur diye anlatmıyorum) meydana getirir. Cenin 120 gün olduktan sonra Allahu Teala Zülcelal Hz.leri ruhu nefh [9] eder.

Ruh Allah'ın Cemal sıfatıdır. Cennet ve Cemali ilâhiyeye âşıktır. Nefis ise Allah'ın Celal sıfatıdır.  Yedi kat cehennemin zulmaniyetinden olduğu için, cehenneme meyleder, ne kadar cehennemlik durum var ise onu ister. İşte beden ülkesinde Cemal ve Celal sıfatı bir araya gelir. Bu bir araya gelişten sonra insanoğlu yeryüzüne iner. Allahu zülcelal ve tekaddes insanoğlu yeryüzüne indikten sonra âlemi ervahta yaşanan hakikatlerin hepsini unutturur. Bu inişten insanoğlunun tekrar yukarı çıkması lazım. Onun için Rabbimiz;

“Velekad ḣaleknâ fevkakum seb’a tarâ-ika vemâ kunnâ ‘ani-lḣalki ġâfilîn”

“Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.”[10]

Bu yollar emmare,  levvame, mülhime mutmainne radiye mardiye safiyedir. Bu yollar bir Mürşidi kamil'in manevi terbiyesi ile ancak aşılabilir. Efendimiz aleyhisselatu vesselam yedi kat göklere Miraç etmesinin sebebi budur. Nasıl Resullah (sav) Efendimiz Miraca ceseden ve ruhen çıktığı gibi insan olarak bizim de ruhen çıkabilme kabiliyetimiz vardır. Abdullah babam gibi Mürşidi Kamil olan zatlar bu makamlara çıkan zatlardır. Allah'ın sıfatlarında fani olan zatlardır.

Efendimiz aleyhisselatu vesselam'ın bu halini bu durumunu Rabbimiz bize şöyle haber veriyor;

Kemâ erselnâ fîkum rasûlen minkum yetlû ‘aleykum âyâtinâ veyuzekkîkum veyu’allimukumu-lkitâbe velhikmete veyu’allimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(e)

“Nitekim içinizde kendinizden bir peygamber gönderdik ki o, size âyetlerimizi okuyor, sizi (nefislerinizi terbiye eden) tertemiz yapıyor, size Kitâb (Kur'ânı) ve hikmeti (içinde bulunan hükümleri) öğretiyor, bilmediğiniz şeyleri size bildiriyor.”[11]

Şimdi maalesef sadece efendimizin ilim boyutu alınmış, nefis terbiyesi ve hikmet boyutu tamamen olduğu yerde kalmıştır. Oysa imamı Azam Ebu Hanife Hz.leri büyük bir alim olmasına rağmen nefis terbiyesi için Caferi sadık Hz.lerine müntesip olmuştur. İmam şafi Hz.leri olsun Ahmet Bin Hanbel Hz.leri olsun bir buçuk milyon Hadisi ezbere ravileriyle birlikte sayabilecek ilmi kudsiyeye sahip iken çobanlık yapan okuma yazma bilmeyen ümmi olan Şeyban-i Rai Hz.lerinin manevi terbiyesine girmişlerdir. Ordinaryüs profesör derecesinde olan Mevlana Hz.leri Şemsi Tebrizi Hz.lerinin önünde diz çöküyor. Ve diyor ki;

Ey Allah'ı arayan kişi, Allah 'ı tozlu raflarda yırtık kitaplarda bulamazsın.

Allah'ı ancak bir gönül erbabının, kalbine Allah'ın rahmet nazarıyla tecelli ettiği bir erin gönlünde bulursun.

Eğer olurda bir gün yolun böyle bir zata düşerse, Allah 'ın seni ne kadar çok sevdiğini anla ve o üstadın olan Mürşid-i Kamil'in eteğinden sımsıkı yapış.

İşte o gönül eri de Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leridir. Mürşidi kâmiller Ezel âleminden seçilmiş kimselerdir. Onun için Aziz Mahmut Hüdai Hz.leri diyor ki;

Tenezzül eyleyip vahdet ilinden

Bu kesret âlemin seyrâna geldik.[12]

Allah'ın ezel âleminden onun Cemali ilahisi ile şereflenirken vazifemiz icabı şu çoklu kalemini seyrana geldik. Demek istiyor.

Abdullah Babam Cennet mekâna 1985 yılında manen vazife verildiğinde Peygamber efendimiz aleyhisselatu vesselam önüme büyükçe bir ayna koydu. Sağ cenahta erkekleri, sol cenahta da nisaları gördüm. Binlerce belki milyonlarca insan vardı. Dedim ki Ya Rasulullah ben bu kadar insana nasıl yetişeceğim? Evladım sen hiç korkma bunlar sevki ilahi ile olacak işler. Bazen sen onların ayağına gideceksin bazen de Allahu Teala bir vesile ile seni bulduracak ve sana manevi evlat olacaklar.  Sen de onlara manevi tasarrufunla yetişeceksin diye bizlere anlatmıştır.

Mürşidi kamiller bu aleme gelirler. Bir Mürşidi kâmilin manen vazifesiyle yetişirler. Sonra fena fillah makamına ulaştıkları zaman Allahü Zülcelal Hz.leri onların varlıklarını boşaltıp gönüllerine ilim ve hikmeti doldurarak yeryüzüne beşeriyetin içerisine onları salarlar. Onlar için dünya ve ahiret müsavidir hele hele bu alemden ahirete irtihal ettiklerinde daha etkili olduklarını beyan etmişlerdir, Abdullah babam cennet mekan Hz.leri.

Allah onların ruhlarına ruhaniyetler yaratmıştır. Hani Abdullah Babam sağlığında iken ruhaniyetine diyorduk ta vefat edince ruhuna diyoruz ya bunu niye diyoruz? Cennet mekana bu soruyu sormuştum.  Efendim sizi binlerce derviş himmet üstadım diye çağırıyor sizin hepsinden haber almanız mümkün mü? diye sormuştum.

Cennet Mekan; öyle bir şey olamaz. Allahu Zülcelal Hz.leri bildirirse biliriz, bildirmezse bilmeyiz ancak bizim tellallarımız vardır yani ruhtan yaratılmış olan ruhaniyetlerimiz vardır. Allah (cc) melekler yaratır aynı bizim suretimizde, kim nerede anacak olursa gelir ve o kimsenin derdine sıkıntısına çare olur. “yedullahi fevka eydihim” Fetih suresinin 10. Ayeti kerimesinde;

“Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir”[13] ayetinin sırrı budur demiştir.

Gönderen de Allahu Teala, yaratan da Allahu Teala, yetişen de Allahu Teala Zülcelal ve Tekaddes Hz.leridir.

Mevlana Hz.leri diyor ki:

“Allah'ın yeryüzündeki elidir o Mürşidi kamiller, iyi yapışın .” Rabbim bizleri ayırmasın inşallah.

Ayeti Kerime de;

“Ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu”

“Kalplerine imanı yazdık, katımızdan bir ruh ile destekledik” [14] buyuruyor. İşte o destekleyenler  Mürşidi kâmillerdir.

muddesir suresinde;

“ ve ma ya'lemu cunude rabbike illa hu”

“ Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir.” [15]

Abdullah babam cennet mekan nerede anarsanız oraya yetişen bir evliyaullahtır.

Nevşehir ilinde bir ay önce vefat eden bir abimiz vardı. Bu kardeşimiz bundan 20 yıl önce Abdullah babam Cennet mekanla bir zikir meclisinde beraber olmuşlar. Zikir meclisine bir defa katılmış ondan sonra hiç katılmamış. Bu kardeşimiz kanser hastası oluyor. Son demine gelince eşine diyor ki;

“Hanım hiç sorma Abdullah Baba Hz.leri var ya şu kaldırım mezarlığında yatan, gece geldi. Evladım korkma sen bizim zikir meclisimize katılmıştın, biz de seni bu zor zamanımda yalnız bırakacak değiliz. Ben sana inşallahu rahman sahip çıkacağım, hiç merak etme korkma”

Daha ne desin? Mürşidi Kâmiller Allah'ın rahmet deryasına bandırdığı kullardır.

Peygamber Efendimiz (sav);

“Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır.” [16]

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri o bir rahmet içinde şunu söylerdi, özellikle kadınlara da bunu söylemek istiyorum. Allahu Teala O bir parçayı da ona böldü dokuzunu kadınlara, birini erkeklere verdi. Anne olduklarından dolayı verilmiş bu yüzden erkeklerden daha merhametliler. derdi

Efendimiz (sav) alemlere rahmet olarak gönderildiği için bütün beşeriyetin hidayeti Efendimiz Aleyhissalâtü vesselam Hz.lerinden geçer. Efendimizi tanımayan, onu tasdik etmeyen bir insanın imanı kabul değildir. Allahu Teâlâ Hz.leri Arşı Azamdan maddi rızıklarımızın hepsini hiçbir ayrım gözetmeksizin yarattığı ne varsa ister kafir olsun ister mümin ister hayvan olsun ister insan herkese verir. Manevi olan rahmeti  Efendimiz Aleyhissalâtü vessellama vermiştir. Onun için Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil’âlemîn demiştir.

Seni biz alemlere rahmet olarak gönderdik.”[17] ayetinin sırrı da budur.

Yahudiler dediler Ya Muhammed! Sen bize Allah'ın birliğinden bahsediyorsun. Rabbinle konuşuyorsun. Rabbine sor bakalım, “ Biz hala onun oğulları gibiyiz, Allah’ın evlâtları ve asıl sevdiği kişiler bizleriz” dediler. Bunun üzerine vahy-i ilahi indi; “”

“kul in kuntum tuhibbûna(A)llâhe fettebi’ûnî yuhbibkumu(A)llâhu veyaġfir lekum żunûbekum va(A)llâhu ġafûrun rahîm(un)”

“De ki:-Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayandır, merhamet edendir.”[18]

Cennet Mekan Abdullah Babam çok sıkıntılı bir halde Nevşehir'de son programına çıkmak için geldi. Mübarek ikinci kata dar bir merdivenden çıkardık. Programda sıralı bir halde dururken Efendi Hz.leri sohbet etmeye başladı. Devlet erkânından da vardı insanlar. Cennet mekânın rahatsızlığından dolayı sohbet ederken ayakları, dizleri titremeye başladı, nerdeyse dizlerinin üzerine düşecekti ki sohbetini kesti,  kürsüden indirdik.

Efendi Hz.lerini götürürken dedim ki

“Efendim Bu kadarı fazla değil miydi? Kendinize çok harap ettiniz.” deyince

“Oğlum! Şu dedi topluluğun içerisinde bir tanesi bizi görürde, o görmesinden ötürü yarın mahşer gününde kurtulur.” dedi. Anlayabiliyor muyuz rahmeti,  Rabbim şefaatlerine nail kılsın…

Mürşidi Kamille ilgi olarak anlatılacak o kadar hadiseler var ki sözü fazla uzatmadan böyle bir Mürşidi Kamile evlat olanın ne yapması gerektiğine de biraz dem vurmak istiyorum.

Mürşidi kâmiller insanların gönüllerini nakış gibi işlerler. Peygamber Efendimiz (sav);

“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.” [19]

Bu kalbin reçetesini Mürşidi Kamiller yazar.

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh.

“Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah'ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur.”[20]

Bu gün insanların depresyon ilaçlarını kullanmalarının en büyük sebebi ruhun gıdası olan zikri almamalarından dolayıdır, gerçi onlar müzik ruhun gıdasıdır diyorlar ama müzik nefsin gıdasıdır. Ruh gıdalanacak olsa müzik dinlerken insan jilet atabilir mi? intihar edebilir mi? Bunun bir tek sebebi vardır Allah'tan yüz çevirmektir.

Ayeti Kerimede “feveylun lilkâsiyeti kulûbuhum min żikrillâh.”

“Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.”[21]

Bugün akıl hastalarının içine düşmüş oldukları çıkmazlarda aynı şekilde Allah'ın zikrinden uzak kalmalarından dolayıdır.

“Vemen ya’şu ‘an żikri-rrahmâni nukayyid lehu şeytânen fehuve lehu karîn”

“Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.”[22]

Şeytan artık onun artık ayrılmaz bir dostu olur. Bu sözleri kim söylüyor? Allahu Teala!

Doktora gidersiniz, doktorun vereceği antidepresan ilaç içersiniz. Beyninizin yarısı uyuşuk bir halde dolaşırsınız. Abdullah Babam cennet mekan ;

Sakın içmeyin O ilaçları! O ilaçlar sizi hastalığınız bir ise yüz yapar. derdi.

Onun için Allah'ı zikredin, çocuklarınızın içinde bulundukları buhran ve sıkıntılarının sebebi Allah'ın zikrinin nurunu almamasıyla sebebiyledir. Gerçi şu anda herkes şunu söylüyor. Eşten sıkıntı var, işten sıkıntı var, rızıktan sıkıntı var, evlattan sıkıntı var. Hasan'ı Basri Hz.lerine geliyorlar soruyorlar.

Efendim, Çocuğumuz olmuyor, sıkıntımız var.  Mübarek; tövbe istiğfar et.

Efendim, benim maddi olarak sıkıntım var. Mübarek; tövbe istiğfar et.  

Efendim, ev içinde eşlerle sıkıntımız var.  Mübarek; tövbe istiğfar et.  

Efendim Yağmur yağmıyor. Mübarek; tövbe istiğfar et.   

Efendim siz de bunu bellemişsiniz ne söylesek istiğfar diyorsunuz.

Bunları ben söylemiyorum Allahu Teala söylüyor. Diyor.

“Fekultu-staġfirû rabbekum innehu kâne ġaffârâ”

“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.”[23]

Eğer tövbe ederseniz, “Yursili-ssemâe ‘aleykum midrârâ”

(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.[24]

“Ve yumdidkum bi-emvâlin”

“Sizi mallarla, oğullarla desteklesin...”

“yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ”

“ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin” [25]

Siz tövbe etmezseniz bu işler olmaz…

Abdullah Babam cennet mekan;

Hazreti Peygamber aleyhisselatu vesselam günde peygamber olmasına rağmen 70 kere istiğfar okurdu, siz ümmeti olarak kaç defa istiğfar okuyorsunuz evladım, derdi.

Gün içerisinde işlenen günahların haddi hesabı yok. O işlen günahlar bir perde gibi maneviyatın önünü keser, kestiği zaman da rahmet inmez. Rahmetin inmediği yerde de zahmet meydana gelir. Onun için cennet mekân Abdullah babam; kim 100 defa bu tesbihatı (subhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahil azim ve bihamdihi estağfirullah) muhakkak başucunuzdan ayırmayın, devamlı çekin. Kim “subhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahil azim ve bihamdihi estağfirullah” derse Allah rızık verir, Allah hayırlı evlatlar verir oğlum, derdi

Niye en çok problem çocuklardan çıkıyor? Şimdi aileler çocuklarını zapt edemiyorlar. Bu yaşanılan sıkıntıların sebebi insanın yapmış olduğu hataların neticesidir. Herkes çocuğa bahane buluyor. Abdullah babam cennet mekan çocuklarını şikayet edenlere verdiği cevap şuydu;

“O çocuğun günahı yok. Günah sizin günahınız.” derdi. ve şu hadisi şerif'i okurdu;

“El veledü sırrı ebihi = Çocuk, babasının sırrıdır.”[26]

Eşinizle sizin akıl baliğ olduktan sonraki hayatınızda yaşadığınız her şey o çocuğun kaderine yansır, Sizin çocuğunuzun kaderi belirler. Kınadığınız, ayıpladığınız, büyük konuştuğunuz ne var ise o çocuğun kaderi olur. Peygamber aleyhisselatu vesselam;

“Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır!..”[27]

Yakup (as) çocukları geldiler. Yakup aleyhisselama dediler ki Yusuf'u bize verirsen biz onu da pikniğe götürmek istiyoruz dediler.

Yakup Aleyhisselam; Ben Yusufu bir kurdun kapmasından korkarım, Onun için salamam dedi. O söz kaderi oldu.

Yakup Aleyhisselam’ın çocukları bir şekilde onu götürdüler, kurt kaptı diye gerisin geriye geldiler. Onun için ağzınızdan çıkan söze dikkat edin O sizin kaderinizdir diyor aleyhisselatu vesselam.

İkincisi birini ayıpladıysanız kınadıysanız Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam;

"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz."[28]

O halde çok tövbe istiğfar etmemiz lazım. “Ya Rabbi ! Bilerek veya bilmeyerek, her ne gibi kötülük işlemişsek biz onların geçmişinden pişman ile nadim olduk. Hakkına girdiklerimize rahmetinle muamele eyle hakkını üzerimizde bırakma Allah'ım” diye dua ediniz inşallah.

Cennet Mekan Abdullah babam sabah namazını kıldıktan sonra muhakkak evradı şerifenizi yapın.  Üzerinize güneşi doğdurmayın, zira rızıklar sabah namazında dağılır evladım, derdi.

O sabah namazındaki o hengamenin sebebi bütün mahlukat sübhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahil azim der. Boş kursaklı olan kuşlar dahi kursaklarını doldurarak geri döner. Sadece biz sonuna istiğfar mükellef varlıklar olduğumuz için “ve bihamdihi estağfirullah”ı sonuna ekleriz.

Sabah rızıklar dağılır, Allahu Teala günahları da bu şekilde affettiği için Allah'ın rızkı direk bize doğru gelir. Abdullah babam cennet mekân sabah namazını kıldıktan sonra mı cemaatle veya münferiden kim Allah'ı zikreder sonra kerahat vakti çıkınca iki rekat işrak namazı kılacak olursa tam bir hac ve umre tam bir hac ve umre tam bir hac ve umre sevabı vardır. Hadisi şerifini sürekli söylerlerdi. [29]

Hz Peygamber aleyhisselatu vesselam'a bir adam geldi dedi ki;

Ya Rasulullah! Dünya beni terk etti, ne işim var ne kazandığım  bir para var. Doğru düzgün geçimim yok, dedi.

Efendimiz aleyhisselatu vesselam;

Bütün mahlûkatın kendisiyle rızıklandığı, meleklerin dahi kendisi ile Allah'a niyaz ettiği “subhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahil aziym ve bihamdihi estağfirullahi” demiyor musun sen?

Demiyorum ya Rasulullah. Efendimiz aleyhisselatu vesselam;

subhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahil aziym ve bihamdihi estağfirullahi” günde 100 kere söyle , bunu yapacak olursan rızkın arkandan koşar seni bulur. Bu söylediğin her bir tesbihata Allah (cc) bir melek yaratır, kıyamet sabahına kadar istiğfar eder. Onun sevabı da sana gelir. dedi

Abdullah babam bu tesbihatın yapılması için özellikle üzerinde dururdu. Ve şu hadisi şerifi  bizlere aktarmıştır, “Kim ikindi namazından sonra kim Allah'ı zikrederse İsmail aleyhisselamin soyundan iki köle azad etmiş gibi sevap alır.”

Cennet Mekan Abdullah Babam cennet mekan derdi ki

Ya eyyuhellezine amenuzkurullahe zikren kesira.Ve sebbihuhu bukreten ve asila.

“Ey îmân edenler! Allah'ı çokça zikredin! O’nu sabah akşam tespih edin.”[30]

Ayette gecen sabah; sabahın kerahat vaktinde yapılan zikre akşam ise ikindinin sonu kerahat vaktinde yapılan zikre işaret ediyor, evladım. İkindiden sonra da manevi rızıklar, manevi dereceler verilir. sabah namazında sonra maddi rızıklar verilir. Derdi.

Onun için ikindiden sonra da Allah'ın zikriyle hemhal olalım inşallahu rahman.

Bakın bu sözleri söylüyorum, Abdullah babam kaldırım mezarlığında falan yatıyor değil. Abdullah babamın sadece cismaniyeti orada yatıyor. Onun ruhaniyeti her dem aramızdadır. Bu Kuran azimüşşan da ayeti kerime ile sabittir. Size diyorlardır, vefat eden bir mürşidi kamile müntesip olunur mu? Siz vefat etmiş bir şeyhe mi müntesipsiniz? Sanki yaşayan bir mürşidi kamil varmış gibi bunu söylerler.

Ayeti kerimeler ile cevabını vereyim siz de cevabını verirseniz inşallah ur rahman. Nisa suresi 64. Ayeti kerime, İbn-i kesir tefsirinde de bulabilirsin.

Veli aynı zamanda alim olan bir zat vardır Utba olarak ismi geçer.

Veli, aynı zamanda alim bir zat olan Utba rivayet ediyor. Ben Hz. Peygamberin mübarek kabrinin kenarında oturuyordum. Allah'ın zikri ile meşgulken uzun boylu bir Bedevi genç geldi. Hz Peygamber aleyhisselatu vesselam'ın kabrinin üzerine kapandı. Ayeti kerimeyi okumaya başladı;

Vemâ erselnâ min rasûlin illâ liyutâ’a bi-iżni(A)llâh(i)(c) velev ennehum iż zalemû enfusehum câûke festaġferû(A)llâhe vestaġfera lehumu-rrasûlu levecedû(A)llâhe tevvâben rahîmâ(n)

“Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.”[31]

İşte günâhlarımdan mağfiret dileyerek ve Rabbıma benim hakkımda şefaatte bulunmanı isteyerek sana geldim, Ardından gördüm ki sen ahirete gitmişsin, ben derdimi kime anlatacağım, dedi ve şu şiiri söyledi:

«Ey yeryüzündeki efendilerin en hayırlısı ve en büyüğü; onların güzel kokularıyla yeryüzünün alçak ve yüksek yerleri hep güzelleşmiştir. Senin bulunduğun kabre benim nefsim feda olsun. Orada iffet, orada cömertlik ve şeref vardır.»

Sonra Bedevi ayrılıp gitti ve bana bir uyku hali geldi. Rüyamda Hz. Peygamberi (sav) gördüm. Şöyle buyurdular:

Ey Utbâ, Bedevi’ye var ve Allah’ın kendisini bağışladığını ona müjdele.

Kur'an tarih kitabı değildir. Onun hükmü kıyamet sabahına kadar bakidir. O dönemde söylendi geçti diyemeyiz.

“Va'lemu enne fikum resulAllah.”

“Biliniz ki Allah'ın Resulü aranızdadır”[32] diyor.

Böyle olunca Mürşidi kamillerinde ruhaniyetleri daima anıldıkları yerde olur. Bu ayeti kerime bunun en büyük delilidir. Rabbim Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.lerine layıkıyla evlat olmayı bizlere nasip ve müyesser eylesin inşallah.

Günümüzde bir furya başladı. Sözüm ona koskoca profesörler ve vesaire tipli adamlar ortaya çıkmışlar “Salatü selam çekmek, salatü Selam getirmek Hazreti peygambere yağcılıkmış.” Diyorlar. Böyle diyen alçakların sözlerine itibar etmeyiniz.

Bunlar “ben tefsir alimiyim.” Diyerek

“İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy(yi)(c) yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ(n)”

“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”[33] Ayeti kerimesine kendilerince mana veriyorlar.

“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler” diyorlar. Allah salat ve selam eder mi? Hiç.  Ben işin alimiyim, Allah inam ve ihsanı ile yardım eder, meleklerde Efendimizin ali makama çıkması için dua ederler, niyaz ederler. Peygambere selatü selam getirirlerse Peygamber bunlara şefaatçi olacakmış onları kurtaracakmış. Şefaat yoktur, salatü selam getirmek yoktur, diyorlar. Birde karşılarına büyük bir topluluk almışlar pis pis sırıtıyorlar. Sizin gibi alçakların olacağını bildiği için Efendimiz aleyhisselatu vesselam Hz.leri buyuruyorlar ki:

“Şefaatim, şefaatime inananların üstünedir.” Sizin gibi inanmayanların üzerine değil. Diyor.

Merak ettiğim konu bu adamlar hiç mi namaz kılmıyorlar. Hz Peygamber aleyhisselatu vesselam kendi cevap versin;

 Kabe kavseyn makamına çıktım.[34] Rabbimi baş gözüyle gördüm. Rabbimi görünce öyle bir mest oldum ki “ettehiyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü” mülk ve azamet, bedeni ve manevi yapılan bütün ibadet taat, bütün övgüler hepsi Sanadır Allah'ım. dedim.

 Allahü Teala da dedi ki : “esselamu aleyke eyyuhennebiyyu verahmetullahi ve berekatüh.” Benim inamım, ihsanım, rahmetim ve bereketim senin üzerine olsun ya Muhammed.

tekrar taaccub ettim. Esselamu Aleyna ve ala ibadillahissalihin. Yarabbi benimle bütün peygamberlerin ve Salih kullarının üzerine olsun dedim diyor.

Efendimiz bunu anlatırken mübarek duygulanıyor ve ağlıyor. Bir müddet durduktan sonra;

Ey Ashabım namazda esselamu Aleyna ve ala ibadillahissalihin okuyorsunuz. İşte bu okumanız ölmüşlerimiz, şu anda yaşamış olanlar ve yaşayacakların hepsi Allah'ın rahmetinden pay sahibidir, siz okudukça onların da ruhaniyetlerine gider, ruhlarına gider diyor.

İşte bu sebeplerden dolayı Efendimiz aleyhisselatu vesselam Hz.lerine çok Selat ve selam getirmemiz lazım.

Efendimiz (sav) Hz.leri;

Sizin amelleriniz bana arz olunur. İyi amellerinizi gördüğüm zaman Allah’a hamd ederim. Kötü amellerinizi gördüğüm zaman da Allah’tan bağışlanmanızı isterim.”[35]

Resulullah Efendimizin yanında yerinin olmasını istiyorsan çok salatü selam getirmelisin.

“Kıyamet gününde bana halkın en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, bana en çok salâvat getirenleridir.”[36] buyuruyor Aleyhisselatu vesselam.

O halde Perşembe gününün ikindisi ile Cuma gününün ikindisi arasında muhakkak salatu selamı çok getirelim. Bu günlerde çekilen salatu selamları Aleyhisselatu vesselam bizzat ben kendim alırım, sair zamandaki selatu selamları Allah kabrime bir melek görevlendirdi ve ona bütün mahlukatın sesini işitme kabiliyyetini verdi. Kıyamete kadar kim bana salat-ü selam getirirse, onun ve babasının ismini de söyleyerek, falan oğlu falan sana salat ediyor diye bana bildirir. Buyurmaktadır.[37]

Cennet Mekan Abdullah Babam Salavat çekerken ;

Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin, dedikten sonra sonuna  Cemi -il enbiyai vel mürselin ve sahbihi ve sellem eklerdi ve böyle okunmasını tavsiye ederdi. 124.000 Enbiya ve 124.000 enbiyanın yanında hizmetinde bulunan ashabı dahi hepsine bir salatu selamda Selam gönderiyorsun. Düşünsene evladım, Onlardan bize gelecekleri!

Tekrar ediyorum. cennet mekan Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed diyoruz ya sonuna cemiil enbiyai vel mürselin ve sahbihi ve sellem. Denmesini tavsiye eder dileyen kardeşlerimiz yapabilir, Rabbim rızasından ayırmasın, Abdullah babam gibi bir mana erine layıkıyla evlat olmayı nasip ve müyesser eylesin inşallahu rahman.

Bir şeyi daha eklemeden önce konuyla alakalı olduğundan dolayı bir kardeşimin rüyasını anlatacağım.

Rüyamda bir Zakir abimizle birlikte Emin abimizi gördüm, beraber gidiyorlardı. Zakir abimize nereye gidiyorsunuz? diye sordum. Zakir abimizde Emin abi vefat edecek, Abdullah babam cennet mekan kendisine bir hu diyecek, der. Beraber gittik. Bir kapıdan içeriye girdik. Cennet mekân Abdullah babam nur gibi karşımızda. Cennet Mekan Emin abiyi karşısına aldı hu dedi. Emin abinin bir anda sureti döndü, Abdullah babama benzedi ve gözleri yemyeşil oldu. Değişik bir hale bürününce Zakir abimiz artık gidelim tamam oldu, dedi.

Aslında rüyası çok açık ama kardeşimiz tabi olarak bu rüyaya bir mânâ veremiyor. Emin kardeşimiz de bu rüyanın akabinde vefat ediyor. Vefat ettikten sonra tekfin teçhiz işlemleri yapılıyor. Emin kardeşimizi d kabre indiriyorduk ki, basiret gözü açık olan bir kardeşimiz bir çığlık attı. Ardından bizlere Abdullah babam meftunun hemen arkasından şöyle belirdi dedi ki “oğlum korkma biz varız” Meftunu nurdan bir yere indirdi. Sonra döndü bana dedi ki oğlum bu kardeşiniz namazlarını kılıyordu, günlük evradı Şerifelerini yerine getiriyordu ancak zikir meclislerine ne zikir yapılan yerlerde zikre katılmıyordu. Zikir yapılan meclisler ahirete açılan kapılardır. Niye siz zikirlere dahil olmuyorsunuz. Niye zikirlere katılmıyorsunuz? Beni burada mahcup ediyorsunuz. Diyor.

Anlıyor muyuz?  Allah'ın zikir meclisinde bulunanlar, Allah'ın kerem sahibi kullarıdır.

Efendimiz aleyhisselatu vesselam ;

Yarın insanlar mahşer gününde ayağa kalkınca Allahü Teala diyecek ki sizin en Keremlileriniz en faziletli olanlarınızı size göstereceğim. Hemen sahabe-i kiram dedi ki o mahşer gününde en keremli en faziletli kim Ya Rasulullah?

Peygamber Efendimiz (sav);

“Allah'ın zikir meclislerinde bulunanlardır” dedi.

’Mutlaka Allah, kıyamet günü yüzlerinde nur olan bir takım toplulukları inciden minberler üzerinde diriltecektir. İnsanlar onlara gıpta ederler. (Hâlbuki) onlar peygamberler ve şehitler değildirler.’ buyurdu. (Ravi devamla şöyle) dedi: Bunun üzerine bir bedevi dizleri üzerine çöktü ve: ’Yâ Rasûlallâh! Onları(n vasıflarını) bize açıkla ki onları tanıyalım.’ dedi. (Rasûlullah): ’Onlar, muhtelif kabilelerden ve farklı memleketlerden Allah için birbirlerini seven kimselerdir. Allah’ı zikretmek için toplanırlar, O’nu zikrederler.’ buyurdu.[38]

Rabbim bizi zikir üzerine daim eylesin. Abdullah babamın himmetinden feyzinden bereketinden ayırmasın inşallah. Hakkınızı helal edin. Allah'a emanet olun inşallah



[1] Nisâ suresi 136

[2] İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796

[3] İnsan Suresi 3

[4] Bakara suresi 256

[5] Kıyâme Suresi 36

[6] Câsiye Suresi 23

[7] Bakara Suresi 137

[8] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1

[9] Nehf: Üflemek

[10] Mü’minûn Suresi 17

[11] Bakara Suresi 151

[12] Aziz Mahmud Hüdayi Divânı s. 141

[13] Fetih Suresi 10

[14] Mücadele Suresi 22

[15] Müddessir Suresi 31

[16] Buhârî, Edeb 19

[17] Enbiyâ Suresi 107

[18] Âl-i İmrân Suresi 31

[19] Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107, 108

[20] Ra’d Suresi 28

[21] Zümer Suresi 22

[22] Zuhruf Suresi 36

[23] Nûh Suresi 10

[24] Nûh Suresi 11

[25] Nûh Suresi 12

[26] Şa’rânî, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 1/397; Ukberî, Divânü’l-Mütenebbî, 1/156; Suyûtî, ed-Dürerü’l-Müntesira, 1/20; Sehâvî, el-Mekâsıdü’l-Hasene, 1/706, 723 (1268, 1300); Aclûnî, Keşfü’l-Hafa, 2/452 (2911)]

[27] Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 110

[28] Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265

[29] “Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah’ı zikreder, (kerahet vakti çıktıktan) sonra iki rekat namaz kılarsa, ona tam bir hac ve umre sevabı verilir.” Tirmîzî, hno: 586

[30] Ahzâb Suresi 41-42

[31] Nisa Suresi 64

[32] Hucurât Suresi 7

[33] Ahzâb Suresi 56

[34] Abdullah Baba (ks) Hz.leri ruhen ve bedenen çıkmıştır. demiştir

[35] Bezzar, 5/308; Macmau’z-zevaid, h. no: 14250

[36] Tirmizî, vitr, 21

[37] Bezzar

[38] Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid Ve Menba’u’l-Fevâid, Ezkâr, Bâb:2, c.10, s.57, h.no:16770, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyyeti, Beyrut, 2001. Taberânî’den nakletmiştir