SORU ARA

SORULAN SORU

Mürşidi Kamiller dervişlerini nasıl yetiştirirler? Mürşidi Kamil heran dervişinin yanında mıdır? Yoksa daraldığı zaman mı gelirler?

CEVAP

Bir insan Mürşidi Kamile intisap edip tasavvuf yoluna girmesinde Allah’a vuslat olmayı hedefler. Bunun için ise seyr-ü sülûk[1] denilen manevi bir yolculuğa çıkılır ki bu yolculuğu gercekleştirebilmek için Peygamber (sav) Efendimizin varisi olan bir mürşidi kamile bağlanmak gerekir. Hiç kimse bir mürşide bağlanmaksızın bu yolda manevi bakımdan sağlıklı olarak mesafe katedemez. Buna işaretle Bâyezîd el-Bistâmî[2] Hz.leri “Üstadı olmayanın şeyhi şeytandır.”[3] der.

Tasavvuf her şeyden önce maddî-manevî bir eğitim işidir. Eğitilmeye muhtaç insanın ilk işi, kendisine yol göstermeye muktedir, velayet nuruyla Muhafaza altına alınmış Peygamber Efendimizin (sav) varisi mürşid-i kâmil bir zatı bulmaktır.

“Bana yönelenlerin yoluna uy sonra dönüşünüz banadır” [4]

Şunu doğru anlamak gerekir ki ehli tasavvuf mürşid-i kâmil deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah dostunu kasteder. Gerçek mürşid, ahlakı hamide ile muttasıf, takva ve edeb de zirve, nur ve feyz sahibidir. İnsan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (sav)’in vârisidir.

Rasulullah (sav) bir hadis-i şeriflerinde;

Aklı başında ve kâmil olan kimselerden, doğru yolu göstermelerini isteyiniz ki doğru yolu bulabilesiniz. Onları dinleyin, söz ve nasihatlerine uyun. Gösterdikleri yoldan dışarı çıkmayın. Aksi halde pişman olursunuz”[5], buyurmuştur.

Aşk Eri Hz. Mevlana;

“Eğer âhir zaman âfetlerinden, fitnelerinden kurtulmak istiyorsan hiç gecikmeden, hiç vakit kaybetmeden onun eteğini yakala. O bu âlemden ölü ve ancak Allah ile diri olan bir kuldur ki Allah'ın gölgesi gibidir.”

Şahı Nakşibendi Muhammed Bahauddin Hz.leri[6];

ALLAH bir kulu severse sevdiğine gönderir, terbiye ettirir, azametine uygun şekilde ona edep öğrettirir ve nihayet onu sever. Sana müjdeler olsun. Seni bir mürşide gönderdiyse haberin olsun, Allah seni seviyor demektir.

Abdulkadir Geylânî Hz.leri :

“Kişi (mürşidsiz) kendini terbiye etmeye kalkışırsa, temelsiz bina kurmaya kalkışmış olur. Faziletli kişilerin terbiye edip, mukaddes sütten gıdasını vermediği kişi, sokak ortasında bırakılan bir çocuk gibidir.

Bunun aksine sağlam bir kulb’a yapışmasını bilmiş bir kimseye kendi varlığından sırları zahir olur, sonsuz ni’met ve lezzetlere gark olur. Nefsinin peşine düşüp de mürşidini dinlemeyen kişi, gerçekten nasipsizdir.”

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri bir mürşide baglanmanın farkını anlatırken şu misali vermiştir;

“Bakıcısız ve bahçıvansız, dağ başında, kendiliğinden büyüyen ağaç, yaprakla donansa bile meyve vermez. Meyve verse de lezzeti, bağ ve bahçe meyvelerinin lezzeti gibi olmaz. Böyle bir ağaç bir bahçıvanın kontrolu altına girerse hem çok güzel olur, hem de bol meyve verir.

Çünkü ona emek verilmiş ve üzerinde tasarruf vuku bulmuştur.”

İnsanoğlu kendi noksanlarını nadiren görebilir, bu noksanlarının kendi kendine düzeltmesi haline daha az rastlanır. Bu işi sağlıklı bir şekilde yapabilmek ve çabuklaştırmak için bir üstad lazımdır.

Mürşidi Kamiller bir rehber, bir münebbih[7] , bir öğretmen, manevî hastalıkları teşhis ve tedavide uzman kişiler oldukları için onlar bir “gönül tabibi” ya da bir “manevî doktor” turlar.

Bu manevi doktorun dervişlerini yetiştirmede reçeteleri, çeşitli metodları, yol ve yöntemleri vardır.

Mürid önce kendisinin hasta olduğunu kabul etmeli, sonra kâmil bir mürşidin elinde irşat olma ve manevi hastalıklarından kurtulma arzusunda samimi olmalıdır. Kendisini hasta kabul etmeyen kimse doktor aramaz, arayışında samimi olmaz, bu kimse doktoru bulsa bile teslim olamaz.[8]

İlk önce bu reçetelerin mürid üzerinde etkili olabilmesi için müridin üstadına tam bir teslimiyetle bağlanması gerekir. Mürid Mürşidinin verdiği manevi reçeteyi aynen uygulamalıdır. Mürşide güvendiği gibi onun verdiği ilaçlara da güvenmeli ve nefsine acı da gelse onları sabırla ve gönül hoşluğu ile devamlı içmelidir.

Mürşid Kamil zatlar seyrü sülüklerini tamamladıkları için nefsin hile ve desiselerini bilir. Kendisi bizzat bu yoldan geçtiği için müridine verdiği öğütler ve manevi himetleriyle tekâmül sırasında müridi birçok lüzumsuz gayretlerden alıkoyar. Yalnızca okumak ve dinlemekle öğrenilemeyecek nice hususların bir mürşidi kamilin nezâreti altında pratik olarak tatbîk edilmesi faydalı, hatta zarûrîdir. Çünkü bilmek kâfî değildir, onun hazmedilmesi ve  huy ve alışkanlık haline getirilmesi lazımdır.

Dervişler manevî hastalıklarından kurtulmak için mürşidlerinin gösterdikleri perhiz ve tedaviye devam ederler. Dervişler mürşidinin tavsiyeleri söz konusu olduğunda, toplumda basit gibi görülen bir takım işleri yapmaktan bile çekinmemişlerdir. Manevî hastalıkların tedavisinde Aziz Mahmud Hüdâyî Hz.leri örneğinde olduğu gibi mürşid, saliklerden sokaklarda ciğer satmak ve helaları temizlemek gibi nefislerine ağır gelecek bazı şeyler yapmalarını da isteyebilir. Bazı durumlarda ise mürşidin böyle bir talebi olmadan da dervişler nefsini ıslah etmek için bu tür işler yapabilirler.

Dervişler tasavvuf yoluna girerken, nefislerini pohpohlamak için değil ıslah etmek için girerler. Tasavvuf nefse hoş gelecek şekilde ağırlanmak ve iltifat görmek isteyenlere göre bir yol değildir.

Elbette ki mürşid-i kâmiller yeri geldiği zaman nefsin kusurlarını gösterecek ve gerekirse de uyaracaktır. Böyleyken mürşidinin ufak bir sert bakışından etkilenerek manevî dengesini kaybedenler, yoldaki iştiyakını yitirenler ve tabir-i caizse tedaviyi yarım bırakanların da olduğu bir vakıadır.

Büyüklerin ifade buyurduğuna göre bu yola giren kimsenin mürşidinden iltifat beklememesi, yola teslim olması esastır. Çünkü mürşid-i kâmilin vazifesi saliklerine gönül okşayıcı sözler söylemek değildir. Yeri geldiği zaman tatlı yeri geldiği zaman da acı söyleyerek onları terbiye edebilir.

Netice de ehliyet ve liyakat sahibi bir mürşid kime ne kadar hangi tür tedaviyi uygulayacağını bilir. Mürşidinden ilgi göremeyen veya onun uyarısıyla karşılaşan bir salikin de nefsini büyük görmemesi ve “Benim bu kötü halimle hak ettiğim muamele budur.” diyebilmesi icap eder. Zira bütün bu olanlar sürecin içerisindeki yüzlerce imtihandan biridir.

Seyr-i süluk insanın nefsi ile yüzleşme sürecidir.

Mürid üstadına intisap ettiği zaman manevi olarak (frekans boyutu) ile bir birine bağlanır. Aralarında manevi bir bağ olur. Verilen derslerini çektikçe, üstadının öğretilerini uyguladıkça bu manevi alışveriş ilerleyerek devam eder.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Mürşidi Kâmilin ışığı maneviyatta yanar. Bu ışık günde 18 sefer dervişlere üstadı üzerinden aktarılır. Yani günde 18 defa nazar ederler. Bu nazarla dervişleri kontrol altında tutarlar.

Bu nazar yedi yıl sürer. Yedi yıl himaye altında tutarlar. Bu yedi yıl içinde derviş tekâmül göstermez, dersini çekmez, zikrullahlara katılmazsa derviş için o ışık söner.

Eğer derviş derslerine istikrarlı bir şekilde devam ederse, üstadının öğretilerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeye çalışırsa ona bu yol açılır, devam eder gider.

Ders çekilme anında veya toplu zikrullahlarda mürid üstadıyla manevi rabıta kurar. Bu rabıtayla aşk meydana gelirki zikirden daha etkili tekâmül ederler.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Rasulullah Efendimiz (sav) bir Mürşidi Kamile görev verirken üç şeyi de yanında verir. Bir kamçı, bir kitap veya bir ayna verir, dervişlerini gösterir, bir çanta içinde ameliyat aleti verir, eğer sana tâbi olanlardan göz zinası varsa gözünü ameliyat et, şehveti varsa şehvani arzusunu al buyurur ama o kişinin talip olması lazım, verilen reçeteleri yerine getirmesi lazımdır. Buyurmaktadır.

Üstadımızın burada bahsettiği malzemeler dünya aletlerine benzemez insanlar tarafından anlaşılsın diye bu ifadeler kullanılmıştır, keyfiyeti ehline malumdur.

Bu manevi aletlerle dervişlerin eksiklerini giderme manevi terbiye etme durumları vardır. Derviş bir takım iradesiyle bir şeyler yaptığını zanneder ama manevi olarak üstadının yönlendirilmesi olur. O da ilham kapısından Allahu Tealanın verdiği yetkiyle olur.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Derviş kötü bir söz söylediği zaman geliriz diline bir dokunuruz, dilinin ucu yara olur. Kötü bir fiiliyatta bulunduğu zaman maneviyatın hapishanesine atarlar. Ya da maneviyat bir başkasını kullanarak onu terbiye eder. Maneviyatın birçok terbiye yöntemi vardır.

Bu manevi reçeteleri uygulayan, üstadın manevi himmetine mazhar olan kimse -inşaallah- derdine derman bulacak, kalbi Allah ile huzura kavuşacaktır.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

"Bir mürşid Allahın izniyle dervişin gece yatağında sağdan sola kaç defa döndüğünü bilir, bilmiyorsa mürşidliğnden söz edilmez, evladım" buyurmuşlardır.

Mürşidi Kamil her an dervişin yanındadırlar fakat hususi anlamda himmet istenince Allah’ın izniyle müdahil olurlar.



[1] Bir şeyhin nezaretinde, Allah’a vuslat için çıkılan manevi yolculuk.

[2] (261/874)

[3] Abdülkerim Kuşeyri, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyri Risalesi, (Haz: Süleyman Uludağ), İstanbul 1991, 592; Şihâbüddîn Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf [Avârifül-Meârif], (Terc: Dilaver Selvi)

[4] Lokman Suresi 15

[5] c, 7, s, 357 Hatibi Bağdadi

[6]  seyyid, ö. 1389

[7] Uyandıran, tenbih eden, dalgınlıktan kurtaran. Uyuşukluğu gideren. Uyandıran, dalgınlıktan kurtaran. Uyarıcı, uyandırıcı

[8] İmam Gazali





Okunma Sayısı : 1768

Soru Tarihi: 5/22/2023

Yorumlar
MEHMET GÜL

Rabbim Üstadımızın himmetini feyzini bereketini üzerimizde daim eylesin.

Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *