SORULAN SORU

Abdullah Baba Hz.leri " Hiç kimseyi incitmeyin, incinin size ne derlerse desin eyvallah deyin" buyuruyor bu sözün manası ve ehemmiyetini açıklayabilir misiniz?

CEVAP

Cenabı Rahman olan Allahu Teâlâ Furkan suresi 63. ayeti kerimesinde;

Rahman’ın has kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine (hoşa gitmeyecek) lâflar atıp sataştıkları zaman, «selâmetle» deyip (geçerler).[1] Buyurmaktadır.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin;

 “Hiç kimseyi incitmeyin, incinin, size ne derlerse desinler ‘‘EYVALLAH''deyin” sözü bu ayeti kerimenin bir yansımasıdır. Sözün özünde Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri bu ayeti kerimeyle amel etmeyi öğütlüyor. Mürşidi Kamillerin sözleri ayetten ve hadisten uzak değildir, onların sözleri Ayet ve hadislerin günlük hayattaki uygulamasıdır. İşte Kuranla amel etmek böyle olur. Günümüzde ortaya çıkan bazı kimselerin söylediği gibi Kur’an’la amel etmek demek, Peygamber (sav)'i ya da evliyayı yok saymak demek değildir. Dervişlere “siz Kur'an ile amel etmiyorsunuz” derler. Oysa Kur'an ile amel; dervişlerin bütün halleri hareketleri Üstadının sözlerine uyduğu müddetçe Kur'an ve sünnetin açılımıdır. İşte bu açılımlardan bir tanesi de ayeti kerimede ışık tutulan tevazudur.

Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevazı insan denilir. Tevazu sahipleri kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hor ve hakir görmezler. Arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak demektir. Vakur kişiler mevki ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır.

İnsan hem mütevazı, hem vakur olmalıdır. İslam tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve meskenete düşürür, herkesin maskarası haline getirir ki bu doğru bir şey değildir. Mütevazı olacak, başkalarına karşı alçakgönüllülük gösterecek diye herkesin hakaretine, adice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlaki bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar. Kibir: Büyüklenmek, büyüklük taslamak, ululuk iddia etmek, kendini başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak demektir. Kibirli kimsenin kalbi, kendini başkasından üstün görmekle rahat eder.

Oysa insan, diğer insanlarla beraber toplu halde, bir köyde, bir şehirde ve bir cemiyette yaşamak zorunda olan bir canlıdır. Toplumdaki mevkii ne olursa olsun insanların birbirleriyle olan münasebetleri kardeşçe olmalıdır. Karşısındaki insana şefkat ve merhametle, tevazu ve alçakgönüllü olarak davranmalıdır. Kibir ve gururdan sakınmalıdır. Kibir, Allah'ın yarattığı kullarına yakışmaz. Biz kuluz, kula ise kulluk yaraşır.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri 71 yıllık nurlu hayatında hep naif oldu. Vakarlı halinin yanında tevazuyu hiçbir zaman bırakmadı,bizlere de her zaman tevazulu olmayı öğütledi. Peygamberi ahlakın bize bunu emrettiğini söyleyerek,

 “ Tasavvuf yoluna giren bir derviş tevazulu olur, bir müminde kibir olamaz.”  Avam olan insan; namazını kılar, ibadetini yapar, ilmi yönden vaazını yapar ama has ehlinden olmadığı için, vurana vurur, kızana kızar tevazulu olmaz kimseyi beğenmez kendi ibadetlerini iyi görür kendinden başka mü’min yokmuş gibi tavır takınır “Şu kâfirdir, şu imansızdır, benim gibi İslam’ı iyi yaşayamıyor” der. Sanki Allah’ın ortağı gibi, kendine bir ene gelir.

Siz tevazulu olursanız size incitmeye kalkan çok olur, siz incinin ama incitmeyin, onlar konuşsunlar siz eyvallah deyin geçin.” Buyurmuşlardır.

Rasulullah (sav) Hz.lerinin en göze çarpan ahlaki güzelliklerinden bir tanesi Rabbi ve ümmetine karşı göstermiş olduğu tevazusu yani alçak gönüllülüğüdür.

O “Muhakkak Allah Teala, bana, sizin mütevazı olmanızı vahyetti.” [2] ve “ Kim Allah’a karşı mütevazı olursa, Allah onu ref eder yani yüceltir.”[3] Buyurarak Yüce Yaradan’ın tevazulu kullarına karşı ne denli lütufkâr olduğunu ifade etmiştir.

Ahlakının güzelliği konusunda şahsi gayretlerine paye vermeden “Beni edeplendiren Rabbime şükürler olsun” diyerek Yüce Yaradan karşısında tam bir tevazu örneği göstermiştir.

Cenab-ı Hak kendisini kral peygamber olmakla, kul peygamber olmak arasında serbest bıraktığında o “ kul peygamber” olmayı tercih etmiştir.

Peygamberimiz (sav) bir sefer sırasında, ashabından bir koyun kesip pişirmelerini istemişti. Ashaptan birisi:

- Ya Rasulullah! Onun boğazlanması benim üzerime olsun dedi.

Bir başkası da:

- Ya Rasulullah! Onun yüzmesi de benim üzerime olsun dedi.

Bir başkası da:

- Ya Rasulullah onun pişirmesi de benim üzerime olsun dedi.

Peygamberimiz (sav)'de:

- Odun toplamakta, benim üzerime olsun! buyurdu.

Sahabiler:

- Yâ Resûlullah! Biz, senin işini de görmeye yeteriz!" (Senin çalışmana gerek yok) dediler.

Peygamberimiz (sav):

- Sizin benim işimi görmeye yeteceğinizi biliyorum. Fakat ben, size karşı imtiyazlı (başkalarından ayrı, farklı olma) bir durumda bulunmaktan hoşlanmam! Çünkü Allah kulunu Eshâb-ı arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz! buyurdu.” [4]

Hayber Savaşı’nda zafer elde edildikten sonra, yine şehre girerken hurma lifinden yular takılmış bir merkebin sırtında şehre girebilecek kadar, Rabbinin karşısında tevazusunu muhafaza etmiştir. Bu tevazu bugün birçoğumuzun yaptığı gibi “Ne kadar alçakgönüllü” desinler diye değil, tam bir kulluk şuuru içinde “Her şey senin dilemenle Rabbim, sen dilemeseydin, senin yardımların olmasaydı, biz bu zaferleri elde edemezdik” şuuruyla gösterilmiştir.

Müminler müminlere karşı alçakgönüllü olmalıdırlar. Sertlik gösterilecekse bu Allah’ın dinini inkâr edene karşı gösterilmelidir. Mümine karşı tevazu, kâfire karşı ise sertlik göstermek bir ibadettir.

Abdülkadir Geylani (ks) Hz.leri tevazu ile ilgili şunları söylemiştir:

“Tevazu göster, tevazu gösterildikçe meydana çıkar. Büyüyüp yükselirsin. Eğer tevazu göstermezsen; Allah’ı, peygamberlerini, velilerini, hükmünü, ilmini, kudretini, kaderini, dünyasını ve ahiretini bilmemiş olursun”.

Tevazu Rahman’dan, kibir ise şeytandandır. Eğer alçakgönüllülük yüksek bir derece olmasaydı, Allah sevdiği kimseleri bununla nitelemezdi.

Sadece kullara karşı değil, Allah’a karşıda tevazu gösterin. Allah’ın öyle kulları vardır ki amelleri dağlar gibidir de yine de tevazu gösterir ve derler ki; “ Bizi cennete sokacak bir amelimiz bulunmamaktadır. Şayet cennete girersek, Allah’ın rahmeti ile gireriz. Eğer cehenneme girersek bu da Allah’ın adaleti iledir”.

 Tevazu ehli olmanın önemini ve kibrin ne kadar çirkin ve yersiz olduğunu şu ayet-i kerimenin meali ne güzel ifade etmektedir:

“Yeryüzünü böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ağırlık ve azametinle ne yeri yaratabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” [5]

Ahmed Rufai Hazretleri, bir gün dervişlerine:

- İçinizde kim Bende bir ayıp görüyorsa bildirsin, dedi.

Müritlerinden biri:

- Efendim, sizde büyük bir ayıp var, diye cevap verdi.

Ayıbını dervişine soracak kadar kendini aşmış bu mütavazi insan hiç kızmadı, dervişe böyle söylüyor diye üzülmedi, belki sadece ayıbından kurtulabilmek ümidiyle sordu:

Söyle dedi, kardeşim, o ayıbım nedir?

Derviş gözleri dolu dolu: 

Bizim gibilerin size talebe olması, dedi.

Bu söz gönüllere çok tesir etmiş, sohbette bulunan herkes ağlamaya başlamıştı. Ahmed-er Rufai Hazretleri de ağlıyordu. Bir ara sadece;

Ben sizin hizmetçinizim, Ben hepinizden aşağıyım, diyebildi.

Ataullah İskenderî Hazretleri:

“Tevazu, kibirli olmamak, kendini yok bilmektir. Binaenaleyh Allah’la bir olmak lâzım… Allah’la bir olan kendi aczini bilir ve unutmaz.

Bir kimsenin büyüklere hürmetli, küçüklere şefkatli olduğunu ve kendisinin tevazu ettiğini biliyor olması kibirdir. Yani bir kimsenin kendi yaptığını hatırlayıp bilmesi kibirdir. “Tevazu yapıyorum” demek kibirdir. Çünkü bu bir varlıktır. Varlık ise kibirdir, kibirden gelir.

Tevazu şudur ki: Hakikat itibariyle bir varlık görmeyip her şeyi Allah’tan bilmek, herkese hürmet etmek ve bunu bilmemektir. Tevazu demek, nefsini alçaltmak demektir. Binaenaleyh nefsini hiç görüp Allah’ı bilmek ve Allah’ı görmek, kendinin ancak kul olduğunu düşünmek lâzımdır.” Buyurmuştur.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri bir gün sayfiye yerlerin birinde dervişleriyle birlikte sohbet ve zikir yaptıktan sonra biraz yürüyüş yapmak için uzaklaşmıştı. Bir müddet sonra arkasından gittiğimizde Cennet Mekanın piknikçilerin yerlere attıkları çöpleri topladığını gördük. Aman efendim biz yaparız dediğimizde “ Evladım mümin temiz olmalı, mümin çevresini kirleten değil temizleyen olmalı, elimize mi yapışacak diyerek”  dervişleriyle o yeri akı pak etmiştir. Yerde çöpleri toplayacak kadar mütevazi bir şahsiyet.

Rabbim bizleri yolunda ilerleyen vakarlı, şuurlu ve  mütevazi bir Müslüman olmayı nasip etsin.

Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Hazretleri buyurdukları üzere

 “'Biz; keremi takvada, zenginliği yakînde ve şerefi tevazuda bulduk!”

 

               

 

 

 

 

 



[1] Furkan Suresi 63

[2] Riyazu's–Salihin II, 37

[3] Müslim, Birr ve's–Sıla, 69; Tirmizî, Birr, 82

[4] İslâm Tarihi (M. Asım Köksal Cild 11, Sayfa: 465; Mevahib-i Ledünniyye, Cild 1, Sayfa: 476

[5] İsra Suresi 37




Okunma Sayısı : 8669

Soru Tarihi: 6/18/2017

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *