SORU ARA
RASTGELE SORU İNCELE
SON SORULAN SORULAR
EN ÇOK OKUNAN SORULAR
SORULAN SORU
Ruhen sıkıntılar, bunalımlar yaşıyorum, içimde anlam veremediğim bir sıkıntı oluyor. Gelecek kaygısı aile ve çevre baskısı beni daha da bunaltıp çıkmaza sokuyor, ne yapacağımı bilmiyorum. Üstadım Abdullah Baba hazretlerinin bu konu hakkında tavsiyeleri nelerdir?
CEVAP
İçinde bulunduğunuz sıkıntılı durum genel olarak günümüz insanının yaşadığı bir problemdir. Bu problemleri bu sıkıntıları yaşamamızın üç dört ciheti vardır. Bunların en başında şeytan ve neslinin verdiği vesveseler gelmektedir. Bu sıkıntıları insana bu şekilde veren de hanzeb şeytanıdır. Bilindiği üzere Yüce rabbimizin ilk insan Âdem (as) topraktan şekil verip ruh üflemişti. Meleklere ‘yeryüzüne halife yarattım, ona secde edin’ dediğinde diğerleri secde ettiği halde iblis ‘ben ateşten yaratıldım. O ise topraktan. Ateş topraktan daha üstün’ diyerek secde etmedi. Emre karşı geldiği için lanetlendi. Ancak cezası ertelendi ve kendisinin secde etmediği için lanetlenmesine sebep olduğunu düşündüğü Âdem (as) ve neslini yoldan çıkarıp çıkaramayacağını görmek için kıyamete kadar süre verildi. Hak ile batılın, şeytan ile inanlarının mücadelesi birinci surun üflenmesine kadar da devam edecektir. Birinci sura kadar mühlet verilen İblis’e yani Şeytan’a nesil verildi.
“Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir” [1]
Ayetime kerimeden de anlaşılacağı üzere iblisin yani şeytanın bir nesli olduğu aşikârdır. Şeytanın nesli yani çocukların ise her birinin isimleri ve görevleri vardır. İmam Gazali Hz.leri Tefcirut-Tesnim adlı eserinde sekiz tane olduğu belirterek açıklar;
1-Hanzeb, 2-Velhan, 3- Zellenbur, 4-Vesnan, 5- Betr, 6- Dasim, 7- Metun veya Mesut, 8-El Ebyaz [2]
İşte bizim bu ruhi sıkıntılarımıza sebep olan Hanzeb şeytanıdır. Allah’ı çok az zikredenlere bu şekilde endişe ve sıkıntı verir. Rızkım ne olacak, hayatım ne olacak, herkesin bu dünyada bir şeyleri oldu senin hiçbir şeyin yok gibi kalbimize vesveseleri üfleyip sıkıntıya sebep olan hanzeb şeytanıdır. Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri “Allah’ı çok zikredin ki şeytanın vesveselerinden uzak durasınız.” Derdi. İşte zikri olmayanlarda ya da az yapanlarda, zikri hayatın her safhasına yayamayanlarda hanzeb şeytanının verdiği vesveselerle insana buhran gelir, psikolojik sıkıntılar vuku bulur.
İnsan maddi hayatı için gıdasına dikkat etmek zorundadır, yoksa güçten ve kuvvetten düşer, basit bir mikrop onu yere serebilir. Ama bünyemiz kuvvetli olduğu zaman mikroplar ona bir şey yapamaz.
Benzeri bir şekilde, insanın manevi hayatı için de manevi gıdalar almalıdır, yoksa manen cılız kalır, şeytanın istekleri karşısında direnemez, küçük bir vesvese onu mağlup düşürebilir. Ama manevi gıdasına dikkat ederse, şeytanlar ve şüpheler ordusu da gelse Allah’ın izniyle bir şey yapamazlar.
Allah’ı anmak kalbin temel gıdasıdır. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle bildirir:
“Dikkat edin kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.” [3]
Hz. Peygamber, geçmiş devirlerde şeytanın dürüst bir rahibi vesvese yoluyla nasıl felâkete sürüklediğini şöyle haber verir:
"İsrailoğullarından bir rahip vardı. Onun devrinde şeytan bir kız çocuğunu etkileyerek rûhî bunalıma itti. Sonra bu kız çocuğunun aile fertlerinin kalbine; bu kızınızın tedavisi ancak rahibin yanında mümkündür, diye ilkâ etti. Kızı râhibe getirdiler. Rahip tedaviden kaçındı ise de, çok ısrar ettiler ve kızı tedavi için râhibin yanında bıraktılar. Bu sırada şeytan kızla cinsî ilişkide bulunmasını râhibin kalbine vesvese yoluyla ilkâ etti ve rahip kızla cinsî ilişkide bulununcaya kadar şeytan bu vesvesesine devam etti. Kız gebe kalınca da râhibe şu vesveseyi verdi: Bu olay ortaya çıkarsa rezil olursun. Kızın ailesi sana gelecektir. En iyisi kızı öldür ve toprağa göm. Senin için başka bir çıkar yol da yoktur. Kızın ailesi gelip, kızlarını sorarlarsa; hastalığının artıp vefat ettiğini söylersin.
Bunun üzerin rahip kızı öldürüp gömdü. Sonra da şeytan kızın ailesinin kalplerine vesvese yoluyla, kızın râhip tarafından gebe bırakıldıktan sonra öldürüldüğü şüphesini soktu. Kızın ailesi gelip, râhibi öldürmek isteyince, şeytan râhibe; iki tarafa bütün bu düşünce ve vesveseleri kendisinin verdiğini, isterse kendisini ölümden kurtarabileceğini söyledi. Ancak bunun için râhipten, kendisine iki defa secde etmesini istedi.
Bunun üzerine râhip şeytana iki defa secde etti. Artık şeytan râhibi imanından da soyutlamış ve iğvâsında amacına ulaşmıştı. "ben senden beri ve uzağım" diyerek, râhibi kendi kaderiyle başbaşa bıraktı..[4]
İkinci ciheti ise; Kul kendinin aciz bir varlık olduğunun farkında ve bilincinde olması gerekir. Güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Bizim bu hayat bir şeylere yapmaya ne gücümüz vardır ne de kuvvetimiz. Her şeyi yapanda edende Allah’tır. Ben böyle yaptım da başarı elde ettim ya da ben söyle bir şey yaptım başıma bu geldi gibi sözler ile nefsimize bir pay çıkarmaktayız. Allah dilemezse ne başarımız olur ne de başka bir şeyimiz. Bu bilincinde olmadığımız zaman başımıza geleceklere ya da gelebilecek şeyleri hanzeb şeytanın etkisiyle kafamıza takarız bu da ruhi sıkıntılara yol açar.
Üçüncü bir ciheti ise; Allah’a olan itaatsizliğimiz. Ruhi sıkıntılarımızın, bereketsizliğimizin, eşlerimizin itaatsizliği, evlâlarımızın söz dinlememezliginin temelinde bir tek şey yatıyor Allaha itaat etmemek. Allah’a itaat etmediğimiz zaman ya şeytana itaat etmiş oluruz ya da nefsimize.
Kalp, yaratılış bakımından ilahi gelen etkileri de, şeytandan gelen etkileri de eşit bir şekilde kabul etmeye elverişlidir. Kişi cüzi iradesini kullanarak bu iki etkiden birisine ağırlık kazandırma imkânına sahiptir. Öfke, şehvet ve nefsin hevâsına uymak kalpteki kötülük meylini güçlendirirken, bu duyguları İslâmî sınırlar içinde tutma gayreti, insanı iyiliğe sevk eder.
Şeytanın nüfûz etmek için çare ve fırsatlar aramadığı hiç bir kalp yoktur. Şeytanın kalbi istilası, kişinin şehvet duygularına ve nefsinin meşrû olmayan isteklerine tâbi olmasıyla başlar. Bundan sonra, kalbi şeytanın azığından yani gayr-i meşrû istek ve arzulardan kalbi boşaltmak suretiyle elekler tarafından fethi mümkün olur. Bu da, Allah'a kulluk, ibadet, taat ve zikirle gerçekleşir. İhlasla Allah'a kulluk eden kimse üzerinde, şeytan bir üstünlük kuramaz. Ayette şöyle buyurulur:
"Ey İblis! Şüphesiz, benim o gerçek kullarım üzerinde senin hiç bir hakimiyetin yoktur. Rabbin vekil olarak yeter" [5]
Nefsinin meşru olmayan isteklerine uyan kimse, nefsinin hevâsının kulu olmuştur. Böyle bir kimsede hidayet yoluna dönüş için bir gayret kalmayınca Cenâb-ı Hak ona şeytanı musallat eder. Bir bakıma üzerinden mânevî koruma kalkar. Ayette şöyle buyurulur:
"Ey Muhammed! Şimdi o kimseyi gördün ya. Hidayeti bırakıp, gayri meşru isteklerine taparcasına zevkini kendisine ilâh edinmiş..." [6]
Rabbim bizleri şeytan ve şeytanlaşmış kişilerin şerlerinden korusun inşallah…
[1] Kehf Suresi 50.
[2] Tefcirut-Tesnim c.1 s.19 Bidayet-ül Hidaye
[3] Ra’d Suresi, 28
[4] İmam Gazzâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn,
[5] İsrâ Suresi 65
[6] Câsiye Suresi 23
Okunma Sayısı : 7686 Soru Tarihi: 12/22/2017