Namaza başlayalı 5 ay oldu ve zikir konusunda bazı tereddütlerim var. “Zikirlerin hüddamları olur, başınıza iş açar” gibi sözler duyuyorum. Tek başıma hangi zikirleri çekebilirim? Zikre başlamadan ve bitirirken ne söylemek gerekir? En doğru şekilde zikir nasıl yapılır? Mürşitsiz olarak estağfirullah zikrine devam etmemde bir sakınca var mı? Devam etmeli miyim?
Zikir; ıstılahta ezberleme, anma, hatırlama; hamd, sena ve dua gibi anlamlarda kullanılan bir kavramdır.[1]
Tasavvuf ıstılahında ise zikir, Allah-ü Teâlâ’nın yüceliğini dile getirmek ve mânevî olgunluğa erişmek maksadıyla, belli bir isim ya da lafzın usulüne uygun şekilde tekrar edilmesidir.
Allah-ü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde kendisini zikretmemizi emretmiştir:
“Rabbi’nin ismini sabah ve akşam zikret Habibim. Allah’ın (cc) zikrine bütün vakitlerde devam et.”[2]
Zikir, Müslümanlara özel bir zaman veya duruma bağlı kalmaksızın sürekli olarak emredilen, yani farz kılınan bir ibadettir.
Nitekim ayette şöyle buyrulur:
"Onlar ki ayakta, otururken ve yanları üzerine yatarken (her an) Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler."[3]
Zikir; namaz, oruç veya hac gibi ibadetlerde olduğu üzere belirli bir vakit, mekân ya da fizikî yeterlilik şartına bağlı değildir. Bu sebeple, onu terk etmek için geçerli bir mazeret yoktur. Müslüman, her hâl ve şartta Allah’ı zikretmekle mükelleftir.
Ancak bu mükellefiyet yerine getirilirken dikkat edilmesi gereken önemli hususlar vardır.[4] Her zikrin, başta mânevî hastalıklarımız olmak üzere, insan üzerinde farklı tesiri bulunmaktadır. Bu yönüyle zikir, ilaca benzer. Kişi kendi başına, bilinçsizce ilaç kullanmaya başlarsa yahut ilacı gereğinden fazla alırsa ne olur? İlacın türüne, dozuna ve kişinin genel sağlık durumuna göre bu durum ciddi, hatta hayati sonuçlar doğurabilir.
Aynı şekilde, kişinin kendi kanaatine göre ve ölçüsüz biçimde yaptığı zikirler de mânevî hayatında birtakım sıkıntılara yol açabilir.[5] Nasıl ki bedensel bir rahatsızlıkta doktora gidilir, muayene olunur ve reçeteye uygun ilaç kullanılırsa; mânevî hastalıkların tedavisinde de mânevî doktor olan mürşid-i kâmile intisap etmek gerekir. Onun verdiği ölçü ve istikamette, düzenli ve devamlı bir zikir üzere olmak esastır.
Esmâ-i İlâhiyye’nin yahut herhangi bir zikrin verilmesi; kişinin mânevî derecesine, nefs mertebesine ve ihtiyacına göre belirlenir. Bu da ancak mürşid-i kâmilin rehberliği ve himayesiyle olur. Dolayısıyla bu husus, kesinlikle rastgele ele alınabilecek bir alan değildir.
Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hazretleri bu mevzuda şöyle buyurmuşlardır:
Bazı âlimler ve ulemâ, Kur’ân ve Sünnet’e bağlı kaldıkları müddetçe, tarikat ehli olmadan da yaşayanlar arasında Cenâb-ı Zülcelâl Hazretlerinin evliyası bulunabileceğini söylemişlerdir. Evet, bu doğrudur; ancak bu çok nadirdir. Tarikata girenlerle girmeyenler arasındaki fark, dağda kendiliğinden yetişen meyve ile bahçede yetiştirilen meyve arasındaki fark gibidir. Bahçedeki meyvenin bir bahçıvanı vardır; toprağını havalandırır, temizler, gübresini verir, sular, aşılar. Çiçeklendiğinde ilacını verir, zararlılardan korur. Böylece o meyve verimli ve kıymetli olur.
Kendi başına zikir yapan kimse ise, ne nefsinin hangi mertebede olduğunu bilir ne de hâlini tam olarak idrak eder. O da bir meyvedir. Fakat bahçede yetişen gibi değildir. Bu hâl, doktoru olan hasta ile doktoru olmayan hasta gibidir. Doktoru olan, ilaçla ve tedaviyle şifa bulur; doktoru olmayan ise ‘sabır’ der, hastalığı çeke çeke gider. Yine Allah’a dost olur ama zahmetle ilerler.
Mürşid-i kâmile bağlı olan ise sıhhatle ve selametle yol alır. Bir başka misal vermek gerekirse: Devletin askeriyesi vardır; orduda bir askerin başına bir sıkıntı gelse, komutanları hemen müdahale eder ve mesele kısa sürede çözülür. Sivil hayatta ise sahipsizlikten dolayı en basit meseleler dahi çözümsüz kalabilir. Tarikata giren kimse mânevî askerdir. Mânevî askerin arayanı ve kollayanı olur; evliyâullah onu gözetir, ikaz eder ve muhafaza eder. Aradaki fark budur.
Nitekim mezhep imamlarımızdan İmam-ı Şâfiî Hazretleri ve İmam Ahmed bin Hanbel Hazretleri, ümmî bir zat olan Şeybân-ı Râî (ks) Hazretlerine intisap etmişlerdir.[6]
Yine büyük âlim ve müfessir İmam Şa‘rânî Hazretleri de ümmî bir zat olan Ali Havvâs (ks) Hazretlerine bağlanmıştır.[7] Bu misaller göstermektedir ki tarikat, şeriattan ayrı bir yol değildir; bilakis onunla beraber yürür.
Hakikate ve marifetullaha ulaşmak, gerçek bir mürşid-i kâmilin terbiyesinden geçmekle mümkündür.
Mânevî âlemde rehbersiz ilerlemek, bedensel bir hastalıkta doktora gitmeden kendi kendine çare aramaya benzer. Rehber olmadığında, nefis veya şeytan bu durumu fırsata çevirebilir.
Bu sebeple, mânevî bir yolda Mürşid-i Kâmil rehberliği olmadan ilerlerken azami dikkat gösterilmelidir. Zira kontrolsüz hâlde yapılan zikirlerde, Allah korusun, şeytanın telkinleri kişiye rehberlik edebilir.
Bu duruma, ehil olmayan kişilerden alınan dersler de eklendiğinde, halk arasında dile getirilen 'Zikirlerin hüddamları olur, başınıza iş açar' gibi sözler; aslında bu denetimsizliğin ve manevî bilgisizliğin yol açabileceği ciddi psikolojik ve mânevî tehlikelere işaret etmektedir.
Bununla birlikte kişi, tek başına zikir yapacaksa Lâ ilâhe illallah ve Allah gibi temel tevhid lafızlarını çekebilir; tövbe ve istiğfara devam edebilir. Ancak tek başına yapılan tövbe ve istiğfar yeterli değildir.
Yetersizlik vurgusu tövbeyi küçümsemek için değil; onu eksik bırakmamak ve hâl ile tamamlamak gerektiğini vurgulamak içindir. Nitekim büyük İslâm âlimi ve mutasavvıf İmam Gazâlî Hazretleri şöyle buyurur:[8]
“Tövbe, sözle değil hâl iledir. Tövbede samimiyetin alameti, günahlardan uzaklaşıp iyiliklere yönelmektir.”
Bu ölçüyle bakıldığında, mürşitsiz olarak estağfirullah zikrine devam etmenizde bir sakınca yoktur; bilakis bu, güzel ve faydalı bir başlangıçtır. Ancak mânevî yolculuğun daha sağlam, dengeli ve selametli ilerlemesi için ehil bir mürşid-i kâmilin rehberliğini aramak da ihmal edilmemelidir.
Konuyla ilgili Benzer Sorular:
Sayılı Virtleri Okumak Hakkında Bilgi Verir Misiniz?
Bazı Konular İçin Verilen Sayılı Esmalar Hakkında Bilgi Verebilir Misiniz?
Konuyla İlgili Benzer Videolar:
[1] Zikir kavramının lügat ve ıstılah anlamları için bkz. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, "ذ ك ر" maddesi.
[2] İnsan Suresi 25
[3] Âl-i İmrân Suresi, 191
[4] Kuşeyrî, er-Risâle, Zikir bahsi.
[5] İmam Rabbânî, Mektûbât, I, 266. mektup.
[6] Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ.
[7] Şa‘rânî, et-Tabakâtü’l-Kübrâ.
[8] İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, Tevbe Kitabı.