SORU ARA

SORULAN SORU

Nefsi mülhime makamını nasıl gecebiliriz? Kolay bir yolu var mı? Anlatabilirmisiniz?

CEVAP

Nefs-i emmâreden piÅŸmanlık duyarak levvâmeye yükselen mümin, bu merhalede de tövbe, istiÄŸfar, günahlardan sakınmak, manevî irÅŸada gönül vermek ve bazı nefs mücâhedeleriyle mülhime mertebesine vasıl olur.

Bu mertebede kul, Allah'ın lütfuyla hayır ve ÅŸerri hassas bir surette ayırt edebilme ve ÅŸehevî duygularının aşırılıklarına direnebilme dirayetine kavuÅŸur. Kalbi Allah'tan gafil kılan her ÅŸeyden uzaklaşır. Artık halk nazarındakinden çok, Hak katındaki mevkiinin endiÅŸesiyle dolar, imanın hakikatleri kalbde inkiÅŸaf halindedir.

Nefsin bu mertebesinin “mülhime” tabiriyle ifade olunması da

Kur'ân-ı Kerim’deki:

"Nefse ve onu yaratılış maksadına uygun olarak ÅŸekillendirip, ona fücur ve takvasını ilham edene andolsun!"[1] ayetlerinden gelmektedir.

Üstadımız Abdullah Baba Hz.leri bu nefis meratibinde olanlar için buyurdular ki.

Allah ve Resulünü sevmeye baÅŸlar, Allah-ü Teâlâ Hazretlerini çok zikreder, arkadaÅŸlarını görmeden yapamaz, hep onlarla olmayı ister. Rüyaları sahiha olur.

AkÅŸam görmüÅŸ olduÄŸu rüyayı, sabahleyin olunca aynen yaÅŸar. Gece rüyasında, falanca arkadaşının yanına gittiÄŸini, onunla sohbet ettiÄŸini görür. Sabah kalkar, aynı gece görmüÅŸ olduÄŸu gibi, gündüz o arkadaşı ile beraber olur. Bu makamda bazen gıybet yapar, bazen günahı segairler iÅŸler ama yine de tövbe eder.

Nefs-i mülhime eÄŸer manevî terakkiye baÅŸla­mış ve terbiye ve taatını artırmış, fakat arzu ve is­teklerini terk etse de unutmamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek her ne ka­dar taatı ve terbiyesi artmışsa da içinde kötülük bulunan fiili icra et­mek ar­zusu tamamen çıkmamış olan nefisdir. Meselâ sigarayı terk eden bir kimsenin seneler geçtiÄŸi halde o arzu içinden çıkmadığı gibi. Yani nefs-i mülhime sahibi terk ettiÄŸi bir fiili her ne kadar bırakmışsa da içinde hâlâ o arzu ve istek kalmış, daha unutmamıştır.

Hazreti Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuÅŸ­lardır ki: 

“Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O ıslah edildiÄŸi zaman bütün vücut salaha kavuÅŸmuÅŸtur. O fesada uÄŸradığı zaman bütün vücut fesada uÄŸramış olur. O et parçası kalptir.”[2]

Bu nefis mertebesi Levvame gibi deÄŸildir zira kiÅŸi bu nefis mertebesinde tövbe eder fakat fırsat geçince kendisini tutamayarak bir daha iÅŸlemesi vuku bulmaz. Çünkü nefis bir derece daha ruhu sultanin hali ile hallenmiÅŸtir. Artık salik tövbesinde sabit olarak durur. Fakat kuruntularından ve tereddütlerinden kurtulamaz. Teslimiyette sebatı bulunmadığından, çok zaman tutukluk ve sıkışıklık içinde olur. Bu nefis mertebesi de çift yüzlüdür bir adım ilerisi mutmainneye bakarken bir gerisinde de Levvame bulunmaktadır ve ruhu hayvaniyenin oyunu çok olur. Her ne kadar ruhu sultan etkisini gösterse de daha henüz ruhu hayvan iktidardadır.

 Salik bu nefis mertebesinde manada baÄŸlar, bahçeler, nehirler ve ırmaklar görmeÄŸe baÅŸlar. Bazen kuÅŸ gibi uçar. O zaman salike ismi “HU” telkin olunur.

Abdullah Baba (ks) Hz.leri “HU” ismi ÅŸerifi Allah’ın isimlerindendir. Ve Ä°smi Âzam da Hu; aÅŸkı, ÅŸevki, coÅŸmayı ifade eder. Bir derviÅŸ “HU” esmasını alırsa; aÅŸkı ÅŸevki artar. Nefsi Emmareyi, levvameyi, geçer, mülhimeye “HU” ismi ile ulaşır.

 Bu nefis mertebesinde bulunan salike, güzel ahlakla ahlakını deÄŸiÅŸtirmek için nefse karşı koymak ve mücahede den baÅŸka zikir kılıcıda lazımdır. Bu da kendi kendine olmaz. MürÅŸidi kâmile muhtaçtır. Teslimi külli ile ona teslim olursa o zât onu mutmainneye atlatır.

Nefsi mülhimeyi gerçek bir mürÅŸidi kâmil ile ve ona kuvvetli bir teslimiyet ve rabıta ile aÅŸabilir.

Bu yüzden derviÅŸ Cennet Mekân Abdullah Babamıza tam bir teslimiyetle baÄŸlanırsa nefsi mülhimi makamından geçebilir. Nefsi Mulhime makamı ÅŸeytanı aleyhi lanenin en çok insanla uÄŸraÅŸtığı makamdır. Böyle olduÄŸu için öfkenin yerini sabra çevirecek, kibrin yerini tevazuya çevirecek, yalanın yerini doÄŸruluk alacak, karşısında fena sözler söyleyene sukut ile karşılık verecek, Abdullah Babamdan himmet isteyip, Allah’ın zikir kılıcını sürekli sallayaraktan bu makamı geçecek.

Kısaca üç kısıma ayırırsak, KiÅŸi nefsini tezyin edecek, Allah’ın zikriyle daim olacak, Abdullah Babamızın himmetini sürekli talep edecek.

Mesnevi’de bununla ilgili bir hikâye anlatılır; bir ÅŸair zamanın padiÅŸahına bir ÅŸiir yazar, padiÅŸah çok beÄŸenir, vezire bir kese altın ver der. Vezir az padiÅŸahım der ve bir kaç kese altın verir. Åžair gider, belli bir zaman sonra tekrar ÅŸiir yazıp padiÅŸaha sunar, bu arada vezir deÄŸiÅŸmiÅŸtir. PadiÅŸah beÄŸenir vezire bir kaç kese altın vermesini söyler, vezir olmadığını söyler, padiÅŸah o zaman kapıda bekliyor ne yapacağız der, vezir ben onu kapıda oyalarım der.

Bu hikâyede birinci vezirin çok cömert ikinci vezirin cimri olduÄŸu zannedilir hâlbuki Mevlana Hazretleri birinci vezirin hakiki mürÅŸidi kamili temsil ettiÄŸini, kapısına gelen herkese feyz verdiÄŸini geri çevirmediÄŸini, ikincisinde ehil olmayan mürÅŸidin temsil edildiÄŸini kimseye verecek bir ÅŸeyi yok ama gelenleri kapıda oyaladığını söylüyor

 

 



[1] Åžems Suresi 7,8

[2] Tecrid-i Sarih




Okunma Sayýsý : 25728

Soru Tarihi: 10/28/2015

Yorumlar
Ä°smail

Bu kapılarda gelenleri oyalayıp,verecek bir şeyleri olmayanların akıbetleri ne ola.:? Rabbim (C.C) haramilerden bizleri ve neslimizi muhafaza eyle.

Avni Tok

TeÅŸekkür ler abi Allah razı olsun. Çok istifade ettik.mesaj ulaÅŸtı.

Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *