SORU ARA

SORULAN SORU

Fena (fani) olmak nedir? Kısımları var mıdır? Zakir de fani olmak var mıdır?

CEVAP

Fena yani fani olmak; Sözlükte “geçici olmak, yok olmak, ölmek” demektir.

Tasavvufî hayata ise  tarikat yoluna giren mürid bir mürÅŸidin gözetim ve denetimi altında, kabiliyetine göre deÄŸiÅŸen bir süre içinde çeÅŸitli riyâzet ve mücâhedelerle nefsini terbiye eder. Bu terbiye ve tezkiye sonucunda ulaşılan noktaya “fenâ-bekā” adı verilmiÅŸtir.

Fena; müridin Allah’a kavuÅŸma yolunda geçmesi gereken menzillerden birisidir. Mana olarak, kulun kendi varlığını görmekten sıyrılma halidir. Bundan gaye; parlak bir imana sahip bulunmak, nefsin çirkin vasıflarını güzel vasıflara tebdil edip deÄŸiÅŸtirmek sureti ile Yüce Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmaktır.

Ä°ÅŸte bu kâmil vasfa eriÅŸmek için, evvela bu yolda kılavuz hükmünde olan üstadın ahlakıyla ahlaklanmanın; seyr-i sülûk yapmaya kabiliyetli olan salikler için, birinci adım niteliÄŸi arz ettiÄŸini bu yolun büyükleri vurgulamışlardır. Bu itibarla Hakk’a aÅŸina olan talip, kendisine bir mürÅŸid-i kâmil bulmalı ve ona intisap edip baÄŸlanmalıdır. Bu baÄŸlılıktan sonra ancak kendisine mürid denilir.

Ä°ÅŸte bu ahlaklanma süreci üç merhaleden, üç makamdan oluÅŸmaktadır. Fena-fiÅŸ-ÅŸeyh, Fena-fir-resul, Fena-fillah…

Fena-fiÅŸ-ÅŸeyh:  MürÅŸid-i kâmile baÄŸlanan talip, ÅŸeyhini çok sever ve ona derinden muhabbet eder. ‘Allah’ın dostuna söz verdim’ diye ihsan üzere yaÅŸayıp, zikir ile meÅŸgul olur. Åžeyhinin ÅŸeklini, suretini düÅŸünüp zikir yapmaya baÅŸladığında, ÅŸeyhinin suretini kalbinde algılarken, baÅŸlangıçta sanki televizyon ekranındaki karlama gibi algılar. Sonra görüntü netleÅŸerek, ÅŸeyhini görmeye baÅŸlar.

Mürid, ÅŸeyhini çok sevmelidir.  Mürid; amel ve ahlak noktasında ÅŸeyhini örnek aldıkça, seyr-i sülûka elveriÅŸli hale gelir. Mürid seyr-i sülûka baÅŸlayabilmek için, ÅŸeyhini çok sevip her ÅŸeyden önce, kendisine ulaÅŸan feyiz ve tecellilerin O’nun vasıtası ile ulaÅŸtığını kabullenmelidir. Hatta bu konuda Hanefi fakihleri buyururlar ki:

“Bir kimse, eÄŸer üstadına baÅŸka birisini tercih ederse, Ä°slam’ın en saÄŸlam kulpunu koparmış olur”. Bu bakımdan, üstadın varlığı akıllı bir mürid için hayata canlılık veren su misalidir.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri :

Evladım! Bu zamanda ÅŸeyh derviÅŸi sever, derviÅŸ de ÅŸeyhini severse, aralarında muhabbet güneÅŸi doÄŸar. Bu muhabbet güneÅŸinden de “Nur-u Muhammedi” doÄŸar. Ä°ÅŸte derviÅŸi maksada ulaÅŸtıracak olan budur, buyururdu. Åžu halde ÅŸeyhe muhabbet, maksada götüren büyük bir amildir[1]!

Salik, üstadının verdiÄŸi vazifeyi yaparken gönül gözünün frekansı açılarak, ÅŸuhud âleminde[2] üstadının ruhaniyetini görmeye baÅŸlar. Bu görüntü net bir ÅŸekil aldıktan sonra, artık ÅŸeyh ile manevi birliktelik elde edilmeye baÅŸlanır. Bu hal, günlük yaÅŸantısında da müride sık sık vaki olur. Üstadımız, bunu müridlerinden birisinin durumunu örnek göstererek, belgelemek amacıyla buyurdular ki:

Ä°hvanımızın birisi ÅŸöyle anlattı:

“Televizyon seyrederken Sizi gördüm. Ekranda bir ben oluyorum, bir Siz oluyorsunuz. Çarşıya gittim orada da aynı. Ailemin yanına ve tuvalete gidemez oldum” dedi.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; “Ä°ÅŸte bu gibi hallere Tasavvuf’ta “Åžeyhte Fani Olma” denilir. Mürid bu hali ile ÅŸeyhinde fani oluyor. Bu durumda olan derviÅŸe, üstadı tarafından uygun olan bir esma verilir.

Her nereye gitse ve her nereye baksa, orada üstadını müÅŸahede eder. Bu defa gayr-i ihtiyari olarak bir edep, müridi içten içe kuÅŸatıverir de, her an üstadı ile beraber bulunuyor gibi hareket eder. BeÅŸeri iliÅŸkilerindeki deÄŸiÅŸiklik bundandır. Bu durumda salik, yaÅŸadığı hali üstadına anlatmalıdır. EÄŸer bu konuda tecrübesi olmayan kimselere halini anlatacak olursa, vay haline! Allah’a ÅŸükürler olsun ki üstadında fani olan kardeÅŸlerimizin varlığı, bu yolun ulviliÄŸini tescil etmektedir. Bu, Allah’ın bir fazlı keremidir, ÅŸüphesiz. Allah-u Teâlâ, bizleri sadakat sırrına mazhar eylesin.” Dedi.

Asırlardır kendilerinden “Evliyaullah” diye bahsedilen zâtlar, Fena mertebelerini bahsedilen ÅŸekilde aÅŸmışlar ve durumlarını da kendi üslupları ile dile getirmiÅŸlerdir. Bu bahtiyarlardan birisi de Yunus Emre Hazretleridir. Åžeyhinde fani oluÅŸunu ifade eden ÅŸiirinin bir beytinde der ki:

Açıldı Sır babı Åžeyhim yüzünden

Can sefalar buldu tatlı sözünden

Masiva tozunu gönül gözünden

Tevhid ile sildik elhamdülillah

 

Fena-fir-resul:

Fena makamlarının ikinci merdiveni olan “Fenafirresul” makamı;

Müridin ‘FenafiÅŸÅŸeyh’ hali, bu makamın sonunda, Peygamber (sav) Efendimize dönmeye baÅŸlar. Nereye bakarsa Rasulullah (sav) Efendimizi görür. Rasulullah (sav)’in cemaliyle, kemaliyle, nuruyla beraber olur. Kâinatta ne varsa, Rasulullah (sav) Efendimizin nurundan halk olunduÄŸunu görür. Yanılacağı zaman hemen karşısına çıkıverir. Buna da ‘Fenafirresul’ denir.

Fenafirresul makamı, Âlemlerin Efendisine duyulan aÅŸk, ÅŸevk, sevgi ve muhabbetin zirve noktasıdır. Salik, bu makamda O’na ümmet olmanın verdiÄŸi gönül zenginliÄŸi ile dolup taÅŸar. Bütün sevgileri, tutkuları artık bu sevginin içerisinde erir, kaybolur. Zira her ne yapsa, ancak O’nun izin ve müsaadesi ile yapar. Pek çok zât demiÅŸlerdir ki:

“EÄŸer Allah’ın Resulünü bir an gözümüzün önünden kaybedecek olsak, kendimizi küfre düÅŸmüÅŸ sayarız!”                

Bu hal, makamlarda zirveye ulaÅŸmış zâtlara mahsus bir haldir. Nitekim Ä°mam Åžarani Hazretleri; bu makamda bulunan bir veli zâtın, Rasulullah (sav)’in ayağını önünde görmeden adım atmasının caiz olmadığını belirtir.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Hazreti Ebu Bekir Efendimiz Medine’yi Münevvere ‘ye vardıklarında acayip haller içerisine düÅŸtüler.

Allah’ın Resulüne ÅŸöyle dedi:

“Ya Resulullah! Bende garip bir hal oluyor.”

Resulullah (sav) Efendimiz;

 “Nedir ya Ebu Bekir?” diye sual edince, Hazreti Ebu Bekir Efendimiz;

“Nereye bakarsam mübarek cemalinizi görüyorum. Öyle ki eÅŸimin yüzünde dahi cemalinizi görüyorum.” dedi.

Rasulullah (sav) Efendimiz,

“Allah mübarek etsin. Buna fenafirresul makamı derler ya Ebu Bekir’……..’Åžu esmayı oku, seyri sülukuna devam et.” dedi          

Fenafillâh:

Fena mertebesinin son kısmı ve zirvesi,  Salik nefs-i sâfiyeye gelince, eÄŸer kabiliyetli ise yedi gök tabakasını, sekiz cenneti geçer. Cenab-ı Zül-Celal Hazretlerinin zatında deÄŸil, sıfatlarında fani olur. Bütün kâinatta zerre zerre kendini görür. Yiyen de, içen de, tozan da, O olur. Hallacı Mansur’un: “Ene’l-Hakk” demesi Beyazid-i Bistami’nin “Cübbemin altında Allah var” dediÄŸi bundandır. Yani bir tür ÅŸaÅŸkınlık hali belirir. Buna da Fenafillâh denir.

Salikin Allah-ü Teâlâ’ya olan seyrinde, nefsi sâfiyye makamına geldiÄŸi zaman, artık sülûkün sonuna doÄŸru varması söz konusudur. Bu zamana kadar elde edilen tecrübeler ve manevi dereceler, artık onda bir makam halini alır. Nefis her zaman isyan bayrağını çekip itiraz etse de, sultani ruh yükselip, Emir Âlemindeki Hakk Teâlâ’nın “Kün!” yani “Ol!” emri ile meydana getirdiÄŸi menziline kavuÅŸtuÄŸunda, bu defa o da oraya ulaÅŸarak, yaradılış gereÄŸi olarak Hakk ile hükmetmeye baÅŸlar. Artık kiÅŸi için geri dönüÅŸ yoktur. Nihayet Hakk Teâlâ’nın, kiÅŸinin durumuna göre kuluyla yakınlık kurması artık söz konusudur. Bunun için: ‘Fani olan bir kimse için hiçbir korku yoktur’ denilir. Neden korksun ki? Zira Hakk Teâlâ’ya ulaÅŸan, O’ndan baÅŸka ÅŸeyle huzur bulamaz. O’ndan her ne gelirse gelsin, O zâtın nazarında birdir.

Evet, gönül huzurunu Allah-ü Teâlâ ile elde eden zâtlar, bu makamda âlemde bulunan her ÅŸeyin Allah’ın irade, fiil ve sıfatları ile meydana geldiÄŸini görür. Bu defa bu konuyu beÅŸer lügati anlatmadığı için, zaman zaman çeliÅŸkiye düÅŸer. Bazıları tıpkı bir sarhoÅŸ üslubuyla hareket ederek, bir takım acayip davranışlar sergileyebilirler. Bunlara Tasavvuf’ta “ÅžATHÄ°YYE” veya “ÅžATAHAT” denilir.

Åžatahat: Salikin feyiz ve istiÄŸrak anında kendinden geçerek, elinde olmaksızın söylediÄŸi muvazenesiz sözler demektir. Bu sözün zahirine bakıldığında, Åžeriat’a aykırı olduÄŸu görülür. Ancak salik kendisine geldiÄŸi zaman, bu sözleri ne kabul eder ve ne de bu sözün peÅŸine düÅŸer. Çünkü o sözleri söylediÄŸi anda, Rabbi ile beraber olmanın zevki içerisinde, elinde olmadan ÅŸevk ve neÅŸe içerisindedir.

Nasıl ki insan çok sevdiÄŸi bir kimseyi gördüÄŸü anda heyecanlanır ve ne yaptığını bilmezse, salik de öyledir. Bir kıssada ÅŸöyle naklederler ki: Bir adamın çölde giderken üzerinde yiyeceÄŸi ve içeceÄŸi bulunan devesi kaçar. Adam tam devesinden ümidini kestiÄŸi bir anda, bir aÄŸacın gölgesi altında gölgelenirken, Allah-ü Teâlâ adamın devesini buldurur. Adam bakar ki yiyeceÄŸi de, içeceÄŸi de devesinde duruyor. O anda sevinç ve heyecanın birbirine karışması neticesinde dilinden ÅŸu sözler dökülür:

“Allah’ım! Sen benim kulumsun, ben de Senin Rabb’inim.” bu hadiseye göre bazı hal ehli kimselerin, bu makamda kendinden geçerek söyledikleri sözler sebebi ile mazur görüleceÄŸini belirtmiÅŸlerdir.

Hulasa; Beyazid-i Bistami, Hallac-ı Mansur gibi, sufiyyenin önde gelenleri tarafından söylenen sözlerin, birer ÅŸathiyat olduÄŸu kabul edilerek, Onların bu gibi sözlerini mazur görmek gerektiÄŸini belirtmiÅŸlerdir. Sonuç olarak; Fenafillâh makamı, salikin Rabbi hakkında bilgisinin netlik kazandığı, Allah’ın sıfat ve fiillerindeki sırlara vakıf olduÄŸu, bu makamda iken yarı sarhoÅŸ bir halde bulunduÄŸu ve hepsinden önemlisi de, salikin kendi iradesinden sıyrılıp, Rabb’inin iradesine tam olarak teslim olduÄŸu makamdır.

 Yunus Emre’m Kamil oldu imanın

Hz. Hakk’a vasıl oldu bu canın

La Mekân Åžehri’dir Senin mekânın

Fenafillâh olduk Elhamdülillah

 

Zakir de fanı olmak var mıdır?

Zakir de fani olmak var diyemeyiz. Yukarıda bahsettiÄŸimiz gibi MürÅŸidi Kamilde yada Rasulullah (sav) Efendimiz de fani olma özelliklerini taşımaz. Fenafil ÅŸeyh makamına ulaÅŸmada bir basamakmış gibi düÅŸünülebilir. DerviÅŸ, derviÅŸ kardeÅŸini görmek ister, zakirini görmek ister. Sohbetleri hoÅŸuna gider devamlı yanında olmak için çaba harcar. Buna faniyat denir. Bunu fani olmakla karıştırmamak lazım. Nereye bakarsam zakirimi görüyor diyen kiÅŸi vartaya düÅŸmüÅŸtür. Bir mürÅŸidi kâmilin dergâhında böyle bir ÅŸey yaÅŸanmaz. Zakir olsun derviÅŸ olsun ÅŸekline suretine ÅŸeytan girebilir.

Zakire duyduÄŸumuz muhabbet manevi tekâmül ve Terakki ye sebebiyet veriyorsa güzel karşılanır. Buda zakirin yoluna sadakatiyle doÄŸru orantılıdır. Zakir kendini öne çıkarmaz gelen güzelliklerin üstadından olduÄŸunu derviÅŸlere hissettirirse bu sevgi rahmani olarak bereket saÄŸlar. Yoksa kendini öne çıkarıp Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerini, yolu kullanarak kendi saltanatını kurma çabası ise kiÅŸiyi bataklığa götürür.

Zakiri sevmemizin saygı göstermemizin sebebi Üstadımızı, yolumuzu temsil ediyor olmasıdır. Bir derviÅŸ zakirinden dua isteyip neticesinde Allahu Teâlâ duasını kabul ettiyse bunu zakirinin duasında deÄŸil üstadımızın himmetinde bilmesi lazım. Böyle bilmeyecek olursa kiÅŸi Allah muhafaza etsin vartaya düÅŸer.  Gerçek manadaki bir zakirin sevgisi kiÅŸiyi üstadına ulaÅŸtırır.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; 1978 yılında Üstadımızın yanına ziyarete gitmiÅŸtik. Mübarek, bize sohbet ettikten sonra kendisine:

─ Efendim NevÅŸehir’den bir arkadaşımızın basireti açıldı. Kabir halinden anlar oldu, dedim.

─ Üstadımız o kalp gözü açık arkadaÅŸa dönerek ÅŸöyle sordu:

─  Evladım Abdullah AÄŸabey’ini nasıl seviyorsun?

O da:

─ Canımdan çok seviyorum, dedi.

─ Nerede çalışıyorsun? Diye sordu

─ Tekstil fabrikasında dedi.

─ Abdullah aÄŸabeyin sana o iÅŸten çıkacaksın, derse ne dersin?

─ Çıkarım Efendim.

─ Ailenden boÅŸan derse ne dersin?

─ BoÅŸanırım Efendim, deyince.

Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri ÅŸöyle devam etti:

Ä°ÅŸte oÄŸlum, Abdullah AÄŸabeyine olan bu sevgin seni bu makama getirmiÅŸ, dedi.

 



[1] Amil: Sebep

[2] Alemi Åžuhud: Bilip keÅŸfedilen, görür gibi bilinen âlem. Görünen âlem. Dünya. Kâinat.




Okunma Sayýsý : 3910

Soru Tarihi: 11/25/2019

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadýr.
Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *