SORULAN SORU

Evliya kaç türlü olur? Evliyanın kerametleri ve bazı durumlarda tasarrufları olduğunu biliyoruz, vefatından sonra da tasarrufta bulunabilen evliya var mıdır? Bunlar hangileridir, örnek verebilir misiniz?

CEVAP

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri bir sohbetinde şöyle buyurdular:

            Allah-ü Teâlâ Hz.lerinin iki çeşit evliyası vardır.

            Biri; Allah-ü Teâlâ’yı seven evliyadır. Bu zatlar belli bir yaşa kadar bir takım hatalar, günahlar işlerler ve daha sonra yaptıklarına nedamet duyarak tövbe ederler. Nefsi ile çetin mücadelelere girerek Allah’a dostluk kapısını açarlar. Tasavvuf yolunda büyük hizmetleri olan Bişri Hafi Hz.leri, Habib-i Acemi Hz.leri gibi, mübarek zatlar bu zümredendir. Diğer bir evliya zümresi ise Allah’ın sevdikleridir.

            Bu zatlar ise daha doğduklarından itibaren ilahi muhafaza altındadır. Günahı kebairden uzak, yalnız Allah-ü Teâlâ Hz.lerine layık bir kul olabilme mücadelesine çocukluğundan itibaren başlayan kimselerdir. Böylesi zatların çocukluk dönemlerinde pek çok harikuladelikler zuhur eder. Cenabı Hak, o kulunu insanlara irşad için gönderdiğini daha küçük yaşlarda insanların kalbine ilham eder.

            Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri, Pirimiz Mevlana Celaleddin-i Rumi Hz.leri ve daha nice evliya kiram bu zümredendir.

            Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri Allah’ın sevdikleri zümresine dâhil olan örnek bir şahsiyettir.

            Mürşid-i Kamillerin hali iki kısımdır. Biri vefatıyla tasarrufu nihayete eren, diğeri ise irtihalinden sonra da irşad ve salahiyeti devam eden Mürşid-i kâmildir. Eğer vefat eden mürşid kendisinden sonra irşad yetkisini devretmediğini, kendisiyle beraber devam edeceğini bildirirse, o mürşid vefatından sonra da tasarruf sahibidir. Bazı zaatların kabirlerinde de irşad ve hidayet vazifelerini sürdürüp salahiyetlerinin devam edeceğine dair rivayetlerde tasavvuf kitaplarının pek çok yerinde rastlamak mümkündür. Bunlardan bazılarını nakletmek icab ederse:

            Öncelikle Peygamberimiz (sav) Efendimizin şu hadisi şerifini zikredebiliriz.

“Dünya işlerinde şaşırıp, hayrete düştüğünüz zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz.” (Acluni, Keşfül Hafa)

            Örnek verecek olursak, Ebul Hasan-il Harakani ks Hazretleri tam on iki yıl Beyazid-ı Bestami k.s Hazretlerinin kabirinden istifade ederek feyz almış ve seyri sülûkunu tamamlamıştır. Ondan sonra da irşad ehli bir Mürşid-i Kamil olarak silsilei saadetin altıncı halkasını oluşturmuştur.

            Büyük Üstadımız Bilal Nadir Hz.leri de Ukkaşe (ra) Hz.lerinin manevi terbiyesi altında seyri sulukunu tamamlamış ve irşad vazifesi ile görevlendirilmiştir.

            Aynı şekilde Şah Nakşibendî Hazretlerinin, Abdul Halik Gucduvani Hazretleri ile aralarında beş vasıta olmasına rağmen onun ruhaniyetinden feyiz almıştır.

            Hanefi İmamlarından Ahmed Bin Muhammed el - Hamevi “Nefahat-ul Kurb “ isimli eserinde buyurur ki:

            “Evliyaullah, ruhaniyetlerinin cismaniyetlerine galip olması sebebiyle birçok surette görünebilirler. Onların tasarruf ve kerametleri, hayatlarında olduğu gibi, mematlarından sonra da devam eder.” Yine Hanefi büyüklerinden Allame Seyyid Şerif Curcani (ks) “Şerh-ul Mevakıf” isimli eserinde;

            “Mürid ve saliklere evliya suretlerinin zuhuru ve o suret vasıtasıyla, mürşidin hayat ve ölümü halinde feyiz verdiğini” bildirir. Ehlüllahın vefatından sonra irşad ve tasarruflarının devamına aklen delil ise şudur:         

Rasulullah Efendimiz vefat ettikleri zaman da İslamla şereflenenler mahdut ve belli bir sayıda idi. Vefatından sonra fütuhatlar neticesidir ki, İslam bir çığ gibi büyümüş ve tüm cihana yayılmıştır. Eğer irtihalleriyle irşat ve salahiyetleri munkati (kesik) olsaydı, o güne kadar iman edenler de dinden çıkarlardı. Rasulullahın muktedir olmadığına, ondan sonrakilerinin güçlerinin hiç yetmemesi lazım gelirdi. İrşad ve salahiyetlerinin devam etmesinin neticesidir ki, İslam on dört asır gün be gün inkişaf etmiş ve etmektedir. Bu durum şüphesiz onun varisleri içinde geçerlidir. Bütün bunlar irşad ve tasarruflarının, ahirete intikallerinden sonra da kemaliyle ve tamamıyla intikal ettiğinin apaçık göstergesidir.

            Hatta şu da bir gerçektir ki; vefat eden kişinin ruhu ceset kafesinden kurtulduğu için çok daha müessir ve süratli olmaktadır. Üstadımız Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri buyurdular ki;

 “Dünyada bulunan ruh, kınındaki kılıca benzer. Ölümünden sonra ise cismani alakalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibi olur.”

Keza Fahreddin Razi (ra) Metalibi Aliye isimli eserinde ölüleri ve kabirleri ziyaret ederek onların ruhaniyetinden faydalanma şeklini özetledikten sonra:

“Bedenlerden ayrılan ruhlar bazı yönlerden bedenlerle alakalı ruhlardan daha kuvvetlidir.” buyurmuş ve orada bunu izah etmiştir. Hulasa olarak diyebiliriz ki, Ehlullahın vefatına ve ahiret diyarına intikallerinde dünyaya irtibat ve iltifatları kalmaz şeklindeki düşünceler yanlıştır. Zira böyle bir kanaat ve itikat, Evliyaullahın vefatından sonraki tasarrufunu inkârdır. Bu tasarruf, Rasulullahtan intikal etmesi bakımından, bu inkârın ona da sirayet etmesi ihtimali vardır ki; çok büyük delalet ve hatadır. Bu gibi düşüncelerden Allaha sığınırız.

Üstadımız Abdullah Baba (ks)Aziz Hz.leri Mürşidi Kamillerin çok önemli bir vasfına(manen) işareten buyurdular ki;

 

 “Ruhani ve Nurani âlemde görevimiz devam etmektedir. Kur’an ve Sünnet yolunda uyup ta bize üç ihlâs bir Fatiha gönderen bizi gören veya görmeyen hepsi için Cenabı Zül Celal Hz.lerinden bütün dervişlerimizin günahlarının affı için vaat aldım Elhamdülillah, Bütün hastalıklarından bizi şifacı kıldı.”




Okunma Sayısı : 7087

Soru Tarihi: 7/20/2015

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *